FIRAT’IN ÖTESİ-3
(Türkiye şehitlerini uğurluyor)
Hüseyin MÜMTAZ
Türkiye, 24 Ağustos’ta sınır ötesine geçti.
TSK o günden bu yana her gün durumla ilgili bilgi veriyor.
7 Eylül tarihli açıklama şöyleydi; “Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından gerçekleştirilen operasyonlar sonucunda 4 köye (Vukuf, Sadvi, El Eyyubiyah ve Şandi) ilave olarak Sinekli ve Abubiyat köyleri ele geçirildi. 6 Eylül’de ele geçirilen köy sayısı 6’ya ulaştı”.
“Sınırı geçen” TSK anladık da köyleri “ele geçiren” neden ÖSO?
ÖSO kim?
Ne derece “özgür”?
Yeteneği, ehliyeti, gücü, kuvveti ve en önemlisi kimliği ne? Kimlerden müteşekkil?
Ne derece güvenilir?
Geçmişte “eğitip/donatılan” ÖSO elemanlarının “silahlarıyla birlikte” YPG/PYD hâttâ IŞID’a katıldıklarını duymadık mı?
Vukuf, Sadvi, El Eyyubiyah, Şandi, Sinekli ve Abubiyat…
“Bir zamanlar” Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil, Tuzhurmatu’dan ağzımız dolu dolu bahsederken “şimdi” coğrafya ufkumuzun hudutlarının köylere indirgendiğini görüyoruz.
Kader utansın.
“Dar görüşlü” Misâk- Millî’den; Malezya/Exeter diplomalı son derece “derin strateji” üstad-ı azâmları sayesinde “Şah-Sultan-Hilafet” rüyasına terfi edince bulutların üzerinde gezinmeye başlamıştık.
Birden acı gerçeklerle yüz yüze kaldık, ayaklarımız yere değdi.
“Leyla’yı, Mecnun’u, Ferhat’ı, Aslı’yı”;
Musul, Kerkük, Süleymaniye’yi bilmeden… Nasıl Halep, Şam, “Bağdat’ı iki gözün kapalı” bulabilirsin?
Başika; Vukuf, Sadvi, El Eyyubiyah, Şandi, Sinekli ve Abubiyat…ile idare et derler adama.
Kitap “aynı anda iki cephe açılmaz” yazar ama Türkiye şu anda 3 cephede birden savaşıyor…
1.15 Temmuz travması; 2.”Dış”arıda Suriye ve 3.”İç”eride Çukurca.
24 Ağustos’tan bu yana sınır ötesinde üç tankımızda 4 (yazı yazılırken 7 oldu) şehit verdik ama memleket dahilinde bunun neredeyse 10 katı.
Gazete manşetleri artık ne yazık ki “Türkiye şehitlerini uğurluyor” şeklinde atılıyor.
1
Ajanslar sık sık “son dakika haberi” veriyorlar; “Çukurca’da 157…186… PKK’lı terörist etkisiz hale getirildi”…
Hâlbuki “eskiden” iki, üçü geçmezdi “etkisiz hâle getirilenler”… Ne zaman, nereden, nasıl girdi bu kadar “leş”, silahlarıyla birlikte?
Kimse görmedi mi? Görmüyor mu?
Neden görmüyor?
Jandarma Genel Komutanı; “Çukurca’da ölüm kalım savaşı veriliyor” diyor.
“Ölüm kalım savaşı”nı Anafartalar, Dumlupınar, Sakarya’da vermemiş miydik?
“Melhâme-i Kübrâ”yı o zaman yaşamamış mıydık?
Çukurca, bırakın Misâk-ı Millî’yi; 1923’den beri Cumhuriyet sınırları içindedir efendiler…
“Mesele” bu raddeye gelene kadar nerelerdeydiniz?
Madem ölüm kalım savaşı veriliyor; “savaş”, sınır dışında olduğu gibi sınır içinde de neden “askerî kurallara” göre yürütülmüyor?
Eskiden TSK savaşa girince (Kore, Kıbrıs) Edirne’den Ardahan’a, Sinop’tan Antalya’ya bütün memleket bir ve beraber olmaz mıydı?
Neden, nasıl, ne zaman böyle olduk, bu hâle geldik biz?
Elbette hazır elimiz değmişken “Irak da” terörden temizlenmelidir ama Irak’ın bölünmesine Özal’lı yıllarda “36’ıncı paralel” hikâyesiyle yine biz göz yummadık mı?
(“Koalisyon” neden sadece “havadan” da “Mehmet” hep dağ-taş-dere-tepe-toz ve toprak içinde “yerden”?)
Özal zamanında 500.000 peşmerge şimdiki gibi bir gecede sınırı geçip Türkiye’ye gelmedi mi?
Sınırda, “TC vatandaşı ABD Elçiliği çalışanı tercümanlar” tarafından karşılanıp/seçilenler Guamtanamo’ya gönderilerek; eğitilip/donatıldıktan sonra “Barzanistan” kurulmadı mı?
“Barzanistan” kurulunca Irak bölünmedi mi?
“Silahlarıyla beraber” Türkiye’ye bir gecede gelen 500.000 peşmergenin kaçı “yerleşti”, kaçı döndü, kalanlardan kaçı sonraki yıllarda “silahlarıyla beraber” PKK teröristi oldu?
CIA Başkanı John Brennan, Irak ve Suriye’nin devlet yapısının telafi edilemeyecek şekilde bozulmuş olabileceğini söylüyor. Brennan, “Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün yeniden sağlanabileceğinden kuşkulu olduğunu” ve iki ülkenin de merkezi bir hükümet tarafından yönetilebileceğini tahmin etmediğini belirtiyor. Aynen 100 yıl önceki Sykes/Picot; 15 yıl önceki Rice/Ralph Peters “projelerini” tekrarlıyor.
Yâni CIA (Amerika) Irak ve Suriye’nin bölünebileceğini söylüyor.
Prof. Jane Hathaway; Osmanlı’nın Arap topraklarındaki 1516-1800 arası hâkimiyet yıllarını anlattığı kitabında diyor ki;
“Kürt terimi antikçağdan beri, Farsça ile akraba bir Hint-Avrupa dili konuşan ve Güneydoğu Anadolu, Kuzeydoğu Suriye, Kuzey Irak ve Batı İran’da yerleşik bir halkı ifade etmek için çok genel bir biçimde kullanılmıştır”.
(“OSMANLI HÂKİMİYETİNDE ARAP TOPRAKLARI”-Jane Hathaway. Türkiye İş Bankası Kültür Yay. Mayıs 2016, İstanbul. Sayfa 34-35)
Batının bölgeyle ilgili yapay Kürt(istan) düşüncesi 100 değil, 500 yıldır değişmiyor.
“4 Parça”yı “dışarıda” Barzani ağzını her açtığında söylüyor, “içeride” Ahmet Türk, Osman Baydemir vs. sık sık tekrarlıyor, CIA Başkanı gözümüzün içine baka baka anlatıyor…
Yetmiyor, tarihçiler yazıyor.
Bırakınız Sykes/Picot’u, Rice/Ralph Peters haritalarını, fakat kimse tarih de mi okumuyor bu memlekette?
Neydi o tarih/tekerrür tekerlemesi?10 Eylül 2016
Bir yanıt yazın