İlhan Karaçay’dan 15 TEMMUZUN ANALIZI

From: ilhan=karacay.nl@budgetmailer.com

15 TEMMUZ’UN YURTDIŞINDA ALGILANIŞI VE ETKİLERİNİN EN OBJEKTİF ANALİZİ

* Dış medya ve siyasetçiler olaya nasıl baktı?
* Türkler arasında neler yaşandı?
* Olayın yurtiçi ve yurtdışındaki Türkler arasındaki algı ve eylem farkı neydi?

15 Temmuz 2016 cuma akşamı ve gecesi, Türkiye’de yaşanan olaylar, sadece Türkler’de değil, tüm dünya ülkelerindeki halkların zihinlerinde bir bilimkurgu (Science fiction) filmi gibi iz bırakacak.

O akşam Hollanda’daki evimde TV izleyiciliği yaparken kaçırmış olduğum haberi, alt katta Hollanda programlarını izleyen eşim, ‘İlhan, Türkiye’de askeri darbe oluyor’ diye bağırarak bana ulaştırmış oldu. O an ne izlediğimi hatırlamıyorum ama, televizyon kumandasına basarak Türk kanallarını açtım.

Gördüğüm manzara hepinizin malumu….

Sizler gibi ben de o geceyi TV ekranına bakarak uykusuz geçirdim. Tabii ki sadece Türk kanallarını değil, diğer yabancı kanalları da izleyerek.

O gece, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın televizyondan yapmış olduğu çağrı üzerine sokaklara dökülen Türkler, darbe girişimcilerine karşı koymuş ve tankların altına yatmışlardı. Türkiye’nin dört bir yanındaki sokağa dökülme olayları yurtdışında da aynen yaşandı. Tüm Avrupa kentlerinde olduğu gibi, Hollanda’nın Rotterdam ve Deventer kentlerindeki Başkonsolosluklarımızın önünde de yığınlar topandı.

15 Temmuz gecesi Rotterdam

Hollanda televizyonları gece boyunca ve ertesi günün tamamında Türkiye’den canlı yayınlar yaptı. Ertesi günkü gazeteler de Türkiye haberleri ile doluydu.
Haberlerin objektiflikten uzak olduğu gözlemleniyordu. Medya organlarının hemen hemen tamamı, cereyan eden olayların ciddiyetinden çok, Recep Tayyip Erdoğan’ın -kendilerince- olumsuz yönlerini öne çıkarıyorlardı.

Avrupa medyasındaki olumsuz haberlerin yanında, Avrupalı siyasetçiler de objektiflikten uzaktılar. De Telegraaf Gazetesi, yayınladığı haber ve yorumlarda sadece Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef seçmişti.

Türkiye’deki gergin atmosfer, yurtdışında çok daha gergin bir halde devam etti. Türkiye’de karşıt gruplar bir çatışma içine girmemiş olmasına rağmen, yurtdışında münferit de olsa, karşıt gruplar arasında bazı çatışmalar yaşandı.

Bu çatışmalar medya tarafından tabii ki büyütüldü. Hollanda medyası, mağduriyet iddiasındaki gruplardan birine ‘Gülenistler’ yakıştırmasını uygun gördü. Yaşanan münferit olaylar siyasetçiler tarafından dikkate alındı ve ‘Türkler arasında çıkacak olan büyük bir çatışma’ olasılığına karşı önlemler alınması istenmişti.

İlerleyen günlerde, ülkede bulunan İslam Okulları’da yaşanacak olan olumsuzluklara değinilmeye başlandı. İslam okulları arasında Fetullah Gülen’in çizgisinde olduğu belirtilen okullar da vardı. Pek çok Türk ailesi, çocuklarını bu okullara göndermek istemediklerini belirterek, çocuklarını gönderebilecekleri okul gösterilmesini istedi. Şimdilerde belediyeler bu konuyla meşgul oluyorlar.
Aslında, Hollanda’daki İslam Okulları ISBO ve SIMON çatısı altında faaliyet gösteriyorlar. Fetullah Gülen çizgisinde olan okullar da Cosmicus ve De Roos gibi isimler altında faliyet gösteriyor. Bu okullara devam eden öğrencilerin aileleri tedirginlik içindeler.

ISBO çatısı altındaki İslam Okulları Gülen çatısı altındaki Cosmicus okulu

Hollanda medyası daha sonraki günlerde, karşıt grupların birbirlerini suçlayıcı açıklamalarına yer vermeye başladı. Bu ara bazı gruplar da kişi ve kurumları hedef alan iddiaları ortaya atmaya başladılar. Kişi ve kuruluşlara olumsuz damga vurmaya başladılar.

Yurttaşlarımızın tepkileri
Hollanda medyasında yayınlanan Türkiye aleyhindeki haber ve yorumlar, buradaki Türk yurttaşlarını üzüyordu. Telefonu kapıp veya kaleme sarılııp tepki koymak isteyen Türkler’in sayısı çoktu. Bu Türkler’den biri olan Cemil Yılmaz oturdu Hollandaca dilinde bir yorum yazdı. Cemil Yılmaz bu yorumuna, Samuel Huntington’un 1993 yılında yayınlanan kitabından bir alıntı ile başladı.

Cemil Yılmaz mektubununun sonunda, ‘ 15 Temmuz , tarih kitaplarına Demokrasi için şehit olanlar’ günü olarak geçecektir. Bunu anlamayan ve anlamak istemeyen Batılılar ve Avrupalılar şerefsiz alçaklardır’ şeklinde çok ağır bir cümle kurmuş.

Cemil Yılmaz’ın alıntı yaptığı, ‘Mediniyetler Çatışması’ adlı kitapta Huntington’un ne demek istediğini, Deventer eski Başkonsolosumuz Orhan

Ertuğruloğlu’ndan okuyalım:

‘Huntington, tarihi, ideolojik ve dini-kültürel nedenlerle birbirlerine düşmanlık güden medeniyetlerin çatışmasının kaçınılmaz olduğunu ileri sürüyor.

Huntington’un tezi, hem İslami, hem de Batılı unsurlar barındıran, ne Batılı ne de İslam ülkesi denemeyecek Türkiye’nin, hiçbir zaman Batı’nın güvenilir bir dostu ve AB’nin tam üyesi olamayacağını öngörüyor. Huntington, Türkiye’nin Batılı olmaktan vazgeçip İslam Dünyası liderliğine soyunmasını öneriyor.

İlk iktidara geldiği yıllarda Erdoğan, bu görüşün yanlış olduğunu kanıtlamak istedi. ‘Medeniyetler Çatışması’ yerine, ‘Medeniyetler İttifakı’ görüşünü savundu. ASAM’a verdiği siyasi talimat doğrultusundan bu tezi çürütmek için çalışmalar yaptırdı. Kısacası ‘Bizi AB’ye alın’ demeye çalıştı..

2008’den sonra ise Erdoğan, Huntington teorisinin aksini kantılamak çabasından vaz geçti gibi.

Deventer eski Başkonsolosumuz Orhan Ertuğruloğlu, şimdilerde emekli olarak yaşadığı Hollanda’da, medyadaki ilginç yazıları sabırla tercüme ediyor ve yayınlıyor. Ertuğruloğlu, Huntington konusunu da bize yorumladı

George W.Bush,dış politikasını Huntington’un tezi üzerine kurdu…

Eğer Atatürk devrimlerinden taviz verilmeseydi, Türkiye bağlamında Huntington teorisi çürütülebilirdi..

Ben yaşadığımız ortamda büyük ölçüde Hntington’un teorisinin doğru olduğuna katılanlardanım. Cemil Yılmaz’ın yazısı, Türkiye’deki son gelişmeler karşısında Huntington’un teorisinin etkisinden kurtulamayan Batı’nın ve Hollanda’nın aldığı tutumu eleştiren bir yazı.

Fark ne?

Türkiye’de cereyan eden bu çok acı gelişmeler, ne mutlu ki Anadolu insanını bölünmeye ve karşılıklı eylemlere sevketmedi. Nedendir bilinmez ama, yurtdışındaki Türkler arasında yukarıda anlatıldığı şekilde tatsızlıklar meydana geldi.
Bakmayın siz benim ‘Nedeni bilinmez’ dediğime. Aslında neden bellidir. Yurtdışındaki Türkler, uzakta oldukları anavatana karşı daha hassas duygular içindedir. Son gelişmeler, siyasi çekişmelerden ziyade, Türkiye’nin varlığı ile ilgili gelişmelerdir. Batılılar da olaya siyasi yönden bakmıyorlar. Türkiye’nin yok oluşu ile ilgili suçlamaları tercih ediyorlar.
Dilerim ki, yurtdışındaki yurttaşlarımız, her türlü siyasi ve dini tartışmaların dışındaki bu ‘varolma, yokolma’ konusunda aynı çizgide birleşirler ve vatanımız ile devletimizin varoluş mücadelesini desteklerler.

Hatırlarsanız, 18 temmuzda 1980’leri yeniden yaşıyorum başlıklı kısa bir yorum yazmıştım. O yorumda şunları yazmıştım: 1980’de Hürriyet Benelux Temsilcisi ve TRT Hollanda Muhabiri olarak çalışıyorum.
Ülkemde siyaset çirkinleşmiş, yurttaşlarım kamplara bölünmüştü.
Yurtdışındaki Türkler de aynı durumdaydı.

Sağcı, solcu, dinci diye nitelenen örgütler arasında kıyasıya bir kavga vardı. Öyle ki, Türkiye’deki siyasi çekişmeler nedeniyle yurtdışında da cinayetler işleniyordu.
Hürriyet temsilcisi olarak ben, hibir siyasi hareketin yanında bulunmuyor, hiçbir siyasi grubu övmüyor ve yermiyordum.
Ama buna rağmen bütün gruplar nezdinde, en azından ‘Bizden değil’ gerekçesiyle ‘Tu-kaka’ durumundaydım.

Mesleğim icabı, her grup içinde temasta olduğum kişiler vardı. Kimi ile dosttum da…

İnanır mısınız, Hollanda polisi tarafından iki defa koruma altına alındım. Birinde, ‘Seni sağcılar öldürecek’ denildi, diğerinde de ‘Seni solcular öldürecek’ denildi.

Hollanda polisi o zaman çelik yelek giymemi mecbur etmişti. Aylarca öelik yelek ile dolaştım. Ama Allah’a şükür, ne sağcılar ve ne de solcular beni öldrmeye teşebbüs etmediler.

Yani anlayacağınız, o zamanlar bana sağcılar ‘solcu’, solcular da ‘sağcı’ damgasını vurmuştu. Aslında bütün kabahatim onların safında yer almayışımdı.
Ama insanlar arasında yatıştırıcı ve kucaklayıcı birileri de olmalıydı.

Bugünlerde Türkiyemizde yaşananlar beni 1980’lere götürdü.
Buradaki yurttaşlarımız yine kamplara bölünmüşler.

‘Bölünmüşler’ diyorum, zira Hollanda medyası ve siyasetçilerine göre, Türkler bölünmüşler ve durum tehlikeli bir vaziyet almış. Bu nedenle de şimdi Başbakan Rutte ile Cumhurbaşkanı Erdoğan bir telefon görüşmesi yapmışlar.

Ben, 1980’lerde, daha doğrusu 1970’lerdeki gibi yine yatıştırıcı ve kucaklayıcı bir rol almak durumundayım. Hoş, şimdiki karşıt gruplardan birinin, siyasi bir yarış içinde değil, devletimizi parçalama eğiliminde olduğu suçlaması var. Yani birinin veya benim bu grup ile yatıştırıcı ve kucaklayıcı bir temasım olması halinde, ‘Vatan hainliği’ ile suçlanabilirim. Bu nedenle de çok dikkatli ve tedbirli olmak durumundayım.

Siyasi görüşlerde tarafsız kalmak ‘renksizlikle’ damgalanabilir ama, devleti parçalama iddiası içinde olanlara karşı da tarafsız kalmak, ‘Vatan hainliği’ ile eşdeğer olabilir.

Bu nednle bu konuda, tarafsız, yumuşatıcı ve kucaklayıcı etiketini taşımayacağım.

Bu yorumumu yazarken, AK Partisi ve Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen ve Erdoğan’ın inisiyatifi ile kurulan Avrupa Türk Demokratlar Birliği’nin 8 yıl Hollanda başkanlığını yapmış olan Veyis Güngör aklıma geldi.
‘Akil İnsan’ olarak vasıflandırılan ve Akil İnsanlar toplantılarına katılan Veyis Güngör ile görüşmem gerektiğine inandım. 15 temmuz’u kendine göre analiz etmesini rica ettiğim Güngör’ün sözlerine aynen yer veriyorum.

15 Temmuz Darbesinin Avrupa Türkleri Yakası

Ülkemizde 15 Temmuz’da gerçekleştirilen kanlı darbe girişimi, sadece Türkiye’de yaşayanlar değil, aynı zaman da, Avrupa’da yaşayan Avrupa Türkler’inin de yüreğini ağzına getirmiştir. FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü) ve iş birlikçileri tarafından organize edilen hain darbe girişimini öğrenen Avrupalı Türkler de aynı gün ve saatlerde T. C. Başkonloslukları ve Büyükelçilikleri önünde toplanmışlardır. İlerleyen günlerde Avrupa’nın bazı kentlerinde de demokrasiye saygı mitingleri organize ederek Türkiye’ye destek vermişlerdir. Diğer taraftan, yıllık tatillerini Türkiye’de geçiren Avrupalı Türkler de, bulundukları şehirlerin meydanlarında demokrasi mitinglerine katılarak, ülke çapında milli iradenin tecellisine katkıda bulunmuşlardır. Avrupa’nın farklı ülkelerinde etkin olan Türk Sivil Toplum Kuruluşları zaman zaman iki dilde yayınladıkları bildiri ve açıklamalarla darbeyi, milletine silah çevirenleri, parlamentoyu bombalayanları, sivil halka kurşun sıkanları sert dille kınamışlar ve demokrasiden vazgeçilmeyeceğini belirtmişlerdir.

Veyis Güngör, İlhan Karaçay’a 15 Temmuz darbe girişimi hakkındaki düşüncelerini anlattı

Avrupa’da akıl tutulması ve hayal kırıklığı

Bütün bunlar yaşanırken ve Türkiye büyük bir felaketten kıl payı kurtulurken, demokrasiye anlam veren yegane unsur, yani halk sokaklara dökülmüşken, Avrupalı dostlarımız neredeyse dört hafta gibi bir süreyle susmayı tercih etmişlerdir. Açıklama yapanların da ezici çoğunluğu Türkiye’deki darbeyi kınama yerine, Erdoğan’nın dikdatör olduğu yönünde açıklamalar ve yorumlar yaparak, insanlık suçu darbe yerine, Erdoğan’ın daha da güçlendiğini tartışmışlardır. Türkiye’de idamın yeniden uygulanamayacağına dikkat çekmişlerdir. Bu tutum, ancak Avrupa’da bir akıl tutulmasıyla izah edilebilir. Avrupa nasıl geçtiğimiz aylarda mülteci sorununda sınıfta kaldıysa, Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz hain darbe kalkışmasında da sınıfta kalmıştır. Avrupa’nın bu davranışı, Türkiye’ye olan bu tutumu Avrupa Türk diasporası için daha da vahimdir. Üzerinde çalışılması gereken çok önemli bir alan ve konudur. Birlikte yaşadığımız bu toplulukların tavrını ve tutumunun arka planını mutlaka anlamamız gerekmektedir.
Gerçi, sözkonusu davranışın elbette bir 15 Temmuz öncesi vardır. Hakim yaklaşım; aylardır yapılan anti Türkiye ve anti Erdoğan propagandası oluşturduğu bir yaklaşımdır. En önemlisi de, Avrupalı halkların Erdoğan’ın siyasetten çekilmesi, bertaraf edilmesi yönündeki algı ve arzularının, 16 Temmuz sabahı alt üst olmasıdır. Avrupalılar bu konuda tam bir hayal kırıklığı yaşamışlardır. Bu hayal kırıklığı, Avrupa karar vericilerinin neredeyse dört hafta kendilerine gelememelerine sebep olmuştur. Avrupalılar önce Türkiye’de bir kanlı darbe girişiminin olduğunu anlamalılar. Bu anlaşılmadan sağlıklı konuşulamaz. İbrenin geri dönmesi bir an önce hızlandırılmalıdır.

Darbenin Avrupalı Türkler ve karar vericilere yansımaları

Avrupalı Türkler; Avrupalılardan Türkiye’de girişilen darbeyi kınama açıklamaları beklerken, bu süreçte Avrupalılar ve özelde ırkçılar Avrupalı Türklerin başta aidiyet, sadakat, entegrasyon, kimlik gibi bir çok meselesini yeniden sorgulamışlardır. Avrupa meydanlarında ellerinde Türk bayraklarıyla demokrasi yürüyüşleri yapan toplulukları anlamak yerine, bazı siyasetçiler, ‘Madem Erdoğan’ı o kadar çok seviyorlar o zaman bavullarını doldurup Türkiye’ye gitmeleri gerektiğini’. Hatta Belçika’da çok daha ileri gidilerek; Flaman Sosyalist Partisi, Ahmet Koç isimli Türk’ü facebook sayfasında, ‘Allah’ım bizi vatan hainlerine karşı koru’ ifadesini yazması ve Erdoğan’cı suçlamasıyla parti üyeleğinden çıkartmıştır. Diğer taraftan özellikle medyada,Türkler arasında büyük kavga ve gürültülerin olacağı günlerce yazılmıştır. Hatta bu yönde özel güvenlik önlemleri alındığı haberleri öne çıkartılarak Türkler’in sorunlarını ancak kavgayla halledecekleri imajı verilmiştir. Bu çerçevede cereyan eden bir iki münferit olay, özellikle Avrupa’daki FETÖ’cü kurum ve kişilerin yaptıkları taraflı haberler, olay sonrası gönderdikleri twitler ile daha da abartılmıştır. Örneğin, geçen hafta Amsterdam’da bir işyerinde iki ortak arasında ticari kaygılardan dolayı yaşanan kavga, hemen farklı yönlere çekilmiş, ‘Rotterdam Başkonsolosu hedef gösterdi, Erdoğan’cılar saldırdı’ twiti atılarak olay provake edilmeye çalışılmıştır. Ancak, milletimizin derin sağ duyusu her zaman olduğu gibi yine kendisini göstermiş ve öngörülen kavga ve gürültüler yaşanmamıştır.

Başbakan Rutte Erdoğan’la görüşüyor…

Diğer taraftan Fas kökenli Rotterdam Belediye Başkanı Ebutalip, Rotterdam Başkonsolosumuz’nun Türkiye’deki yaşananları anlatmak amacıyla bazı belediye başkanlarına yazdığı mektubu bahane ederek, Rotterdam’da huzur ve düzenin korunması adına, Hollandalılar’dan daha Holllandalı bir tutum içine girmiştir. Aynı günlerde, Hollanda Başbakanı Mark Rutte de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla arayıp, fikir alışverişinde bulunmuştur. Hollanda basınına göre, Başbakan Rutte Türkiye’ninHollanda’nın içişlerine karışmaması yönünde bir görüş bildirmiştir.
15 Temmuz darbe girişiminin Hollanda’ya yansıyan bir başka yönü de, Hollanda’da etkin olan Türk sivil toplum kuruluşları Diyanet, Milli Görüş, Süleymancılar ve FETÖ’cülerin yeniden araştırılmaya tabi tutulmasıdır. Bu araştırma Başbakan Yardımcısı Lodewijk Asscher tarafından, bundan bir kaç yıl önce gündeme gelmiş, ancak buzdolabına konulmuştu. Şimdi uygulamaya geçiriliyor.

İhbar hatları…

Hain darbenin bir başka yansıması da Avrupalı Türkler’in birbirlerini Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine FETÖ’cü diye şikayet ettikleri haberleriydi. Kim ve kimler tarafından hazırlandığı meçhul mektuplar, çağrılar ortalıkta dolaşıtırılyor. Sosyal medyada dolanan bu asılsız mektuplarla güya Türkler’e ‘ihbar edin’ çağrıları yapılıyor. Mektup, her haliyle düzmece olduğu anlaşılan ve her vatandaşın kolaylıkla bulabileceği bir kaç telefon numarası, mail adresi verilerek toplum huzursuz edilmeye çalışılmasına yarıyordu. Tabii ki ortamın bu bulanıklığından faydalanmaya çalışan bazı karanlık kişi ve kurumlar da, kendilerine vazife çıkartıp ortalığı velveleye verdiler. Kurum ve kişiler hakkında yalan haberler yaparak, iftiralar attılar.

İmamlar Ajan mı?

Bütün bunlar yaşanırken, ve ortalık toz dumanken, Hollanda’da FETÖ’nün önemli elamanlarıından biri, Hollanda’daki günlük yayınlanan AD (Algemene Dagblad) gazetesine gerçekleri yansıtmayan bir açıklama yapıyor. Açıklaması, muhtemelen uzman bir imaj yenileme ofisi tarafından, ustaca gazetenin en okunan sayfasında yayınlatılıyor. Diyanet imamlarının, Türk devletinin ajanı oldukları ve geri gönderilmeleri ifadelerinin yer aldığı bu haber, Hollanda Türk toplumu arasında geniş tartışmalara yol açarken, haksızlık karşısında susmayan bir çok cami yöneticisini harekete geçirmiştir. Oysa şu gerçek; yani bir çok araştırma sonucunun da ortaya koyduğu; ‘Hollanda’da Türkler’in uyum sürecinde Diyanet imamların beklenilenden daha fazla katkıda bulundukları’ gerçeği yok sayılmak istenmiştir. Diğer göçmen grupların entegrasyon sürecine bakılırsa, Diyanet imamlarının kıymeti daha da iyi anlaşılır…

Erdoğan bu günleri 2004 yılında (ön)görmüştü…

Yıllar önce, bu günleri (ön)gören bir isim vardı. O zaman Başbakandı. Bir gün bizlerin ya da Yeni Türkiye’nin Avrupa’da zorlanacağını biliyordu. Haklıyken haksız konumuna gelip, anti demokratik darbe girişimini bile anlatmakta zorlanacağımızı tahmin etmişti. Bunun bertaraf edilmesi ya da daha hafif atlatılması için, Avrupa Türk Demokratlar Birliği UETD’nin kurulmasını sağlamıştı. 2004 yılında Brüksel Conrad Hotel’de yaptığı konuşmada, bizlere (UETD hareketi mensuplarına) bir vizyon çizmişti. O vizyon, başta siyasi katılım olmak üzere, içinde yaşadığımız ülkelerin STK’ları, medya ve karar vericileri üzerindeki etki kabiliyetimizi genişletmek ve arttırmayı ihtiva etmekteydi. Ancak, çok çeşitli sebeplerden dolayı UETD yönetimleri bu vizyonu yerine getiremediler. Maalesef bir başarı sağlanamadı. İşte UETD en çok ihtiyaç duyulan bir zaman için, yani bugünler için kurulmuştu….

Üçüncü Tehlike…

Avrupalı Türkler’i yıllardır meşgul eden sorunlara bir yenisi daha ekleniyordu. On yıllardır devam eden sözde Ermeni soykırımı ve PKK terör örgütü sorunu karşısında zorlanan Avrupalı Türkler’in gündemine bir sorun daha geldi. Bundan böyle artık FETÖ hareketinin ne olduğu da anlatılacak. Kaldı ki, ilk iki konuda zorlu sınavlar veren Avrupalı Türkler, üçüncü konuda da sert bir sınavla karşı karşıyalar. İlk yapılacak iş, bu her üç problemin bir antropolijisi yapılmalı. Ne oldukları, nasıl çalıştıkları, neleri hedefledikleri iyi billinmeli, araştırılmalı. Aksi halde işimiz oldukca zor.

Avrupalı Türkler Neler yapabilir?

Öncelikle mevcut Avrupa şartları göz önünde bulundurularak, hedefe odaklı yeni bir strateji oluşturulmalıdır. Bu stratejide mümkün olduğunca Batılı dostlarla (önyargısız ve art niyetsiz Batılı aydınlar) işbirliği yapılmalı ve hamasetten uzak olunmalıdır. Bunları yapabilmenin şartları elbette konuşulmalıdır. Bugüne kadar yaşadığımız tecrübeler, Batı’da sokaklara dökülüp protestolar organize etmenin etkili olmadığını, hatta ters tepki verdiğini gösterdi. Bu da gösteriyor ki, yeni strateji Batıda yaygın olarak kullanılan metotlarla olmalıdır. Dünyanın en başarılı lobisi olan Yahudi lobisinin sokaklarda yapmış olduğu bir protesto görülmemektedir. Mevcut yapılar ve kuruluşlar maalesef bu metotları kullanma konusunda gereken donanıma sahip değildirler. Haliyle bir taraftan mevcut kurum ve kuruluşları daha profesyonel çalışmaya teşvik etmeli, diğer taraftan da fazla göz önünde olmayan ancak hedefe odaklı ve etkin organlar oluşturulmalıdır. Aksi takdirde bugüne kadar olduğu gibi enerjimizi boşa harcamış oluruz.

********

En son sıcak gelişmeler:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda Başbakanı ile telefonda görüştü

Cumhurbaşkanı Recep tayyip Erdoğan ile Hollanda başbakanı Mark Rutte daha önceki bir görüşme sırasında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile telefonda görüştü.

Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre Rutte, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili olarak Türkiye’de demokrasinin yanında yer aldıklarını belirtti.

Rutte, Hollanda’nın AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden eski temposuna kavuşturulması gerektiğine inandığını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da görüşmede, Türkiye’nin AB sürecindeHollanda’nın kritik rol oynadığına işaret etti.

Erdoğan, ayrıca FETÖ’nün darbe girişimi ve faaliyetleri hakkında Rutte’ye bilgi verdi.

Görüşmede Erdoğan, Türkiye’nin AB sürecinde Hollanda’nın kritik rol oynadığına değindi . Rutte, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili olarak Türkiye’de demokrasinin yanında yer aldıklarını belirtti

Hollanda kaynaklarına göre ise, Başbakan Rutte Erdoğan’a, Hollanda’daki Türkler arasındaki çekişmelerden rahatsızlık duyduğunu belirtti ve önlem alınması için işbirliği istedi.

Rotterdam Başkonsolosumuz hedefte

Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız, Hollanda medyası ve siyasetçilerinin hedefindeki adam oldu. Daha önce Rotterdam Başkonsolosluğu’ndan gönderildiği saptanan bir email mesajı yüzünden başı ağrıyan Ayyıldız, şimdi de Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutalep’e direktif verme – ders verme suçlamasıyla karşı karşıya.
Ayyıldız’a ilk eleştiriler, Başkonsolosluktan Türklere gönderilen bir email mesajında, Fetullah Gülen’e bağlı olanların kendilerine bildirilmesinin istenmesiydi.

Ayyıldız’a son eleştiriler ise Rotterdam Belediye Başkanı Ahmet Aboutalep’ten geldi. Aboutalep’e göre, Başkonslos Ayyıldız kendisi ile birlikte birkaç belediye Başkanı’na daha uyarıcı bir mektup gönderdiğini, bu mektupta, Türkler tarafından yapılan gösterilerde nasıl davranılması gerektiğini dikte etmiş.
Başkonsolos Aboutalep, bu girişimin kabul edilemez olduğunu ve Türk başkonsolosu’ndan ders almaya niyetli olmadığını açıkladı.

Daha sonra Başkonsolos Ayyıldız ile görüşmek istediğini belirten Aboutalep, görüşme için bir gün vererek randevu talep etti. Ne var ki lahey Büyükelçiliğimiz bu konuda bir açıklama yaparak, Aboutalep’in görüşme isteğine ret cevabı verildiğini, bu konuların Dışişleri bakanı ile görüşülmesi gerektiğini bildirdi.

********

İlhan KARAÇAY o toplantıdaydı…

ROTTERDAM BAŞKONSOLOSUMUZDAN ANLAMLI MESAJLAR:

‘FETÖ’YA SAFÇA İNANMIŞ YURTTAŞLARIMIZIN DIŞINDAKİ AKTİF FETÖ’CULAR DİKKATLE İZLENMELİDİR’

Fotoğrafta, basın toplantısına katılanlar soldan sağa: Fatih Karaöan, Ali Rıza Başaran, Ergun Kula, Murat Eröztürk, Sadin Ayyıldız, İlhan Karaçay ve Mehmet Ali Topçu

‘Bu durum, ülkemizde olduğu kadar Hollanda Türk toplumu içinde de milli birlik ve beraberliğin önemini ortaya çıkarmış ve bu ortak anlayışın pekişmesini sağlamıştır. Bu dayanışma ruhunun, ortak milli değerlere samimiyetle sahip çıkan herkesi içine alacak şekilde güçlenerek devam etmesi ortak hedefimiz olmalıdır. Kısacası, gün birlik günüdür. ‘

‘Bu acı tecrübeler, vatandaşlarımızın sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaktan çekinmemeleri ancak bu faaliyetlere iştirak ederken ve katkıda bulunurken çok daha dikkatli ve özenli davranmaları gerektiğini de ortaya koymuştur.’

‘Nitekim bu anlayışla, görev bölgemizdeki vatandaşlarımız da en başından itibaren darbe girişimi karşısındaki tepkilerini net bir şekilde ortaya koymuşlardır. Bu tepkiye ortak olan Hollanda Türk toplumunun herbir ferdine takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum.’

ROTTERDAM,- Ülkemizde cereyan eden acı olaylardan sonra, Hollanda medyası ve siyasetçilerinin, bu ülkede yaşayan Türkler ve Türk kökenliler arasında nifak yaratma girişimleri, Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız tarafından frenlenmeye çalışıldı.
Hollanda’da yaşayan Türkler ve Türk asıllı Hollandalılar arasında önemli bir sürtüşme yaşanmadığı halde, ‘Hollanda’daki Türkler biribirlerine girdi, saldırılar oldu, camlar kırıldı ve yangın çıkarıldı’ gibi haberlerin asılsız olduğunu belirten Ayyıldız, bu konuda yurttaşlarımızın uyanık olmaları gerektiğini belirtti.

Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız, Hollanda’daki son gelişmeler üzerine, yurttaşlarımıza uyarıcı mesajlar vermek amacıyla bir basın toplantısı düzenledi. Tatil dönemi olmasına rağmen bu basın toplantısına 6 gazeteci katıldı.

Bizi hararetle karşılayan Başkonsolos Ayyıldız, ince belli çay bardaklarındaki çay ikramları arasında önemli mesajlar verdi.

Fetö’ya safça inanmış yurttaşlarımızın dışındaki aktif Fetö’cülere dikkat edilemsi gerektiğini ima edem Başkonsolos Ayyıldız sözlerine şöyle başladı:

“Bilindiği üzere, 15 Temmuz gecesi yaşanan ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından planlanan hain darbe girişimi Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayetli tutumu, Yüce Meclisimizin ve tüm partilerin ortak duruşu ve en önemlisi de halkımızın vatansever asker ve polisiyle birlikte takdire şayan direnişi sayesinde çok şükür bertaraf edilmiştir. Bu uğurda 239 masum vatandaşımız şehit olmuş, 1500’ü aşkın vatandaşımız da gazi olmuştur. Şehitlerimize rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.”

Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız, Hollanda’daki medya mensupları ile

Yaşananların, Türkiye’de olduğu kadar, dünyanın dört bir yanında yaşayan yurttaşlarımızı yakından ilgilendirdiğini belirten Ayyıldız şöyle devam etti:

”Yaşananlar, Türkiye’de olduğu kadar dünyanın dört bir yanında yaşayan tüm vatandaşlarımızı da yakından ilgilendirmektedir. Zira, sözkonusu olan ülkemizin ve tüm Türk milletinin birliği, istikrarı ve ülkemizin bekasıdır. Nitekim bu anlayışla, görev bölgemizdeki vatandaşlarımız da en başından itibaren darbe girişimi karşısındaki tepkilerini net bir şekilde ortaya koymuşlardır. Bu tepkiye ortak olan Hollanda Türk toplumunun herbir ferdine takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum.”

Darbe girişiminin, Fetö’nün halkımızın halisane dini ve milli duygularını suistimal ederek kirli emellerine ulaşmak için nasıl bir hhıyanet içinde olduğunu açık bir şekilde ortaya koyduğuna işaret eden Ayyıldız şöyle devam etti:
”Darbe girişimi, FETÖ’nün halkımızın halisane dini ve milli duygularını suistimal ederek kirli emellerine ulaşmak için nasıl bir hıyanet içinde olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu durum, ülkemizde olduğu kadar Hollanda Türk toplumu içinde de milli birlik ve beraberliğin önemini ortaya çıkarmış ve bu ortak anlayışın pekişmesini sağlamıştır. Bu dayanışma ruhunun, ortak milli değerlere samimiyetle sahip çıkan herkesi içine alacak şekilde güçlenerek devam etmesi ortak hedefimiz olmalıdır. Kısacası, gün birlik günüdür.

Tabiatıyla, bu acı tecrübelerin tekrarlanmaması için sorumluların hakettikleri cezaya çarptırılması son derece önemlidir. Birçok FETÖ mensubunun Hollanda’ya kaçtığı da bilinmektedir. Bu suçluların ülkemize iadesi çalışmaları, Hollanda ile yürürlükte bulunan ikili ve uluslararası mevzuat çerçevesinde sonuna kadar yürütülecektir. Keza, FETÖ’yle bağlantılı kişi ve kurumların faaliyetlerine ilişkin beklentilerimiz de usulüne uygun şekilde Hollanda makamlarına aktarılmaktadır. Vatandaşlarımızın bundan endişesi olmasın.

İlhan Karaçay, Başkonsolos Ayyıldız’a, Hollanda ile 400 yıllık ilişkiler ve Hollanda’ya 50 yıllık Türk göçü isimli kitabını sundu

Ayrıca, FETÖ mensuplarının tüm kamu kurum ve kuruluşlarından temizlenmesi, bu tür sızmaların önünü alacak önlemlerin alınması, iş dünyası içindeki uzantılarının pasifize edilmesi, toplumsal düzeyde dini ve milli duyguların suistimal edilmesine mahal verilmemesi de gereklidir. Bu acı tecrübeler, vatandaşlarımızın sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaktan çekinmemeleri ancak bu faaliyetlere iştirak ederken ve katkıda bulunurken çok daha dikkatli ve özenli davranmaları gerektiğini de ortaya koymuştur. Hollanda Türk iş dünyasının da FETÖ’ye destek veren işadamları ve firmalara yönelik yürütülecek mücadelede üzerine düşen yapacağına ve gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyoruz.

Diğer taraftan, Hollanda siyasetinde ve medyasında son yıllarda ülkemiz aleyhine tutumun güçlenerek devam ettiğini gözlemekteydik. Bu olumsuz tutum darbe girişimi sonrasında kendisini daha açık bir şekilde ortaya koymuştur. Esasen bu durum Hollanda’yla sınırlı olmayıp demokrasi savunucu Batı dünyası genel olarak darbe karşısında çelişkili ve cılız tepkiler vermiştir. Bu durumun Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızda hayalkırıklığı yarattığını biliyoruz. Ancak buna karşı mücadelemiz uzun soluklu ve tüm vatandaşlarımızla elbirliği içinde yürütülecektir. FETÖ’nün ülkemiz için olduğu kadar faaliyet gösterdiği ülkeler için de tehlike arzettiği gerçeğinin ısrarla ve çok iyi bir şekilde anlatılması gerekmektedir. Bu süreçte, resmi çalışmaların yanısıra tüm vatandaşlarımızın ve sivil toplum camiamızın da üzerine düşeni yapacağına inanıyoruz.”

Toplantının resmi bölümü kapandıktan sonra yapılan sohbet bölümünde, ‘Türkiye-Hollanda Arasında 400 Yıllık Resmi İlişkiler ve Hollanda’ya Tük Göçünün 50’nci Yılı’ adlı kitabımı imzalayarak hediye ettiğim Başkonsolos Ayyıldız, teşekkür sunumundan sonra, Hollanda’daki yurttaşlarımıza da selamlarını iletti.

**********

İlhan KARAÇAY yazdı:

5 Türk kuruluşunun bu bildirisine şapka çıkarılır

Hollanda’daki en büyük Türk Sivil Toplum Kuruluşlarından beşinin ortaklaşa hazırlayıp ilan ettikleri bildiri, ülkedeki diğer Türk kuruluşları ve yurttaşlarımız tarafından ilgi ve beğeni ile karşılandı.
Bakalım Hollandalılar, Türkçe ve Hollandaca yayınlanan, teröre karşı ortak duruş sergileyen ve hakaret içermeyen bu kardeşlik bildirisi için de ‘Ankara’nın uzun eli’ diyecekler mi?

Hollanda Diyanet Vakfı, Holanda İslam Vakfı Merkezi, Milli Görüş Kuzey Hollanda, Hollanda İslam Federasyonu (NIF) ve Hollanda Türk Federasyonu tarafından yayınlanan bildirinin Türkçe ve Hollandacası altta:

Resimdekiler: Hollanda İslam Federayonu başkanı Mehmet Erdoğan (solda) Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı ve Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Vekili Dr. Yusuf Acar (Ortada) ve Milli Görüş Kuzey Hollanda adına Utrecht Milli Görüş Camii imamı Ali Kartal

5 kuruluşun Ortak Basın Açıklaması

Türk halkının özgür iradesiyle seçilmiş hükümetlere karşı darbe girişimlerinin artık tarihe karıştığına inandığımız 21. Yüzyıl Türkiye’sinde, 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirilmek istenen silahlı darbe kalkışmasının hedefine ulaşamadan bastırılması en büyük tesellimiz olmuştur.

Demokrasinin kesintiye uğramaması, Türkiye halkının hür iradesiyle seçilmiş hükümetin silah zoruyla alaşağı edilmemesi için tankların önüne dikilen, meydanları dolduran her kesimden insan, dünyaya örnek bir direniş sergilemiştir.

Her ne kadar darbeciler Türk Silahlı Kuvvetleri içinden çıksa da, Genel Kurmay Başkanlığı’ndan başlayarak değişik kademelerdeki mensuplarının ve Emniyet Teşkilatı ve diğer güvenlik birimlerinin ve halkın kahramanca direnmeleri sayesinde Türkiye büyük bir felâketin eşiğinden dönmüştür.

Demokratik düzeni ortadan kaldırmak için silahlı kalkışma karşısında birlik ve beraberlik mesajı veren siyasi partileri ve temsilcilerini, bu uzlaşmacı tavırlarından dolayı tebrik ediyoruz.

Türkiye’deki darbe girişiminden sonra ortamı gerebilecek, taşkınlıklara sebebiyet verebilecek eylemlerden ve söylemlerden uzak durulması ve provokatörlerin oyunlarına gelinmemesi son derece önemlidir.

Temennimiz, bu vahim olaylardan sonra behemehâl yaraların sarılması, iç huzur ve barışın eskisinden daha sağlam ve kalıcı olmasıdır.

Aşağıda imzası bulunan kuruluşlar olarak, 15 Temmuz 2016 gününün, Türk Halkının Demokrasi Zaferi olarak tarihe geçeceğine inanıyoruz.

Bu vesileyle demokrasi ve vatan uğruna hayatını feda eden şehitlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerken, hayatını kaybedenlerin yakınlarına ve Türk halkına taziyelerimizi bildiriyoruz.

Açıklamanın Hollandacası:
Gezamenlijke Persverklaring

In de overtuiging dat coup pogingen in de 21.ste eeuwse Turkije tegen de door het vrije Turkse volk gekozen regeringen tot het verleden horen is de mislukte gewapende coup poging van 15 juli 2016 dat zijn doel niet bereikt heeft onze grootste troost.

De mensen met verschillende overtuigingen die de pleinen vol stroomden gingen voor de tanks staan om de poging tot het gewapend omverwerpen van de door het Turkse volk uit vrije wil gekozen regering te stoppen. Met deze opstand om de democratie te redden heeft het Turkse volk een voorbeeld gesteld voor de hele wereld.

Al hoewel de coupplegers uit de geledingen van het leger kwamen heeft de heroïsche opstand van de generale staf en de verschillende geledingen, de politie en overige veiligheidsdiensten en het volk Turkije behoed voor een grote ramp.

Wij prijzen de oproep voor eenheid en broederschap en de constructieve opstelling van de politieke partijen tegen het met geweld omver willen werpen van de democratische rechtsorde.

Het is van groot belang om na deze mislukte couppoging verre te blijven van acties die tot ontsporing kunnen leiden en ook niet in de val te trappen van provocateurs .

Onze wens is dat na deze verschrikkelijke gebeurtenis de wonden geheeld zullen worden en dat de rust en vrede nog sterker dan voorheen gewaarborgd zullen worden.

De ondergetekende organisaties geloven er in dat 15 juli 2016 de geschiedenis in zal gaan als de zege van de democratie van het Turkse volk.

Hierbij condoleren wij de naasten van de overleden en het Turkse volk. Wij wensen de slachtoffers veel sterkte en gezondheid toe en de martelaren wensen wij Allah Gods genade toe.

**********

De Telegraaf gazetesi Dış haber Şefi
Frank van Vliet’in yorumu:

ACIYI PAYLAŞMA

Türkiye’deki başarısız darbe girişiminden sonra Avrupa’nın ve Amerika’nın darbede ölenlere pek fazla acımaması dikkat çekti. Bununla taban tabana zıt bir şekilde , Erdoğan rejiminin hatalarının öne çıkarılması için büyük çabalar gösterildi.
Durun bir dakika: Bir NATO müttefikinde ordu darbe yapmaya kalkıyor ve darbeyi önlemek isteyen cesur göstericiler koyunlar gibi öldürülüyor. Bunlara daha fazla acımak gerekirdi. Ben sokağa dökülenlerin hepsinin körü körüne inanan müslüman fanatikler olduğuna veya Erdoğan’a körü körüne inananlar olduğuna inanmıyorum.Bunların arasında askeri darbenin gerçekten ülkesine yakışmadığını düşünenler de vardır. Onlara bravo.

********

HOLLANDALI GAZETECİ GÖZÜYLE TÜRKİYE

"Şehitler ve Türkleri anlamak"

Maarten Van Aalderen De Telegraaf gazetesinde, “Şehitler” başlıklı 25 Temmuz tarihli köşe yazısında,Türklerle ilgili ilginç gözlemlerini paylaşmış.

Köşe yazısı şöyle:
“ İstanbul metrosunda videodan bir grup insanının fotoğraflarını görüyorsunuz. Bir polis memuru, genç bir kadın, genç bir adam, vesaire. Yanlarında “Şehitler” yazıyor. Bunlar darbeyi engellemek isterken askerler tarafından öldürülen insanlardır. Ve onlar şehitlik mertebesine yükseltilmişlerdir.
Bu ahvalde onlara ‘demokrasi şehitleri’ deniyor.

Şehitliğin kuşkusuz dini bir veçhesi var. Nitekim Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı uzun bir süre önce, şehitleri Allah katında ölümsüzleştiren çizgi romanlar yayınlamıştı. Türkiye’nin güneydoğusunda PKK ile çarpışırken ölenler de şehittir. Onlar Vatan için şehit düşmüşlerdir. Tabii yakıştırmalar da vardır. Mesela Enerji Bakanı Taner Yıldız, geçen yıl “Allah kısmet ederse amacım vatanım, milletim ve dinim için şehit olmaktır” demişti.

Vatanları için ölmeye hazır olduğunu söyleyen çok Türk vardır. Elbette iş bazen bunu da aşar. Erdoğan için ölmeye hazır olduğunu söyleyen Türklere bile rastlarsınız. Bir keresinde beyaz kefene bürünen bir gurup Türk, canlarını O’nun için vermeye hazır olduğunu söylemişti. Daha önceleri Atatürkle ilgili benzer tapınmalar da görülmüştü. Atatürk’ün toplumda her zaman saygınlığı olmuştur. Her Türk 10 Kasım’da sabah saat 09.05’de sirenlerin neden çaldığını bilir. Herkes nerede olursa olsun bir dakikalık saygı duruşunda bulunur. 1938 yılında öldüğü günün yıldönümünde, Türkler’in atası Mustafa Kemal Atatürk böyle anılır.
Türkleri anlamak isteyen insanın saygı, şehadet gibi kelimelerin anlamını idrak etmesi gerekir. Buna ihanet kavramını da ekleyelim. Türkler tarafından vatana ihanetle suçlanan, onların gazabından korksun."

Hollandalı gazetecinin bizle ilgili gözlemleri işte böyle.
İlginç değil mi?

Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir