Gaziantep’te düğüne yönelik saldırı ve katliam, diğer saldırılar gibi 15 Temmuz işgal girişiminin devamıdır! Hedefleri, Irak ve Suriye’de olduğu gibi etnik ve dini kışkırtmalarla iç savaş başlatmaktır.
Yalnız bu saldırılara karşı cumhuriyetin kuruluş felsefesinde birlik olmak gerekirken siyasi iktidarın icraatları, derin şüphelere sebep olmaktadır.
Meselâ kanun hükmünde kararname ile Harp Akademileri, askeri liseler ve astsubay hazırlama okulları kapatıldı.
Ünlü tarihçi Sinan Meydan, 13 Ağustos’ta kendisine sorulan “Askeri okulların kapatılması ne anlama geliyor?” yönündeki soruyu şöyle cevaplandırdı:
“Sevr Antlaşması’nın 168. maddesinde, ‘Türkiye’de ancak izin verilen birlikler için gerekli subay ve astsubayların yetiştirilmesi için kesinlikle zorunlu olan okullar kalacak diğer okullar kapatılacaktır’ denilir. Yani Sevr Antlaşması askeri okulları kapatıyor. Bu trajik bir durum! 2. Abdülhamit bile kendisine karşı büyük bir muhalefetin olduğu Harp Okulu’nu kapatmamıştır.”
***
Sevr’in başka maddelerine bakalım:
-Osmanlı devletinin askeri kuvveti, 35 bini 12 yıl görev yapacak maaşlı jandarma, 15 bini özel birlik, 700’ü padişahın koruma birliği olmak üzere 50.700 kişiyle sınırlı olacak ve top gibi ağır silahları bulunmayacaktı. Askerlik, paralı olacaktı.
Jandarmanın TSK’dan ayrılıp profesyonelleştirilmesi, kara kuvvetlerinin sınırlardan çekilmesi gibi dayatmalar, bu maddeleri hatırlatmıyor mu?
Profesyonel ordu laflarının dolaşmasının sebebi, gönüllü askerliğin kaldırılarak Türklerin ordu-millet vasfına son verilmek istenmesi değil mi?
-Sevr Antlaşması ile İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silâhtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlar’da deniz trafiği on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecekti.
Askeri birliklerin İstanbul’dan uzaklaştırılması, meselâ Çorlu’ya taşınması, bu maddeleri hatırlatmıyor mu?
Boğazlar’ın uluslararası bir komisyon tarafından yönetilmesini 1997 yılında “Karadeniz’i kurtaralım” sloganıyla İstanbul ve Trabzon limanlarına gönderilen Venizelos gemisinde düzenlenen bir sempozyumda ünlü bir Türk iş adamı seslendirmedi mi?
-Türk donanması tasfiye edilecek, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma, Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecekti. Ege adalarının tamamı Yunanistan’a bırakılacaktı!
Türk donanmasının beyin takımı, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk adlı uydurma davalarla tasfiye edilmedi mi?
TSK, 1952’den beri NATO, yakın zamanda da bir NATO örgütü olan FETÖ üzerinden denetlenmedi mi? Askeri okullar ne hale getirildi? Ya pilotlar?
Ege adaları, sessiz sedasız Yunanistan’a bırakılmadı mı?
***
Devam edelim…
-Kürt Bölgesi, İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecekti!
ABD Büyükelçiliğinin kendi vatandaşlarını söz konusu illere gitmemeleri konusunda uyarması, daha öncesinde “çözüm süreci” bu maddeleri hatırlatmıyor mu? Özerlik. Eyalet diyen kişinin Cumhurbaşkanı başdanışmanlığına getirilmesinin anlamı nedir?
-Osmanlı devleti, Ermenistan Cumhuriyeti’ni tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecekti. (Wilson prensipleriyle)Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis, Ermenistan’a veriliyordu..
Ermenistan sınırının açılmasına dönük baskıların gereğini yapmak neyin nesiydi?
-Tehcir edilen gayrimüslimlerin malları iade edilecek, ülkeden ayrılanlar geri dönecek, azınlıklar her seviyede okul ve dini kurumlar kurmakta serbest olacaktı.
Tehcir edilen gayrimüslimlerin malları için ABD’de milyarlarca dolarlık tazminat davaları açılırken, bu malların vakıflara ait olanları AKP iktidarında geri verilmeye başlanmadı mı?
AKP’li bir bakan, tehcirle veya mübadeleyle gidenleri geri çağırmadı mı?
AKP iktidarı, önce bu sorulara cevap vermelidir?
Bir yanıt yazın