From: AYDIN FINDIKÇI [faydin80@hotmail.com]
Sent: Tuesday, August 23, 2016 11:56 AM
Subject: Federal Almanya Cumhuriyeti (FAC) İçişleri Bakanlığı: “Recep Tayyip Erdoğan teröre destek veriyor”
Değerli Arkadaşlar,
Federal Almanya Cumhuriyeti (FAC) İçişleri Bakanlığı:“Recep Tayyip Erdoğan teröre destek veriyor”
makaleye aşağıdaki bağlantıdan erişilebilir.
Federal Almanya Cumhuriyeti (FAC) İçişleri Bakanlığı:
“Recep Tayyip Erdoğan teröre destek veriyor”
Siyasal İslâmcıların en tanınmış temsilcilerinden biri olan İslâmcı Fethullah Gülen ile, yine en az onun kadar islâmcı olan RTE, yıllar boyu “Küresel Çete”´nin (Emperyalizm), “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) çerçevesinde kendilerine biçilen rolü; “Türkiye´nin demokratikleşmesi” ve “askeri vesayet`den kurtulması” adı altında öylesine iyi oynuyorlar ki, bir olmadan diğeri olamaz-dı. BOP tarafından bu ikiliye tembihlenen temel hedefin, Türkiye’nin lâik ve üniter ulus devlet yapısını yok etmek olduğu ayan beyan ortadadır. Bu temel hedefe ulaşmak için, bu ikilinin birbirleri ile yakın ittifak içinde olmaları gerekiyor-du.
Karşılıklı çıkara dayalı bu hain işbirliğini, RTE “beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık biz bu yağmurda”, “ne istediniz de vermedik” ve Bülent Arınç “Abi” ise,“Allah verdikçe veriyor” şeklinde, övüne övüne, Fetoş ile beraber hep bir ağızdan haykırdığı gün halen hafızalardadır. Feto ve RTE ikilisinin bu haykırışlarında haksız da değillerdi. Bu ikili, omuz omuza vererek, el ele tutuşarak, Atatürk önderliğinde Emperyalizmin açık işgaline karşı dünyada ilk defa verilen ilk “Ulusal Kurtuluş Savaşı”, sonunda ilan edilen cumhuriyeti ve bu genç cumhuriyetin her türlü maddi ve manevi değerlerini “Küresel Çete”´ hesabına öylesine ayaklar altına aldılar ki, sonunda geriye, Ortadoğuyu, Pakistan ya da nerdeyse Afganistan´ı aratmayan ve kendilerini dahi dehşete düşüren bir enkaz yarattılar. Bir zamanların “cennet vatan” olarak tanımladığımız Türkiye’miz, bu ikilinin oynadıkları düşmanca kirli oyun sonucu, hergün onlarca insanımızın kahpe terörün patlattığı bombalar ile hayatını yitirdiği, onlarca çocuğumuzun yetim kaldığı ve onlarca terrorist yapılanmaların merkez üs olarak kullandıkları bir enkaz yığını haline getirildi.
Bu günlerde Batılı devletlerin merkezlerinde, bu ikili tarafından yaratılan enkazın altında, RTE’nın mı, yoksa Feto’nun mu, ya da her ikisinin birden mi kalması gerektiği türünden bir hesap yapılmaktadır.
Konuyu açayım !
“Mültecileri Geri Kabul Anlaşması, tarafların sırtlarında taşıdıkları bir kamburdur“
Avrupa Birliği (AB)´nin temel direği konumunda olan FAC´nin RTE ve yakın müttefiği Fetoş tarafından kurulan “Yeni Türkiye”sine bakışını mercek altına almada fayda var. 24 mart 2016 tarihli “Avrupa’ya vizesiz seyahat hayal mi” )
başlıklı makalemde okurlar ile paylaştığım tezim şuydu: “RTE, özelliklede FAC adına yerine getirmek için üstlendiği ‘‘Avrupa’ya mülteci akınını durdurma‘‘ görevini yerine getirmede her türlü imkanı zorlayacaktır. FAC, RTE‘den umduğunu bulamaması durumunda kendisini ABD’lilerin deyimiyle hemen deliğe süpürecektir. Ve FAC, şartlar olgunlaştığında Rusya’nın da desteğini arkasına alarak (ya da tersi yönden) RTE’nin, Suriye‘nin iç işlerine karışarak orada bir iç savaşın çıkmasında rol aldığı, IŞİD, El Nusra vb. türünden İslamcı terör çetelerine her türlü lojistik desteği vererek binlerce Suriyelinin katledilmesine ve yüzbinlercesinin Avrupa’ya akın etmesine neden olduğu gerekçelerini ileri sürülerek, Birleşmiş Milletler destekli bir kararla uluslararası bir mahkemede yargılanmasının önünü açacaktır….. FAC kamuoyunda Şansölye Dr. Merkel’ın bir başarısı olarak yorumlanan 18 Mart 2016 tarihli anlaşmanın, AB ve özellikle de Merkel tarafından arzulandığı gibi yürümemesi durumunda oluşacak iç siyasal gelişmelerin de baskısıyla Almanya, el altında düğmeye basacak ve RTE‘nin uluslararası bir mahkemede yargılanması sürecini başlatacaktır“. Ve bu süreç 16 Ağustos 2016 tarihi itibarı ile işlemeye başlamıştır. Bu süreç boyunca Türkiye öylesine bir felakete sürükleniyor ki, bu felaketin sonunda Türkiye ve mazlum halkı dışında herkes kazançlı çıkacaktır.
18 mart 2016 tarihinde imzalanan „Mültecileri Geri Kabul Anlaşması“, gelinen safhada, taraflarların sırtında taşıdıkları bir kambur görünümündedir. FAC, şimdi bu kamburdan kurtulmanın hesabı içindedir. RTE ise bu kamburu, sırf kendi siyasi ve ailevi geleceği tehlikeye düşmesin diye, bür süre daha FAC´nin bir dediğini iki etmeyerek taşımaya devam edecek, bunu yaparken de kamuoyunda da boşu boşuna efelenmeden geri durmayacaktır. Bundan dolayı bu kambur, FAC ve RTE´ın sırtında olduğu sürece, taraflar birbirlerini bir müddet daha koruyacaklar, bu anlaşmaya alternatif bir başka çözüm yolunun bulunulması halinde ise, RTE, FAC tarafından hem “deliğe süpürülecek“ ve hem de Feto´nun verdiği ve daha da vereceği yazılı belgelerle/ kanıtllarla, uluslararası bir mahkeme tarafından yargılanacaktır.
FAC İçişleri Bakanlığı: “Recep Tayyip Erdoğan teröre destek veriyor”
16 Ağustos 2016 tarihinde, Almanya´nın birinci kamu televizyon yayın kuruluşu olan ARD, FAC İçişleri Bakanlığı tarafından bir önerge dolaysıyla hazırlanan bir rapora gönderme yaparak, RTE´in uzun yıllardır, bilinçli olarak, Mısır ve Suriye’deki islamcı ve terörist gruplara ek olarak Hamas´a da destek verdiğini ve bunlarla yakın işbirliği içinde olduğunu seyircilerine duyurdu. “Ankara’nın özellikle 2011’den beri adım adım İslamileşen iç ve dış politikasının sonucu olarak Türkiye; Orta ve Yakındoğu bölgesindeki İslâmcı örgütlerin merkezi eylem platformu haline gelmiştir” ifadesini kullanılıyor. Buna göre, RTE ve yakın çevresi tarafından, dinci ve seriatçı terör yapılanmaların Türkiye´yi merkez üstü bir yol geçen hanı olarak kullandığı gerçeğini inkar etmeleri artık geçerliliğini yitirmiş durumda. Alman kamuoyu, kendi hükümetinin islamcı terör örgütleri ile içli dışlı olan RTE ile yakın işbirliğinin evrensel değerlere karşı işlenmiş bir ihanet olarak değerlendiriyor ve bundan dolayı Türkiye ile imzalanan “Geri Kabul Anlaşması“ nın iptal edilmesini tartışıyor.
Bir zamanlar Ortadoğuda tek demokratik ve laik parlamenter demokrasi (bir çok ekskikliğine ve yanlış uygulamalarına rağmen) olarak örnek alınan “eski Türkiye“´nin yerinde yeller esiyor.“Yeni Türkiye“, İslâmcı RTE-Feto ikilisi sayesinde Ortadoğu batağına saplanmış durumdadır. İslâmcı RTE-Feto ikilisinin “Yeni Türkiye“si“ her geçen gün adım adım alenen şeriatçı faşizme sürükleniyor. Bunun sonucu olarak RTE`ın özellikle de Süriye kaynaklı mülteci akınını durdurması bir yana, yıllardır izlediği mezhepçi ve Alevi düşmanlığı eksenli iç ve dış politik çizgisi nedeniyle, bu mülteci akınının oluşmasının bir parçası olduğu inancı Avrupa’da giderek kök salmaktadır. Yani, RTE artık mülteci sorununu çözmede önemli bir aktör olmaktan çıktığı ve bu mülteci akınının oluşmasının temel nedenlerinden biri konumuna geldiği inancı, giderek Alman kamuoyunda daha fazla kabül görür olmaya başlamıştır. Seriatçı teröristlerin Türkiye´yi RTE sayesinde aktif eylem alanı olarak kullanması ve Türkiye´den RTE´in bilgisi ve onayı dahilinde askeri malzeme sağlandığına ilişkin belgelerinde ortaya çıkması, Alman siyasi partileri ve kamuoyunun tamamına yakınının, RTE liderligindeki Türkiye´den hızla uzaklaşmasına neden oluyor.
İslâmcı RTE sayesinde “eski Türkiye“ (ama onurlu ve uluslararası alanda saygınlığı olan), Batı´dan hızla uzaklaşırken, RTE´in “yeni Türkiye”´sinde, AKP hükümete yakın duran tüm dinci cemaatların ve vakıfların bir çok imamı ve yöneticisi tarafından erkek çocuklara ve bebeklere (Gaziantep´de, 9 aylık bebeğe tecavüz eden imam örneğinde olduğu gibi) tecavüz edilmesini (Ensar Vakfı örneği) “buna bademleme denir, İslâm´da yeri vardır”diyen din bezirganlarının el üstünde tutulduğu, Cumhurbaşkanı ile yanyana fotoğraf çektirebilecek kadar yakın olduğu, sırf türbanlı diye rektörlük makamı dahil olmak üzere bir çok daha başka üst düzey görevlere getirilen ve daha sonra terörist ilan edilen „abla“ların tutuklanması, bu “türbanlı bacıların” cemaat müridlerine peşkeş çekilmesi, birbirine kadın-kız ayarlayan „abi“lerin Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanına yaver olması, “İslâmcı Fethullah Gülen Terör Örgütü” (İFGTÖ)´nün TSK içindeki müridleri tarafından 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden sonra,derin devletin adamı olduğu, yabancı ülkelerde askeri veya sivil darbe planlayan, irtica sebebiyle TSK´den ihraç edilen şaibeli birinin RTE tarafından kendisine „Başdanışman“ olarak atanması gibi onlarca skandalın, iğrençliğin, çürümüşlüğün, ahlaksızlığın ve badem bıyıklı hayinlerin devletin temel organlarına yerleştirilmesini olağan karşılanmaktadır. Batı´yı ve bir bütün olarak Türkiye´nin lâik ve üniter devlet yapısını tehdit eden islamcı teröristlere hoşgörü ile bakan RTE ve yarattığı „yeni Türkiye“, güya „Esad rejimine karşı şavaşıyor“ bahanesi ile, seriatçı katil sürüsüne lojistik destek sunmasının, Batı´da da hoşgörüyle karşılanması beklenemez. Bundan dolayı Alman kamuoyu, Merkel hükümetinin Türkiye ile ilgili gerçekleri sakladığını ve sırf “Geri Kabul Anlaşması“nın tehlikeye girmemesi için, RTE´a karşı bugüne kadar „tahammül“ ettiğini, ve mülteci akını ile ilgili RTE´dan beklenen olumlu ve belirgin gelişme gerçekleşmemesi durumunda, FAC, RTE ile ilgili elindeki diğer belgeleride açıklayarak RTE’ı „deliğe süpürecektir“.
Eylül ayında FAC`nin iki önemli Eyaletinde seçimler var. Bu seçimlerde Merkel´in Partisi olan CDU çok kötü bir sonuç elde ederse, bu yenilginin nedeninin Merkel´in RTE ile “Mültecileri Geri Kabul Anlaşması“´nı askıya almaması olarak gösterilecek ve Merkel dahil tüm siyasi partiler RTE´in ipini çekeceklerdir, bundan emin olun.
İFGTÖ, İslâmcı RTE´in yargılanmasında kilit noktaya gelmiştir.
İFGTÖ´nün Almanya´daki müridleri, FAC´nin yasal güvencesi altındadır. Fetonun müridleri, Alman hukukuna karşı açıktan tavır olmadığı sürece,( ki almasında zaten mümkün değil), FAC´deki etkinliklerinin hedefine RTE´ı oturtarak, kendisini köşeye sıkıştıracak her türlü etkinliği gerçekleştirmeye hız vereceklerdir.
Yıllar boyu omuz omuza aynı hedefe ateş eden İslâmcı RTE ve İslâmcı Feto, değişen şartlara rağmen, “Küresel Çete”´tarafından belirlenen hedefe yine ortaklaşa ateş etmeye devam etmektedirler. İslâmcı RTE ile yol arkadaşı olan Feto arasındaki anlaşmazlığın nedeni, tamamen kişiseldir, ideolijik, siyasi ya da dinsel farklılık değildir. Her ikisi de BOB çerçevesinde kendilerine biçilen rol gereği, görevlerini bugün bile omuz omuza yerine getirme telaşi içindedirler. Ancak, kendisine BOB tarafindan uygun görülen görevi değişen şartlarda yeterince etkin bir şekilde yerine getiremeyen İslâmcı RTE, “Küresel Çete”´tarafından „deliğe süpürülecek“ konuma getirildigi için, BOP´nin silahlı kanadı olanİFGTÖ, 15 Temmuz 2016 tarihinde devreye sokulmuştur. İFGTÖ “tetikçi“ olduğu darbe girişiminden hemen sonra Türkiye´de yaşanan sürece yakından bakıldığında, RTE´in 15 Temmuz 2016 tarihi itibari ile, „Fetocu yapılanmayı temizleme“ bahanesi ile sürdürdüğü “cadı avı“ şeklinde bir sivil darbe gerçekleştirdiği hemen görülecektir. İslâmcı RTE´in kendisinden beklenen ve bu beklenti doğrultusunda gerçekleştirdiği “sivil darbe“ ile, “Küresel Çete”´nin Türkiye´nin üniter yapısının, lâik ve parlamenter demokrasiye dayalı siyasal rejiminin ortadan kaldırılması hedefine ulaşdığı görülmektedir. Ve artık “Küresel Çete”´nin RTE`a ihtiyacı kalmamıştır.
Öte yandan İFGTÖ, gerek RTE ile ilgili olsun ve gerekse de kamuoyunda RTE´in “Avrupa Temsilciliği“ olarak adlandırılan „Avrupalı Türk Demokratlar Birliği“ (UEDT)ile ilgili olsun, elindeki tüm belge ve bilgileri FAC´nin iç istihbarat örgütü olan “Anayasayı Koruma Teşkilatı“ na (BfV: Bundesamt für Verfassungsschutz) vererek, UEDT´nin BfV tarafından izlenmesini sağlanmasına yöneleceklerdir. (Almanya dışında yaşayanlar için bilgi notu: BfV, hem yerli hem de çeşitli ülke kökenli terör grupları, radikal siyasi yapılar ve ayrıca Almanya´da yasşyan farklı kökenden olan tüm insanların barış içinde yaşamasına engel olan faaliyetleri yürüten kuruluşlar hakkında istihbarat faaliyetleri yürüterek, bu bilgileri idari kurumlarla paylaşıyor. Bu kuruluşlar arasında Hizbullah, Milli Görüş ve Ülkücü yapılanmalar da var). Önümüzdeki süreçde, BfV,UEDT´yi de gözlem altına alma kararını açıklarsa, bu İslâmcı Feto´nun İslâmcı RTE´a Almanya´da vuracağı önemli bir “darbe“ olacaktır.
Terörist Fetocu çetenin, FAC´de faliyet gösteren müridleri, RTE´in “yeni Türkiye“´sinin Alman kamuoyunda kirliliğini daha da artıracak ve yaygınlaştıracak entrikalarını, Alman kamuoyunda etkin olan “Alman partnerleri“ (ki buna bir çok Kilise ve Kilise Papazları dahildir) ile yakın işbirliği içinde gerçekleştirmeye ağırlık vermeye başladılar bile. Bu etkinliklerin temel hedeflerinden biri, Alman Sosyal Demokrat Parti´sinin de içinde olduğu Merkel hükümetinden, Türkiye´ye karşı daha sıkı siyasal önlemler alınmasını sağlamak, AB ile sürdürülen sözde “tam üyelik görüşmelerini“ sonlandırmak ve Türkiye´ye ekonomik yaptırımlar uygulanmasını tartışmaya açmaktır. FAC´nin başını çekeceği bir grup Batılı ülke, “Küresel Çeten“,´nin onayı ve bilgisi dahilinde, Türkiye´ye karşı ekonomik ambargo (Rusya´ya karşı yapılan ekonomik ambargo benzeri) uygulamaya başlar iseler, bu Türkiye´de zaten üretken olmayan rant ekonomisinin, hızla derin bir kirizin içine sürüklenmesini beraberinde getirecektir. Ve bu ekonomik kiriz, tek kurşun atmadan, RTE`a karşı bir “halk ayaklanmasını“ tetikleyen bir kıvılcım olma niteliğindedir. Böylesi bir gelişme, RTE´in kendi kamuoyunda ve seçmeni neznindeki itibarını giderek daha da zayıflatmaya ve ekonomik kirizin artık dayanılmaz hale gelmesini sağlanmaya yönelik bir manevra özelliğindedir. Bu tablonun oluşması durumunda, RTE daha da “çaresizleşecek“ ve böylelikle uluslararası bir mahkemede yargılanması çok daha kolay olacaktır. Bu öngörü gerçekleşir mi? Buna “Küresel Çeten“, karar verir. “Küresel Çete“´nin temel çıkarı bu öngörüye uygunsa hemen düğmeye basar. Dolaysıyla “Küresel Çeten“, kimden yana tavır alacağına, yani RTE´dan mı yoksa Fetoş´dan mı yana tavır almasını, ya da her ikisini de bir arada idare edeceğine, elde edeceği çıkara bakarak karar verir. Ama Feto bu kararın kendi lehine verilmesi beklentisi içindedir, çünkü kendisinin “Küresel Çete“ye bağlılığının derecesini 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi ile kanıtladığı ve “Küresel Çete“ye, RTE´dan çok daha iyi bir “hizmet“ verdiği inancındadır. Tabi bu arada RTE´da boş durmuyor. Özellikle de kanlı darbe girişimden sonra, 2000li yılların başında BOP çerçevesinde kendisine verilen görevin çok daha fazlasını yerine getiriyor ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini bütün kurum, yeraltı ve yer üstü zenginlikleriyle beraber topyekün olarak “Şeriatçı RTE Cumhuriyetine“ dönüştürüp „Küresel Çete“´ye altın tepsi içinde ikram ediyor. Buna rağmen kendisini ikinci plana atılmış hissini taşıyan Fetoş, RTE´in yargılanması sürecini başlatacak etkinliklerine, FAC merkezli olarak ağırlık verecek ve Türkiye, çok daha kanlı (iç savaş demeye dilim varmıyor) yılları yaşamak zorunda kalacaktır. Son bir hafta içinde, Türkiye´nin Gaziantep, Van ve Elazığ gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde sivilleri de kapsayacak şekilde gercekleşen terörist saldırılar, giderek daha da yoğunlaşacağa benziyor. Teröristlerin gercekleştirdikleri bu katliamlar ve en son 20 Ağustos 2016 tarihinde Gaziantep´de bir kına gecesine katılan sivilleri hadef alan katliamın arkasında, RTE tarafından beslendiği, desteklendiği, silahlandırdığı ve FAC`nin İçişleri Bakanlığı´nın da işaret ettiği islamcı barbarların olduğu bir kere daha görüldü. Bu katliamı, CHP Genel Başkanı sayın Kılıçdaroğlu, “Saldırının hedefinde Kurtuluş Savaşımızın simge şehri Gaziantep, özelinde bütün Türkiye vardır. Halkımız yüksek dayanışma ruhu ile kendisine yönelen bütün tuzakları bir kere daha ezip geçecektir. Saldırının faili olan barbar yapı Cumhuriyetimize, demokratik, laik, sosyal hukuk devletine düşmandır” olarak değerlendirmesi yerindedir.
Her türden terörist örgütlerin intiharcı teröristleri tarafından patlatılılan bombaların, tanımlanan bu sürecin daha da hızlanmasını hedeflediği gerçeği ortadadır. Bu sürecin sonunda ise, etnik ve mezhepsel ayrılıklara göre bölünmüş, tahrip olmuş ve uzun yılları kapsayacak şekilde iki yakası bir araya gelmeyen ikinci bir Süriye, ikinci bir Irak, ikinci bir Afganistan ya da ikinci bir Pakistan benzeri bir ülke kalacaktır.
Hikayenin başına dönelim ve filmin makarasını geri sarmaya başlayalım: Bu günlerde „Küresel Çete“, Türkiye´yi de içine alan BOP kapsamında belirlediği hedefine ulaşmada en son adımını atmaktadır. „Küresel Çete“´nin BOP ile yazdığı bu kahpe senaryoda figüranlık yapanlar kim? İslâmcı Fetoş ile İslâmıcı RTE´dan başkası değildir. Şu gerçek hiç unutulmamalıdır: Fetoş ve RTE, „Küresel Çete“´nin kendi amaçları doğrultusunda kullandığı ve birbirlerini tamamlayan birer araç ve maşadır.
Sonuç olarak Türkiye´nin tüm yurtsever yurttaşları, ortak vatanda eşit haklar ve eşit yükümlülükler temelinde ortak düşmanlarına karşı tek vucut olma zorundadır. Türkiye göz göre göre talan ediliyor ve maalesef geri dönüşü olmayan kanlı bir iç savaşa sürükleniyor. Oyalanmaya ve daha fazla zaman kaybetmeye ülkenin tahammülü kalmadı. Bıçak kemiğe iyice dayanır oldu. Türkiye´nin içinde bulunduğu hazin ve kanlı görünümüne son vermek, tüm yurtsever vatandaşların, her türden meslek kuruluşu ve meslek odalarının, sendika ve partilerin, gençlerin, yaşlı ve kadınlarımızın ortak sorumluluğudur. Bunun için bir araya gelinmesi ve Türkiye´nin asıl düşmanlarının içerideki hayinler olduğu bilinci içinde hareket edilmesi artık kaçınılmaz bir hal almıştır. Türkiye´nin hazin durumu, tüm yurttaşların tek yürek ve tek vucut olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu tek yürk oluş, kesinlikle ve kesinlikle ne Fetoş´un ve ne de RTE´ın saflarıdır. Artık zaman, ikinci bir Kuvayimilliye ruhunu yakalamak ve bu ruh ile lâik, uniter ve parlamenter demokrasiye dayalı, bağımsız, özgür, demokrat, cağdaş ve medeni bir cumhuriyeti sil baştan yeniden inşaa etmek için, seferber olma zamanıdır, artık başka çıkar yol kalmadı.
22 Ağustos 2016
Selamlarımla
Aydın Fındıkçı
E-Posta ile gönderdiğim tüm demokratik protesto, bilgi, haber, yorum ve sosyal/siyasal içerikli paylaşımlar TC Anayasasının;
MADDE 25: “Düşünce ve Kanaat Hürriyeti“;
MADDE 26: “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti”
kapsamında tarafımdan yapılmıştır.
Demokratik düşünce ve kanaatlerimin engellenmesi ve/veya şiddet/baskı altına alınması, bu nedenle “hakkımda olası her türlü anti-demokratik yasal girişimi“,
TC Anayasası, AİHM ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kapsamında,her türlü yasal haklarım saklı kalmak üzere, peşinen reddederim.
Bir yanıt yazın