Metin Aydoğan: EGE SORUNU, YUNANİSTAN VE AKP

ege

31.8.2016

Karasuları, Hava Sahası, Kıta Sahanlığı, ada işgalleri ve Yunan Adalarının Silahlandırılması’ndan oluşan Ege “sorunu”, özgünlüğü olan bir konular bütünüdür. Yunanistan, arkasına aldığı uluslararası desteğe dayanarak; Ege konusunu dilediği gibi yorumluyor, kararlar alıyor ve aldığı kararları uyguluyor. Türkiye’deki yetersiz yönetimi bir fırsat olarak görüyor ve arkasına aldığı uluslararası destekle Türkiye’ye karşı siyasi üstünlük sağladığına inanıyor. Ada işgal ediyor, karasularını 12 mile çıkarıyor ve bunları Türkiye’ye kabul ettiriyor. Yakın gelecekte, kıta sahanlığı konusunu gündeme getirmeye hazırlanıyor.

 

Ege Sorunu Nedir

Ege sorunu, coğrafi konumunun özgünlüğü nedeniyle, uluslararası anlaşmaların genel kurallarıyla çözülmesi mümkün olmayan ulusal bir sorundur. Dikkatlice ele alınacak ve kazanılmış haklardan ödün verilemeyecek bir konudur.

Ege’nin karmaşık sorunları, daha doğrusu Yunanistan’ın karıştırıp sorun durumuna getirdiği Ege konusu, iki ülkenin anlaşmasıyla çözülebilecek nitelikte bir sorundur. Ancak, Yunanistan 19.yüzyıldan beri takındığı tavrı sürdürmekte ve Ege’yi kendi mülkü sayan geleneksel anlayışıyla, hareket etmektedir. Bugün zayıf gördüğü Türkiye’yi yok sayıyor; Girit, Selanik ve Kıbrıs’ta yürüttüğü politikanın benzerini, 21.yüzyılda Ege’de uyguluyor.

Karasuları ve Lozan

Ege konusunda ortak bir yaklaşım, Lozan Anlaşması’yla sağlanmıştı. Ancak, daha sonra, Lozan’da Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığıyla ilgili diğer tüm konularda olduğu gibi, Ege tartışma konusu yapılmıştır. Brüksel ya da Washington’da ileri sürülen görüşlerin ve oluşturulan politikaların ortak noktası Lozan’a karşıtlıktır. Batı’nın politika üreticileri ve uygulayıcıları, Lozan’ı “özel bir dönemin” kabul edilmez ürünü olarak ele almışlar ve sürekli olarak yürürlükten kaldırmak istemişlerdir. Ege sorunu bu tutumun açık örneklerinden biridir.

Lozan’ın imzalandığı 1923 yılında, Türk ve Yunan karasuları (Karasuları: Bir devletin sahip olduğu deniz kıyıları boyunca egemenliği altında tuttuğu belli genişlikte su şeridi) 3 mildi.

Kısa Geçmiş

Yunanistan karasularını 1936 yılında kimseye sormadan ve görüşmeden 6 mile çıkardı.1936, savaşın yaklaştığı ve Hitler Almanyası’yla birlikte hareket eden İtalya’nın, Ege adalarının tümünü işgale hazırlandığı yıllardı. Ankara-Atina ilişkileri en iyi dönemiydi ve Türkiye İtalya’nın saldırgan tutumuna tepki duyuyordu. O günlerde 6 mil Türkiye için bir olumsuzluk oluşturmuyordu.

Yunanistan, savaştan sonra kararını değiştirmedi. Türkiye, bu tutuma karşı 1945-1960 arasındaki CHP ve DP dönemlerinde herhangi bir yanıt vermedi. 27 Mayıs’ın getirdiği ulusalcı hava sonucunda ancak 1964’de yanıt verilebildi ve karasuları 6 mile çıkarıldı.

Yunanistan, istemlerini tırmandırmayı bırakmadı ve 12 Eylül Darbesi’nden sonra 12 milden söz etmeğe başladı. Avrupa Birliği’ne girdikten sonra, sözlerini somut isteme dönüştürdü ve konuyu Avrupa Birliği’nin sorunu durumuna getirdi. Uzun yıllar uğraşıp hiçbir Cumhuriyet hükümetine kabul ettiremediği ve Türkiye’nin savaş nedeni saydığı 12 mil konusunu sonunda AKP yönetimine kabul ettirdi. Hükümet, Türkiye’nin ödünle sonuçlanan hemen her dış ilişkisinde adı geçen, Ferudun Sinirlioğlu başkanlığındaki bir kurul aracılığıyla Yunanistan’la anlaştı. Anlaşma koşulları açıklanmadı ama basın, Yunanistan’ın 12 mil isteminin kabul edildiğini yazdı.

Karasuları 6 mil iken, Ege Denizi’nin yüzde 48,85’i açık deniz, yüzde 43,68’i Yunan karasuları ve yüzde 7,47’si ise Türk karasularından oluşuyordu.1 Bundan sonra Ege’de Türkiye’nin karasuları herhalde kalmayacaktır. Çünkü Yunanistan, her adanın kendi kıta sahasının olmasını istemektedir. Olasıdır ki, AKP ilerde bunu da kabul edecektir.

12 Mil Sorunu

16 Kasım 1944’te yürürlüğe giren BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 3.Maddesi, genel bir yaklaşım olarak ülkelere karasularını 12 mile dek genişletme yetkisi vermiştir. Yunanistan bu maddeyi ileri sürerek karasularını 12 mile çıkarmak istemektedir. Oysa, bu isteğin yerine getirilmesi, Ege Denizi’nin özgün yapısı nedeniyle olanaksızdır.

Türkiye ve Yunanistan Okyanus’a kıyısı olan iki ülke değildir. Anadolu’ya neredeyse dayanmış olan Ege adalarının tümüne sahip Yunanistan, karasularını 12 mile çıkardığında, Ege Denizi’nde açık deniz alanı hemen hemen kalmayacak ve Ege Denizi’nin tümü Yunanistan’ın olacaktır.

Türk Deniz Kuvvetleri’nin uluslararası sular aracılığıyla Ege’den Akdeniz’e çıkışı olanaksız duruma gelecek, Hava Kuvvetleri Ege üzerindeki hava sahasında tatbikat yapamayacaktır.

BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, açık denizlere yönelik olarak 12 mil yetkisi vermektedir ancak aynı sözleşmenin 300.Maddesi, “Bu hakkın istismar edilemeyeceğini” söylemektedir.2 Yunanistan’ın bugünkü tutumu, 300.Maddeye gösterilebilecek en iyi örnektir.

Yunanistan, karasularını 12 mile çıkarırken, Ege Denizi’nin tümünü kendi malıymış gibi görmekte ve Doğu kıyılarındaki Türkiye’yi adeta yok saymaktadır. Dayanaksız isteklerine gerekçe oluşturmaya çalışırken ileri sürdüğü; “Karasularını azami genişletme yetkisi kıyı devletinin egemenlik yetkisine girer” savı bunun en açık kanıtıdır. Oysa karşı kıyıda bir Türkiye vardır ve Türkiye’nin de egemenlik hakları bulunmaktadır. Yunanistan, Türkiye’nin en yaşamsal egemenlik hakkını bile yok sayabilmekte, Türkiye’yi yöneten insanlar da bunu kabul etmektedir.

Ege’nin Tümü

Yunanistan’ın Ege konusundaki “ihtiraslı” istekleri deniz yüzeyi ve altındaki su hacmiyle sınırlı değildir. Yunanistan, kendisini bir “takımada devleti” sayarak, deniz tabanını, onun altındaki varlıkları ve deniz üstündeki hava sahasını da denetimi altına alarak Ege’nin tümüne sahip olmak istemektedir.

Yunanistan’ın hava sahası (fır hattı) konusundaki tutum ve davranışları, akıl ve hukuk dışı aykırılıklar içermektedir. Uluslararası hukuk, her ulusun hava sahasını o ulusun kara suları ile sınırlamaktadır. Yunanistan, bu kurala uzun yıllar uymamış, karasuları 6 mil olmasına karşın, hava sahasının 10 mil olduğunu iddia etmişti. Şimdi, karasularını 12 mile çıkararak hava sahasını daha da genişlemiştir. Artık, uluslararası hava sahasında uçan Türk uçakları, 12 mil sınırı içine giremeyecektir. Yunanistan bu tür uçuşları hava sahasının ihlali saymaktadır.

Ege konusunda araştırmalar yapan Burak Rende, kıta sahanlığı ve karasuları konusunda şunları söylemektedir: “Türk anakarasının doğal uzantısı üzerinde bulunan adaların kıta sahanlığı ve kara suları olduğunu iddia eden Yunanistan tüm Ege’nin deniz yüzeyini, deniz tabanı ve onun toprak altını, ayrıca hava sahasını (fır hattı) denetim altına alarak tüm Ege’ye sahip olmak istemektedir… Karasuları 12 mile çıkarsa Türkiye’de denize bile giremeyeceğiz”.3

Kıta Sahanlığı:

Yunanistan son dönemlerde arttırdığı istek ve yarattığı sorunlara Kıta sahanlığı konusunu da ekledi. Diğer tüm konularda olduğu gibi bu konuda da haklı değildi. Ne taraf ülke olarak Türkiye’nin kabul edeceği uygulanabilir bir öneriye, ne de hukuksal dayanaklara sahipti. AB’ye girdikten sonra yoğunlaştırdığı Türkiye karşıtı politikaya Kıta Sahanlığı konusunu, “yeni” bir sorun olarak eklemişti.

1958 Cenevre Sözleşmesi, Kıta Sahanlığı kavramını: “Kıyılara bitişik ancak karasularının dışında kalan deniz yatağı ve onun toprak altında oluşan deniz alanı” olarak tanımlamıştı. Kıta sahanlığı, uluslararası hukuka göre, kara ülkelerinin doğal uzantılarıydı ve sınırları; uygulanabilir sözleşme hükümlerinin bulunmaması durumunda, ülkeler arası eşitlik ilkesine dayanılarak belirleniyordu.4

Ege Denizi, benzeri olmayan ilginç bir yapıya sahiptir. Bu nedenle yapılmış tanımlara tam olarak uyum göstermemektedir. Ege Kıta sahanlığının yarısından çoğu Anadolu Yarımadası’nın doğal uzantısı içinde kalmaktadır. Kıta sahanlığı, uluslararası kararların da ortaya koyduğu gibi anakaralarla ilgili bir sorundur. Ege, yarı kapalı bir deniz konumundadır. İki yanı başka ülkelere ait yarı kapalı bir denizde, adaların kendi kıta sahanlıklarına sahip olması gibi bir savın; geçerli ve haklı olması olanaklı değildir.

Uluslararası Hukuk

Adalet Divanı’nın, 1969 Kuzey Denizi, 1982 Tunus–Libya, 1974 ABD–Kanada, 1977 İngiltere–Fransa Davalarında aldığı kararlar ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi; konuya yaklaşım biçimini ve çözüm yöntemlerinin dış çerçevesini açık bir biçimde belirlemiştir.

Uluslararası hukukun geçerli kuralları ve Türkiye’nin bu kurallara dayanan meşru hakları, herkesin anlayabileceği bir biçimde ortada dururken; Avrupa Parlamentosu, 17 Eylül 1998’de şöyle bir karar alabilmektedir: “Avrupa Parlamentosu, Türkiye’den; Ege’deki, özellikle Kardak Adası’na ve kıta sahanlığı sınırlarının belirlenmesine ilişkin olarak, farklılıkların giderilmesi çalışmalarında uluslararası hukuk ilkelerine saygı göstermesini istemektedir”5

Türkiye’nin Tutumu

Türkiye, Kıta Sahanlığı konusunun gündeme getirildiği ilk günden beri, uluslararası hukukun geçerli kurallarına uygun olarak davranmış ve Yunan adalarının varlığını da dikkate alarak soruna eşitlik ilkesi çerçevesinde çözüm getirilmesini savunmuştur.

Ancak Yunanistan, Türkiye’nin bu olumlu yaklaşımına karşın, hukuk dışı bir yaklaşımla, Anadolu’ya yakın Yunan adalarına da Kıta sahanlığı tanınması gerektiğini ileri sürmekte ve bu yolla Türkiye’nin Kıta sahanlığının 6 millik dar bir kıyı şeridiyle sınırlanmasını istemektedir.

Yunanistan bu garip isteğini, 1978 yılında konuyu, kendi isteklerini yansıtan biçimiyle Uluslararası Adalet Divanına götürmüş ancak Divan, Türkiye’nin o günlerdeki kararlı tavrının da etkisiyle; “Savaşa neden olabileceği” gerekçesiyle “yetersizlik” kararı vermişti.6

Olasıdır ki AKP yönetimi bu konuda da ödün verecek, Doğu Akdeniz’de İsrail’e kaptırdığı Münhasır Ekonomik Bölgesi gibi, Ege Denizi’nin de denizaltı ve üstü varsıllığını Yunanistan’a kaptıracaktır.

Güçsüzlüğün Bedeli

Yunanistan, Türkiye’nin bugün, ulusal birlik ve bilinçten uzak, dış etkilere açık ve güçsüz bir duruma düştüğüne inanmaktadır. Bu nedenle, en kabul edilmez istekleri bile olağan hak istemi gibi ileri sürebilmekte ve bilinçli bir biçimde Türkiye’nin üzerine gelmektedir. Türk adalarını işgal etmiş, 12 mili kabul ettirmiştir. Lahey kararına karşın kıta sahanlığı konusunu, ısrarla yeniden gündeme getirmektedir. Öyle görünmektedir ki, istekleri Kurtuluş Savaşı öncesinde olduğu gibi bitmeyecek ve sürekli yükselecektir.

Gelecek yeni istem, Ege Denizi’nin deniz, deniz altı ve deniz üstü varlıklarıyla Türkiye ve Yunanistan arasında; sınırların belirlenmesi, yani paylaşılması sorunudur. Bu sorunun çözümü, denize kıyısı olan ülkelerin anakara uzantılarından oluşan kıta sahasının belirlenmesinden geçmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, güçlü olması gereken bir dönemde, ne yazık ki en güçsüz dönemini yaşamaktadır.

DİPNOTLAR

1          “Sorunun Kaynağı” Burak Rende, 15.01.1997, www.türk–yunan. gen.tr

2          a.g.y.

3          a.g.y.

4          “Büyük Larousse” Gelişim Yayınları, sf.6734

5          Europan Parliament, Resulution on the Commission Reports on developments in relations with Turkey Since the entry into force of the Customs Union (COM (96) 0491–C4 0605/96 and COM (98) 0147–C4–0217/98), 17.09.1998, ak. Türk–İş, “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor” sf.12

6          “Türk Yunan İlişkileri: Sorunlar Argümanlar”, Ank., sf.14, ak.Burak Rende a.g.y.

31.8.2016 - ege adalarina dantel cozum 10139151

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir