Hakki Keskin [mailto:hakki@keskin.de]
CHP Genel Başkanı ve Anamuhalefet Lideri sayın Kemal Kılıçdaroğlu`na yapılan dünkü terör saldırısını ve bu sabah Cizre`de, daha önce Gazi Antep`de çok sayıda insanımızın yaşamını yitirdiği hunhar terör saldırılarını şiddetle kınıyorum.
E-Mail adresimdeki sorun nedeniyle yazilarimi gönderememistim.
Prof. Dr. Hakkı Keskin 19.8.2016
ABD’nin Türkiye Politikaları Hükümet ve Muhalefetin Ortak Tavrıyla Sorgulanmalıdır
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’nin 15 Ağustos günü Hürriyet gazetesinde, darbe ve Gülen Hareketine ilişkin yer alan görüşleri önemle incelenmeye değer. Çünkü burada ABD’nin kendi çıkar eksenli politikaları, kendi ifadeleriyle açıklık kazanıyor.
"Ergenekon`un ne ölçüde gerçek bir komplo olduğunu hala bilmiyorum. Ergenekon`da kafalarda çok fazla soru işareti var." Diyor eski Büyükelçi. Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk davalarının hiç bir kuşkuya açık kapı bırakmayacak açıklıkla komplo olduğu kanıtlandı. Tamamen düzmece ve sahte iddialarla yargılanarak, idam ve ağır hapis cezalarına çarptırılan yurtsever subaylar, gazeteciler, politikacılar 4-5 yıl hapis yattıktan sonra, suçsuz oldukları için AnayasaMahkemesi tarafından serbest bırakıldılar. Büyükelçi hala utanmadan komplo olduğunu bilmediğini söylüyor. Çünkü bu komplonun FETÖ-CIA işbirliğiyle ile organize edildiğini çok iyi bildiği için, hala yalan söyleyerek aldatma stratejisi izliyor Jeffrey.
Son darbe girişiminin Fethullah Gülen tarafından yönetildiği konusunda "bazı emareler olduğunu" ancak bunun yargı tarafından kanıtlanması gerektiğini söylüyor. Büyükelçi Türkiye’nin ‘tehditkar tavrının’ Amerika’da herkesi sinirlendirdiğini, büyük güçlerin sinirlendikleri zaman, yapmaları gereken şeyleri de yapmadıklarını belirtiyor.
Eski büyükelçi hiç sıkılmadan, “Batılıların temel motivasyonu insan hakları ve özgürlükçü düşüncelerdir.” diyor. Ergenekon, Balyoz, Casusluk ve benzeri davalarda olduğu gibi, 1980 darbesinde de on-binlerce kişinin insan hakları ve özgürlükleri ayaklar altına alındı. 1980 darbesini ABD yetkilileri, “Bizim çocuklar başardı” müjdesiyle verirken, bu darbeyi de kendilerinin organize ettirdiğini açıkça kabul ediyorlardı. ABD hiç bir haklı gerekçeleri olmaksızın, tamamen kendi güdümlerinde hükümetler kurulması amacıyla, İkinci Dünya Savaşı sonrasında 50 den fazla ülkede darbe yaptırdıkları, milyonlarca insanın tüm haklarını gasp ettirdikleri, yüz-binlerce kişinin canına kıydırıldığı, milyonlarca insanın Vietnam’da olduğu gibi, öldürüldüğü artık bilmek ve görmek isteyen herkesçe biliniyor.
Büyükelçi mülakatında ibret verici şu açıklamayı da yapıyor. “Batı daha önce Erdoğan’dan daha otoriter olan birçok liderle muhatap oldu, olmaya da devam ediyor. Ama fark şu; Suudiler, Mısırlılar – lisanımı maruz görün– her koşulda bize yaltaklanıyor. (…) Erdoğan ise bizimle çatışıyor, çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor, dostumuz olmaya çalışmıyor. Ondan daha otoriter liderler ise dostumuzmuş gibi poz yapmakta beis görmüyor.”
Bu cümleler ABD’nin emperyalist utanmaz politikalarının en açık kanıtıdır. ABD’ye açıkça biat edilmesi, gerektiğinde yaltakçılık edilmesi, isteklerine karşı çıkılmaması, çelişkilerinin yüzlerine vurulmaması ve ancak bu koşullarla ABD dostu olunabileceği belirtiliyor ve isteniyor.
HÜKÜMET VE MUHALEFET PARTİLERİ ORAK DIŞ POLİTIKADA ANLAŞMALIDIR
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi, öteden beri bildiklerimizin altını çizilerek çok açık ve herkesin anlayabileceği bir dille, politikalarının nasıl olduğunu açıklıyor. Tarihi geçmişi olan ülkelerin dış politikaları, devlet politikası olarak izlenir ve iç politikalara malzeme yapılmaz. Türkiye’de darbeler döneminde bile bu çizgi kararlılıkla sürdürülmüştür. "Yurtta barış Dünyada barış" ilkesi temeline dayalı bu dış politikadan AKP döneminde ne yazık ki vazgeçildi. ABD’nin istekleri doğrultusunda, komşu ülkelerimiz Suriye, Irak, Rusya ve İran’la çatışma veya gerginlik oluşturan bir ortama girildi. Türkiye ulusal çıkarları gereği, bu politikadan kesin bir kararlılıkla ivedi olarak vazgeçmelidir. Şu anda bu yanlışın görüldüğü umudu belirdi.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan Türkiye’nin ortak çıkarlarında uzlaşma ve anlaşma kültürü, dış politikada da izlenmelidir. Hangi parti olursa olsun, ABD veya bir başka dış ülke veya ülkelerin isteklerine ayarlı politikaların, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uymayacağı ve Türkiye’yi bir çıkmaza sürükleyeceği, son 14 yıllık AKP iktidarıyla yeniden kanıtlanmıştır. Muhalefet de bundan gerekli dersi çıkarmalı ve hükümetle birlikte ulusal çıkarlar eksenli ortak bir dış politika izlenmesinde ısrarcı olmalıdır.
15 TEMMUZ SONRASI ÇOK YÖNLÜ ORTAK POLİTİKALARLA DARBELER ÖNLENMELİDİR
14 yıllık AKP hükümetleri ve sayın Erdoğan’ın izlediği politikalar nedeniyle, izleneceği açıklanan ortak ve birlikte politikalarda, bundan sonra nedenli samimi olunacağı kuşkularını gidermek, Cumhurbaşkanının ve hükümetin görevidir. Başbakan’ın ve hatta Cumhurbaşkanının bugünlerdeki açıklamaları umut verici gözüküyor. Ancak ülkenin temel sorunlarına ilişkin uzlaşma ve ortak politikaların kamuoyu önünde şeffaflığa kavuşması, toplumu rahatlatacaktır. Böylece uzlaşmanın geniş kitleler tarafından da destek ve onay görmesi sağlanabilecektir.
Kanımca bu temel ilkeler şunalar olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine ve anayasanın ilk dört değişmez maddesine bağlı kalınacağı, böylece Türkiye’nin kurucusu ve birleştirici gücü olan Mustafa Kemal Atatürk`ün ve ülkenin çimentosunu oluşturan laiklik ilkesinin artık tartışılamayacağı, eğitim sisteminde de bu temel ilkelere yer verileceği, ortak bir anlaşma metniyle kamuoyuna açıklanmalıdır.
Yargı bağımsızlığının, basın ve ifade özgürlüğünün anayasal güvence altına alınması, ve olağanüstü hal düzenlemeleriyle, ülkenin geleceğine ilişkin yapısal değişikliklerin yapılamayacağının da bu ortak deklarasyonda belirtilmesi gerekir.
Özellikle Eğitim sisteminin özelleştirilmesi politikasından vazgeçilerek, her çocuğun en iyi eğitimi, devlet okullarında parasız olarak görebileceği ve bunun için ivedi olarak eğitim sisteminde köklü bir reforma gidileceği de bu kararlarda yer almalıdır.