27.8.2016
ORTADOĞU BATAĞINDAN ÇIKMAK İÇİN!…
Prof. Dr. Tülay Özüerman
Artık tek bir gündemi var Türkiye’nin: TERÖR!… Öyle ki, kollar ana muhalefetin başkanına kadar uzandı. Daha Kılıçdaroğlu ve konvoyuna menfur suikast girişimini konuşamadan, ertesi sabah Cizre’de, 26 Ağustos “Büyük Taarruz”un başlangıcının yıldönümünde acıttılar yine canımızı… Kılıçdaroğlu’nun şahsında hepimize geçmiş olsun dileklerimizle, şehit askerimizi acı ve rahmetle uğurluyor, yakınlarına ve hepimize başsağlığı, hepsinden öte sabırlar diliyoruz. Zira sabır taşı çatlamak üzere!…
Toplumda kaygı giderek artmakta; kurumlara ve kişilere güven giderek azalıyor. TV’lere yerleştirilen yağdanlıklar boş sözleri, tutarsızlıkları ve güven vermeyen yüz ifadeleri ile bu kaygıyı giderecek yerde, arttırıyorlar.
FETÖ’cü darbe girişiminden bu yana OHAL uygulaması var ancak terör tırmanışta. Suriye politikasındaki yanlışların faturası, savaşın içine itilen Türkiye oldu!… Bu arada Meclisimiz ne yapıyor? Tatilde!… Erteleyip, ülkemizi güllük gülistanlık hale getirince(!) tatile çıkabilirlerdi. En azından “FETÖ’cü darbe girişimi” soruşturması tamamlanmış ve 15 Temmuz olayı Meclis araştırması ile açığa çıkarılmış olmalı değil miydi?
Bu süreçten nasıl çıkacağız? Herkes bu soruyu sormakta. Nasıl çıkarız sorusunun yanıtını bulmak için önce şu gerçeği kabullenmek gerekiyor: Bizi bu duruma sürükleyen akılla çıkamayız.
Sürükleyen akıl dışında her şey, herkes sorgulanabiliyor. Elimize tutuşturulan, beynimize sabahtan akşama işlenen ile kafamızdaki sorular yanıt bulmuyor. Açıklamalar, açıklanamayan soruları örtmeye yetmiyor. Gidişatla ilgili uyarılara kulaklarını tıkayan ve “sıfır sorun” tezi ile terör batağına iyice batışımızda vebali olanlar değil de, delilsiz, kanıtsız suçlamalarla açığa alınanları suçlayarak mı çıkacağız bu süreçten?
Ortak akıl, dayanışma, birliktelik sözcükleri ve muhalefeti de yanlarına aldıkları fotoğraflar çoğaltılıyor ancak, muhalefetin talepleri rağbet görmüyor. İktidarın aklı her konuda önde!… Ortak akıl diye hala kendi akıllarını dayatıyorlar.
Açılacak köprüye, Atatürk adını verelim önerisini getiren muhalefete verilen yanıt: “Yavuz Sultan Selim” adı yerleşti!… Yerleşik adları bir günde silip yerine kendi öngördükleri isimleri veren kendileri değilmiş gibi!…
Bu aklın, “ortak akıl” ve “uzlaşma” dediğinin tam adı; “dayatma”. Bu dayatmacı zihniyetin uzlaşmadan anladığı herkesin onların sürüklediği yerde toplaşması. Başka deyişle; farklı ses ve görüşlere şimdilik düşük, herkes aynı yerde toplaştırılınca sıfır tolerans.
Çıkış yolu: O belli!… Aklı başında olan herkesin dile getirdiği gibi; başta Cumhuriyet ve Atatürk olmak üzere, bizi devlet yapan ve bugüne kadar birlikte getiren kişi, kurum ve değerlere sıkıca sarılmak.
“Güçlü ordu”, içinden geçtiğimiz süreçte çok daha önemli. Diğer tüm sorunlarımıza sıranın gelmesi için, terörün bitirilmesi gerekiyor.
Güvenlik zafiyeti ve güvensizlik duygusundan arınmış bir Türkiye için ordunun giderek zayıflatıldığı ve sadece kurumsal değil, psikolojik olarak da dağıtılmış görüntüsünden uzaklaştırılması gerekiyor.
Meclisin her bir kurumun işleyişinin hukukun dışına çıkmamasını sağlamak gibi bir görevi var. Denetleyici olmak yerine seyirci olmayı seçmiş bir Meclisin ulusun iradesini yansıttığı söylenebilir mi? Türkiye’nin dağıtılan kurumlarına bakınca, en büyük revizyonun siyasette yapılması gerektiğini atlayışımızı göremez oluyoruz. Düzeltilmesi gereken bir kurum, bozmanın aracısı durumuna gelmişse, çıkış yolu için umut olabilir mi?
Terörün gölgesinde, aklımız bulanık, bir önceki travmayı atlatamadan, hatta üzerinde düşünemeden, konuşamadan diğerinin içine itilirken, ortak ve sağlıklı aklı üretmenin önünde bunca barikat yığılmışken, siyaset sadece iktidarda olan akla oturtulmuşken, her yerde isim olarak çoğaltılan “demokrasi” kelimesi yaşadıklarımızın üstünü örtemediği gibi fena halde sırıtıyor.
Otoriter uygulamalar demokrasi sopasına tutunarak ilerletilirken, itiraz edecek olanlar, “sen demokrat değil misin?” suçlaması gelmeden kendi kendilerini susturuyorlar. Farklı düşüncenin önünde sadece tutuklamalar değil, artık demokrasiyi toplaştırılmaktan ibaret gören insan topluluğunun yaptırımları da bir engel. Herkesin toplaştırıldığı yere gitmemek, toplaşanların baskısı ile farklı düşünmek olmaktan çıkıp, dışlamaya dönüşüyor.
Demokrasinin olmazsa olmazı muhalefet refleksleri türlü yöntemlerle kırılmakta. Bazıları tek tek birey olmak yerine, iradesini kalabalıkta erittiğini açıklamak, hatta kanıtlamak zorunda hissediyor ki, sistem içinde zarar görmesin ya da ödüllendirilebilsin.
Giderek daralan bir çemberin içine çekilerek, kimimiz için açık, kimimiz için kapalı tutukluluk alanına dönüşen ülkemizde, içi tamamen boşaltılarak tabelalara yerleştirilen demokrasi, bu iklimin yaratılmasında ve ilerletilmesinde araçtan öte değil. Bu yüzden “ben Cumhuriyetçiyim” diyenlerin safları sıkılaştırması gerekiyor. Terör lanetini defetmenin yolu da susan, sinen ve dayatmalar karşısında giderek eriyen muhalefetin yeniden güçlenmesinden geçiyor. Türkiye, dahil edildiği büyük oyunun parçası olmak yerine, kendisini koruyacak yeni stratejiler ile Ortadoğu’daki ateş topunun menzili dışına çıkmayı başarabilmeli. Acı olan; bu ateş topunun içine “barış” ve “demokrasi” sözcükleri ile itilmiş olmak!..
Ülkenin dış politikasının yeniden gözden geçirilmesi için de güçlü bir muhalefet şart. Joe Biden’ın gelişini yazacaktım, gündem değişti, konuşamıyoruz bile, bir cümle ile açıklayacağım; bu kadar yolu bizim için tepmedi: “vermeye değil, almaya geldi”. Bu cümleden bakarak daha doğru analiz yapabileceğiz.
Kendi askerlerinin burnu bile kanamadan Ortadoğu’daki ülkelerin birbirleri ve kendi içlerindeki büyük hesaplaşmanın yok ettiği ve kararttığı yaşamların üzerinden elde ettikleri/edecekleri çıkarların peşindeler.
Kocaman bir coğrafya kendi içinden ufalandıkça, ellerini ovuşturanların sayısı artıyor. Kıbrıs, Ege, Ermeni sorunları gündem dışı gibi ama… tam dibimizde bekleşenler var.
Uçurumun kenarından döndüğümüzü söyleyenler, başka bir uçuruma savruluşumuzu göremiyor olabilirler mi gerçekten?!… “Uçurumun kenarı” denilen noktadan OHAL’e, OHAL’den savaş haline geçiş yaptık.
Durum vahimden de öte.
Sürüklendiğimiz yerden çıkmayı başarabilmeliyiz. Bunun için önce sürüklenme halinden çıkmamız gerekiyor.
Bırakınız haftaları, günlerin, saatlerin, hatta dakikaların çok önemli olduğu, olayların hızlandıran etkisi ile belleğimizi alt üst ettiği bir süreçten geçiyoruz.
Türkiye’yi başta terör kıskacı, zorlu bir süreç ve zor günler bekliyor.
Umarım ve dilerim, terör bilançomuzu kabartan başka bir eylem olmaz da, önümüzdeki hafta, Zafer Bayramımızı hep birlikte kutlar, başta Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, bize canları ile bugünleri armağan eden tüm şehitlerimizin aziz anılarına layık bir anmada birlik olabiliriz.
30 Ağustos Zafer Bayramımızı şimdiden kutluyorum.
Bir yanıt yazın