“Erdoğan’ın cadı avı” diyor dün “Corriere della Sera”daki bir söyleşide Fethullah Gülen, “Benim Hizmet hareketimin küreselleşmesiyle hız kazandı. (Erdoğan) kapıları kültür ve dil festivallerine kapatırken, diğer ülkeler açtılar. Erdoğan, Türk büyükelçilerini başka ülkelerdeki Hizmet okullarını kapatmak için baskıya zorlarken o ülkelerin hükümetleri baskıya boyun eğmedi. Hizmet, Türkiye’de doğdu ama tüm dünyada kucaklandı. ABD, Hizmet’in üyelerine kapılarını açan ülkelerden sadece biri. İtalya da Hizmet’e kapı açtı. 1998’de ben (Papa) II. Jean Paul ile buluştum. Kendisiyle dünya barışının tesisinde dini nasıl olumlu bir araç olarak kullanabileceğimizi konuştuk…”
Papa II. Jean Paul’un Gülen’in serüveninde oynadığı rol, dikkat çekici.
Jeopolitiği değiştiren Papa
Polonya’nın “Dayanışma” (Solidarnosc) hareketine verdiği destekle Doğu Bloku’nun çöküşüne ön ayak olan ve “Berlin Duvarı’nın” yıkılmasında kilit rol üstlendiği varsayılan Papa II. Jean Paul, rastgele bir ruhani lider değil. Küresel jeopolitiğin değişiminde başrol oynayan bir şahıs. ‘90’lar sonunda Gülen’i elinden tutup dünya sahnesine taşıyan aktör de ne tesadüf ki gene o, II. Jean Paul.
II. Jean Paul, FETÖ’nünkini andıran bir yapıyla anılan Katolik Opus Dei tarikatının kurucusu Josemaria Escriva’yı da “aziz” yapan papa aynı zamanda.
Gülen gibi başta lalettayin bir din adamı olan Escriva’yı, Katolik kilisesinde kaşların kalkmasına rağmen “aziz” yapmakta direnen II. Jean Paul, Opus Dei etkisinin yerkürede katlanmasında bir lokomotif addediliyor.
Kişilik kültüne endeksli
Gülen, nasıl adıyla anılan tarikatını Türkiye’de kurup akla hayale gelmeyecek ülkelere bir örümcek ağı stratejisiyle yaydıysa, İspanya da Katalan-Bask bölgelerine komşu Aragon’dan çıkan Escriva da 20. yüzyılın ilkyarısında İberik Yarımadası’nda “Opus Dei” tarikatını kuruyor. İspanya iç savaşında Franco’ya destek verip Franco faşizmine ortak olduktan sonra gene Franco ile yaptığı anlaşma sayesinde “devleti” parselliyor.
Franco’nun kanatları altında böyle önce İspanya’da palazlanan Escriva, sonra Soğuk Savaşta “dünyaya yayılma stratejisi” izliyor. İspanya’nın ücra Aragon bölgesinden karargâhını Vatikan’ın yanındaki Roma’ya taşıyan tarikat lideri, önce İngiltere ve Fransa’ya, oradan ABD, Meksika ve Güney Amerika’ya ve nihayet Kenya, Afrika, Japonya, derken Asya’ya sıçrıyor.
“Opus Dei Segreta/Gizli Opus Dei” kitabında konuyu enine boyuna araştıran yazar Ferruccio Pinotti, “En şaşırtıcı olan şey (tarikatın) yalnız Avrupa’da değil.. ABD, Güney Amerika ve Hindistan’da dahi karar kademelerindeki tüm mercilere sızmasıydı” diyerek ekliyor:
“(Latincede “hizmet/iş” anlamına gelen) ‘Opera/Opus’ ekonomiden kitle iletişim araçlarına, finans, sanayi, politika, araştırma, bilim, eğitim, sağlık, uluslararası organizasyonlara dek tüm stratejik sektörlerde önemli kazanımlar sağlıyor, muhafazakârteknokrat görüşleriyle resmen bir devrim gerçekleştiriyordu. Son yirmi beş yılda elde ettikleri başarı inanılmazdı. Papa II. Jean Paul tarafından güçlü biçimde desteklenen tarikat… bir ‘kişilik kültü’ üzerine kuruluydu.”
“Opus’a dokunan yanar!” kuralı itibarıyla İtalya’da yazılan çok az sayıdaki kitaptan biri olan “Gizli Opus Dei”de Pinotti, tarikat üzerinde dışardan ele edilen bilgilerin sadece “buzdağının ucu” olduğunu anlatıyor. Ufak yaşta tarikat okullarında devşirilen müritler arasındaki “Opus/ Hizmet” bağlantısının yetişkinlikte kurulan “masonluk bağlarından” fersah fersah güçlü ve içselleştirilmiş olduğuna dikkat çeken yazar; tarikat liderlerinden gelen emirlerin bu yüzden hiç sorgulamaksızın mutlaka yerine getirildiğini belirtiyor.
Yazıları posta kutunda oku