Adamın biri çıkmış Che Guevara’ya “Eşkıya” diyor…
“Güney Amerika’da faaliyette bulunan bir eşkıya benim liseli gencimin yakasında, göğsünde olamaz. Olmamalı…”
Peki, eşkıya kime denir?
Çalıp, çırpan, dağda, kırda yol kesip haraç alan, hırsızlık, yolsuzluk, haydutluk yapan, cinayet işleyen insanlara denilir…
Bu niteliklerin hangisi Che’de var? Üstelik bırakın çalıp, çırparak zengin olmayı, ekonomik durumu o kadar bozuktu ki eşi Hilda’nın ziynet eşyalarını bir ara, rehine vermek zorunda kalmıştı…
Rahat, zengin bir yaşam süreceği yerde, doktorluk mesleğinden bile vaz geçerek, kendisini halkının mücadelesine adamış, ölene dek emperyalizmle mücadele etmişti…
Aralık 1964’te Birleşmiş Milletler’de konuşma yapmak üzere Küba heyetinin başı olarak New York’a gitti ve orada emperyalizmi yerden yere vurdu…
Daha sonra “İkinci Afrika-Asya Ekonomik Dayanışma Semineri”ndeki konuşmasında şunları söyledi:
“Ölümüne olan bu mücadelede hiçbir sınır yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde meydana gelen olaylara kayıtsız kalamayız. Bir ülkenin emperyalizme karşı zaferi bizim zaferimizdir, aynı şekilde yenilgisi de bizim yenilgimizdir.”
Bu sözleri söyleyen ve tüm dünyanın hayran olduğu bir devrimci nasıl eşkıya olabilir?
Ülkede çözümlenmesi gereken o kadar çok sorun varken, sizin Guevara ile uğraşmaktan başka bir derdiniz kalmadı mı?
Nedir sizin Che’den, Atatürk’ten alıp veremediğiniz? Ölümlerinin üzerinden şunca yıl geçmiş, hâlâ onlardan öcüden korkar gibi korkuyorsunuz?
Bakın, bu konuda Küba Meclis Başkanı Esteban Lazo Hernandez ne demiş?
“Atatürk gibi bir büyük devrimciyi anlayamamış birinin “Che’yi anlaması beklenemez…”
Ama sizin geçmişinizi, geçmişte yaptıklarınızı tarih harfi harfine yazmış, belgelemiş… Tek tek, kayıt altına almış…
Kanlı pazarları, ABD’nin 6. Filosuna nasıl arka çıktığınızı, Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in cenazesinde İsmet İnönü’ye yapılan saldırıları bir bir not etmiş… Adama demezler mi “Sen şu lafı söyleyene bak…”
Peki, bugünkü ortamda yukarıdaki “Eşkıyalık tanımına en iyi kim, kimler uyuyor? Kim, kimler hırsızlık, yolsuzluk yapıp cinayet işlemiş?
Hiç uzun uzun, anlatmaya, isim saymaya gerek yok… Bu herifleri herkes biliyor, tanıyor artık… Bu heriflerin adını ve kimler olduğunu Sağır Sultan bile duydu…
Yaşar Nuri Öztürk’ün deyişi ile “Ne kadar ibadet ederseniz edin; ibadet ettiğinizi halka ne kadar gösterirseniz gösterin; 17-25 Aralık hırsızlığını veya Ensar Vakfı ahlaksızlığını ibadetle affettiremezsiniz.”
Öyleyse şimdi tam yeri gelmişken, dinci ile devrimciyi karşılaştırıp, aralarındaki farkı gözler önüne sermeye çalışalım. Ama daha önce bu konuya açıklık getirelim:
İnanmış dindarlara bizim bir diyeceğimiz yok… Kurtuluş savaşında, yedi düvele karşı çarpışan, yurdunu emperyalistlerin elinden kurtarmak için kanını, canını feda eden vatansever dindarlara bizim söyleyecek bir sözümüz yok…
Bizim eleştirilerimiz “Allah’ı Allah’la aldatan”, dini bir geçim ve sömürü aracı yapan din tacirlerine, yani dincileredir…
Bunlar tarih boyunca kendi ülkelerine karşı emperyalistlerle, yabancılarla işbirliği yapmış, halkını sırtından vurmuş… Sonra da “Suçüstü” yakalanınca düşman gemileri ile yurdu terk edip, soluğu yurtdışında almış vatan hainleridir…
Oysa devrimciler vatan yolunda darağacına gitmekten kaçınmamışlardır. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyler, Denizler, Yusuflar, Hüseyinler eylemlerini ve görüşlerini yere saplı bir bıçak gibi dimdik savunmuşlar, asla inkâr yoluna gitmemişlerdir. Darağacında bile görüşlerini mertçe haykırmışlardır…
Siz hiçbir FETÖCÜ’nün görüşlerini sapmadan, saptırmadan, inkâr yoluna gitmeden, açıkça savunduğunu, kabullendiğini gördünüz mü?
Ya aldatılmışlardır, ya kandırılmışlardır, ya da içinde bulundukları örgütün, terör örgütü olduğundan habersizdirler!!!… Tümü de masumdur!!!!… Gözünüzün içine baka baka yalan söylerler…
Gerçek devrimcilerin yeryüzünde tek dikili ağacı yoktur, çünkü hainlerle mücadele etmekten servet yapmaya vakit bulamamışlardır…
Ama dincilerin yerli, yabancı bankalarda açık, gizli onlarca hesabı vardır…
Bir zamanlar ne demişti şimdiki Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş:
“Harun olmaya geldiler, Karun oldular… Biz AKP gibi firavunlaşmayacağız…”
İşte yalın gerçek bu sözün içerisinde… Sözü uzatmaya gerek yok…
Makalemizi bilim adamı İlhan Arsel’in makalesinden bir alıntı ile bitirelim:
“…Evet, onun (dincinin) bütün düşmanlığı, bütün melaneti Müslüman Türk’e karşı olmuştur. Hemen ilâve edelim ki din adamının düşmanlığı sadece Türk’e karşı değil fakat Türk ile ilgili ne varsa ona karşı olmuştur: Türk’ün giyimi, kuşamı, yemesi, içmesi, gezmesi, eğlenmesi, sevmesi, düşünmesi, inanması ve saire… Yani yaşantılarının her noktası din adamı geçinenlerin o ilkel, o bedevî ölçülerine göre ayarlanmıştır. Tıpkı bugün de yapılmak istendiği gibi…”