Sayın Tunç ÖZER sağolsun doğru söylemiş; ayrıca; 90 yıldır savaşmamış, TSK’nin Nato’nun en güçlü ordularından birisi sayıldığı bir dönemde 16 adaya neden sahip çıkılmamış?
Hem de Yunan gözümüzün içine baka baka adaları görürüken..
Bayan Neslihan geçmişi eşeleyerek günümüzü örtmeye çalışacağına günümüzde taze taze elimizden çıkanları sorgulasa daha yararlı bir iş yapmış olur..
Aydoğan
Von: TUNC HAKAN OZER
Deveye sormuslar neren eğri ?
Hataları işaret eden bir yazı yazayım dedim de neresini düzelteyim.
Bu kayıp ettiğini söylediğiniz şeyler lozanda elimizdeydi de İsmet Paşa mı verdi bunları lozan öncesi sevr haritalarına bir bakın bakalım .
Neslihan Birinci
neslihan
Eğer bizler yeni dünya düzeni ve bu günlerde akıl almaz hızla değişen ülkemiz ve dünya gündeminden bahsedeceksek, önce Lozan Antlaşması’na bir göz atmalıyız. Göz atmak dediğime bakmayın siz. Çünkü Lozan öyle sıradan bir konu değil. Meselenin özüne inersek, bu konu çok su kaldırır. Ama şunun altını çizmek isterim ki, varoluştan beri, her yüz yılda bir dünya yeniden dizayn edilir ve bunun için her yol mubah sayılır. Bu konuya tekrar döneceğim ama önce kısaca Lozan’dan ve o günkü şartlardan bahsetmek istiyorum.
Sınırları daraltılmış yeni Türkiye’nin kuruluş tapusu olan Lozan, halen daha zafer mi hezimet mi diye tartışılır durumda. Oysa sadece günümüze bakarak bile bunun ülkemiz için ne denli büyük sorunlara yol açtığını görmek mümkün. En basit haliyle bugün Türkiye’nin uğraştığı, Musul-Kerkük bölgesinin kaybı, Kıbrıs sorunu, ekonomik problemler vs. Lozan’da şekillendi.
Günümüzde ezberci,slogancı,sorgulama yetisini kaybetmiş bir güruh maalesef ki, Lozan ‘ı bir zafer gibi görüp bununla övünmektedir. Ama maalesef, gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu vardır. Eğer Lozan bir zaferse ben şu soruları sormak zorundayım;
– Yunanistan’dan almamız gereken savaş tazminatını neden almadık?
– Madem biz Osmanlı’yı reddederek yeni bir ülke kurduk Osmanlı’nın eski borçlarını ödemeyi neden kabul ettik?
– Neden Filistin’li kardeşlerimiz bizi İngilizler ‘e teslim etmeyin diye yalvardıkları halde, onları önce oyalayıp, sonra da başınızın çaresine bakın diyerek, İngiliz manda rejimine, İsmet Paşanın imzasıyla resmiyet kazandırıp, İsrail’in kuruluşuna giden yoldaki engelleri ortadan kaldırdık?
-Batı Trakya’yı, Batum’u, Oniki Ada’yı, Musul’u, Kerkük’ü, Süleymaniye’yi neden kaybettik?
-Mondros Antlaşması’na göre Fransa’nın işgal ettiği topraklar neden geri alınamadı?
-17.ve22. maddelerle Mısır, Libya ve Sudan üzerindeki bütün haklarımızdan neden vazgeçtik ??
-Boğazlardan barış zamanında olduğu gibi savaş zamanında da ulaşım serbestliğini hangi akla hizmet kabul ettik?
Saymakla bitmeyecek kayıpların olduğu bu akıl dışı antlaşmanın görünmeyen tarafına bakalım biraz da. Asıl amaç neydi? Hiç öyle uzun uzadıya süslü cümleler kurmayacağım. Asıl amaç tabiiki de Hilafet makamının ortadan kaldırılarak, Müslüman ülkelerin birliğinin temelini dinamitlemekti ve nitekim öyle de oldu.
Bunu nereden anlıyoruz peki? Hemen size tarihi bir anekdot örneği vereyim. İngiliz heyeti reisi Lord Gürzon; “Türkiye İslâmla alâkasını ve İslam’ı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur. Biz de kendisine dilediğini veririz. ”demiştir.
Yerine getirilmesi istenen bu şartın yeni Ankara yönetimi tarafından kabulü ve anlaşmanın imzalanmasını takiben İngiltere Avam Kamarasında “Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?” diye yükselen itirazlara Lord Gürzon şu karşılığı verir:
“İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet(ezici güç) ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.”
Nitekim hilafet kaldırıldıktan sonra Lozan imzalanmış, hatta bu konuyla ilgili olarak yine Lord Gürzon ,o zaman İsmet Paşa’nın müşaviri olan (bir Yahudi neden Türk temsil heyetinde görevlendirilir orası da ayrı bir muamma!!!) Hayim Naum’u çağırarak “daha önceki taahhütlere uygun olarak hilafet ilga edilmediği takdirde sulhun gerçekleşmeyeceğini söylemiştir.
Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere asıl amaç yıllarca bize öğretildiği gibi ülkemizi kendi aralarında pay etmek değil İslam coğrafyasını yeniden dizayn edip, Türkler’in birleştirici gücünü etkisiz hale getirmektir. Nitekim bunda da başarılı olmuşlardır. İslami birliği yeniden tesis etmemizi engellemek için din kardeşliğini kaldırıp yerine yeni bir kavram getirmişlerdir. Bu kavram ırk kavramıdır. Böylelikle bu millet , bağrından koparılan ve bugün oluk oluk Müslüman kanı akan coğrafyalarla gönül bağını koparıp, kendi içine çekilmiş, geçmişte sahip olduğu kudret ve kuvveti unutup, korkak ,geçmişinden, tarihinden utanan bir hale dönüştürülmüştür.
Gelelim günümüze. Günümüzün şifresi 2023 de saklı. En basit haliyle Lozan hezimetinden tam yüzyıl sonra hedefe varmış bir Türkiye inşa etmenin şifresidir 2023.Başta da söylediğim gibi 100 yılda bir dizayn edilen dünya ,bu tarihe kadar şekilleniş olacak. Peki 2023 kadar neler olması planlanıyor?
ABD ve AB tarafından resmi NATO toplantılarında gösterilen , Türkiye toprakları üzerinde ‘’Kürdistan’’ haritaları, içimizdeki terör örgütü PKK’ya ve yine PKK’nın bir uzantısı olan YPG yi terör örgütü olarak görmüyoruz söylemleri, Irak ve Afganistan’ın işgali, Irak’ın üç bölgeye (Kuzeyde Kürt, Orta kesimde Sünni Arap ve Güneyde Şii Arap bölgesine) ayrılması, Suriye’nin iç savaşla üç bölgeye ayrılmak istenmesi, Arap baharı, kaos planlarıyla, demokrasi isyanlarıyla Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da ülkelerin sınırlarının değiştirilmeye çalışılması, Somali, Sudan gibi sahra altı ülkelerinin ikiye ayrılması ve İsrail’inde içinde olduğu Lübnan olayları ve İran’a bir bahaneyle saldırılmak istenmesi bize kurulmak istenen yeni dünya düzeni ile ilgili az çok fikir verecektir..
Peki 2023 yılında ABD, AB ve İsrail nasıl bir Türkiye istiyorlar? İsrail, bölgede kendi kontrolünde olacak bir Kürt devletinin kurulmasını istemektedir. Kurulacak böyle bir devlet üzerinden Türkiye’yi, Irak’ı, Suriye’yi ve İran’ı baskı altına almayı hayal etmekte. AB, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini Türkiye için fazlalık olarak görmektedir. Onlara göre ancak ufaltılmış bir Türkiye AB’ye alınabilir. Türkiye, Irak, Suriye ve İran’dan koparılmış topraklar üzerinde bir Kürt devleti kurulması ABD’nin de politikasıdır. Ortadoğu’yu kontrol altına alması için gereklidir.
IŞİD,Arap Baharı, Charlie Hebdo saldırıları ,Ankara saldırıları, Brüksel patlamaları, petrol fiyatlarının düşürülerek Rusya ve Çin ‘in ekonomik olarak zarara uğratılması, Mısır’daki darbe. İşte bunların hepsi ABD’nin yeni dünya düzenini kendi lehine göre belirlemek için attığı adımlardır. Sayın Erdoğan’ın dik duruşu, kendi planını yapması ve bu yeni dünya düzenini kabul etmemesi hesaplarda yoktu tabii. Hedef 2023 söylemi apaçık ABD ye ve tüm dünyaya “bu oyunda biz varız, biz bitti demeden bitmez ” demenin en kestirme yoluydu. Bu söylemi cezalandırmak için harekete geçen odaklar, kendisine çizilen yolda yürümeyi kabul etmeyen Türkiye’ye, PYD yi kendilerine ortak ederek bir mesaj vermek istediler.Ama yine beklemedikleri bir tepkiyle karşılaştılar. Erdoğan açık açık ABD ye rest çekti. Onu bir karar vermeye zorlayıp köşeye sıkıştırdı. “Şu anda PYD ‘ye, YPG ‘ye hala terör örgütü diyemeyen Amerika’yı da anlamakta zorlanıyorum. PYD ‘nin, YPG ‘nin kurucusunun kim olduğu bellidir. Biz NATO’da Amerika ile bir değil miyiz? Senin dostun, biz miyiz, yoksa YPG-PYD midir? Bunu öğrenmek istiyoruz.” dedi.
Peki şimdi ne olacak? Asıl kavga henüz başlamadı. İşlerin umulduğu gibi gitmemesi 2. planın fişeğini ateşledi. Şimdilerde ABD tüm dünyaya ekonomik darbeler vurmaya hazırlanıyor. Savaşın en büyük ve en gerçek silahıdır para. Ekonomik problemler ülkeleri ve bölgeleri terörden daha büyük ve daha korkunç istikrarsızlıklara sürükler. ABD Reza Zarrab tutuklaması ile İran’ı sıkıştırmaya başladı bile. Devamı da gelecek. Bu süreçten en az zararla kurtulmamız için bize düşen ,birlik ve beraberlik içerisinde irademize sahip çıkmak ve devletimize güvenmek. Bu süreci sağ salim atlatmanın tek yolu bu. İçimizdeki felaket tellallarına,çığırtkanlara,hain ve huzur bozuculara fırsat vermeden sabırla beklemek.
Önümüzde çok önemli bir viraj var. Yeni anayasa ve başkanlık. Yeni dünya düzeninde söz sahibi olabilmek ve varlığımızı sürdürebilmek için bu iki değişim çok önemli ve gerekli. Geçenlerde sayın Numan Kurtulmuş ‘un da altını çizdiği gibi, “biz şimdiye kadar anayasa YAPMADIK, anayasa YAZDIK”. Bu cümle çok önemli lütfen dikkat. Biz hep başka ülkelere yada darbeci zihniyete ait anayasalarla yönetildik. Şimdiye kadar özgürlük ,demokrasi , egemenlik kayıtsız şartsız milletin masallarıyla uyutulduk. Bu ülkede millet için ,milletin istediği bir anayasa yapılmadı.
Yeni anayasa ve başkanlık, gerçek özgürlük ve demokrasi için, Cumhuriyet için çok büyük bir fırsat. Her ne olursa olsun Türkiye Ortadoğu’daki en önemli ve en etkili güç bunu kimse yadsıyamaz. Yani her hâlükârda bize ihtiyaçları var. Korktukları
başlarına gelmeden önceki, yani köprüden önceki son çıkış Erdoğan’ı etkisiz hale getirip yeni anayasa ve başkanlık sisteminin önünü kesmek. Bunun için içerden, dışarıdan saldırıyorlar. Var güçleriyle bunu engellemek tek hedefleri. Bağımsız ,koalisyonsuz, kaossuz , yetkinin tek elde toplandığı ,kargaşanın yaşanmadığı hızlı ve akıcı bürokrasinin, hızlı ve etkili karar almaların kendileri üzerinde ne tür travmalar yaratacağının farkındalar.80’lerde 90’larda olduğu gibi, birbirini öldüren ,kendi içinde çırpınan bir Türkiye istiyorlar. Kafasını kaldıracak hali olmayan bir ülke ,yanağını okşayacakları liderler görmek istiyorlar.
Ama yağma yok. Narkozdan uyandık. Tekrar uyumaya da hiç niyetimiz yok. Hedefimiz 2023,2053,2071.Biz varız ,Biz buradayız. Biz istemeden hiçbir şey olmayacak. Buna alışsanız iyi edersiniz.
Selam ve Saygıyla
Bir yanıt yazın