Ahvaz Arapları: İran’daki Arabistan

Ahvaz Arapları: İran’daki Arabistan

Günümüz Orta Doğu haritası, önemli ölçüde I.Dünya Savaşı dönemi İngiliz projeleri olup zaman zaman bu sürece Fransa, Rusya gibi güçler de katılmışlardır. O günkü temel hedef Osmanlı’yı parçalamak olan projenin günümüzde revize edilme ihtiyacı ortaya çıkmış, Medeniyetler İttifakı, Arap Baharı gibi cazip isimlerle yeni sürümler devreye sokulmuştur. Netice itibariyle başta Suriye ve Irak olmak üzere bölgede düzen kökünden sarsılmış, devlet yapıları yıkılarak köklü hafriyat gerçekleşmiş, nihayet hangi yeni devletler projesinin uygulamaya konulacağı aşamasına geçilmiştir. İsrail’in olduğu kadar başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin çıkarlarını azami kılma ve bölgenin sömürülme sürecinde kontrolü elden bırakmama, planın temelini oluşturmaktadır.

Bu süreçte İran coğrafyasındaki Farisileştirme projesi ile Arapların ve Türklerin asimile edilmesi, tarihi ve kültürel miraslarının silinmesi uygulaması Türkçe literatürde pek görülmez. Bu yönüyle İran’daki Şahlık rejimi bütünüyle bir İngiliz projesi olup, bu süreçte Arap ve Türk varlığının ortadan kaldırılması aynı projenin ayrıntılarıdır. Esasen Büyük Selçululardan Kaçarlara kadar İran coğrafyasında daima Türk devletleri hakim olmuş, Ahvaz bölgesinde ise daha çok kabile kökenli Arap devletçikler kurulmuştur.

Belirtmek gerekir ki İran, Türkiye’nin önemli bir komşusu olup dost ve iyi komşuluk ilişkilerini her konuda muhafaza etmek son derece önemlidir. Emperyalist güçlerin Orta Doğu’da kurguladığı büyük savaşın en önemli taraflarının Türkiye ve İran olması hesabı, bu iki komşunun niçin iyi geçinmesi gerektiğini en iyi şekilde açıklamaktadır. 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olduğu takdirde bir sonraki aşamada Türkiye-İran savaşı planları yapıldığı haberlerinin kesinlikle doğru olduğuna inanıyorum. Esasen bu yönde önemli altyapı hazırlanmış, daha önce başarısız teşebbüsler görülmüştür. Bununla beraber halen Suriye’de Türkiye ve İran’ın karşı kamplarda yer alması, sadece Esed anlaşmazlığıyla açıklanamaz.

Bu gerçekleri teslim ettikten sonra Kafkasya’da yaşanan Ruslaştırma, Ermenistanlaştırma ve Gürcistanlaştırma projelerinin Basra’ya doğru uzantısı durumundaki Farisileştirme konusuna gelelim. İran’ın Basra Körjezi kıyısında yer alan bölgenin tarihi adı Arabistan’dır. Bu bölge önemli ölçüde sulanabilir ovalarla kaplı olup aynı zamanda başta buğday ve hurma olmak üzere İran’ın tarımsal üretiminin yarısından çoğunun gerçekleştiği topraklardan oluşmaktadır. Buşehr, Huzistan ve Hürmüzgan eyaletlerinin yer aldığı bölge İran’ın aynı zamanda petrol ve gaz rezervlerinin önemli bir bölümüne sahiptir. Halen ülkenin petrol ve gaz üretiminin %85’i, elektrik üretimin %75’i bu bölgeden karşılanmaktadır. Bölgenin tarihi ismi (Şahlık rejimine kadar) Ahvaz olup, bugün Huzistan adıyla bir birim oluşturulmuş, ancak Ahvaz bölgesine ait topraklar Farisi nüfusuyla meskun diğer eyaletlere katılmıştır. Ahvaz Arapları Şahlık rejimine karşı sürekli ayaklanmış, bundan dolayı nüfusu önemli ölçüde kırılmış, halk yoksul ve eğitimsiz bırakılmıştır. Bununla beraber 2006 itibariyle Ahvaz’daki Arap nüfusu 12.5 milyon civarındadır. Humeyni devriminin en önemli ayaklarından biri Ahvaz Arapları olduğu halde devrimden sonra Şahlık rejiminden daha sert uygulamalara maruz bırakılmış, baskı, sindirme, görevli generalin deyimiyle “kan içme” ve asimilasyon politikaları devam etmiştir. Önemli bir kısmı Şii olan Ahvaz Araplarına, lise seviyesinden itibaren “Farsçanın kutsallığı” öğretilirken kendi kültür ve kimliğini eritme projeleri uygulanmıştır. Bununla beraber bu halk tarihi, kültürel ve ekonomik haklarını yeniden elde etmek, korumak ve geliştirmek üzere başta siyasi alan olmak üzere eğitim, kültür, medya ve uluslararası politik arenada örgütlenmelere gitmiş, halen mücadelesini devam ettirmektedir.

Ahvaz Araplarının Şahlık döneminde olduğu gibi Humeyni’nin ilk yıllarında maruz kaldığı bir bakıma “soykırım” uygulamaları, halkın Farisi yönetiminden daha da uzaklaşmasına sebep olmuş, bu toplumun bilinçli ve hırslı bir şekilde davasına sahip çıkmasına yol açmıştır. Şah rejiminin Ermeni soykırım iddialarını tanıması, Humeyni yönetiminin de zımnen bu yöndeki tutum ve kararları, aynen Almanya gibi kendi halkına yönelik katliamların toplumsal bilinç altındaki yansımalarından başka birşey değildir.

Tıpkı diğer komşularımız gibi İran’ın da parçalanarak bu coğrafyadan Türk ve Arap devletlerinin oluşturulması emperyalist politikaların daha çok işine gelebilecek bir kargaşa ve bölgesel savaşın ortaya çıkmasına yol açabilir. Buna karşın İran yönetiminin örneğin Ahvaz bölgesindeki sanayi tesislerindeki yönetici ve teknik adam yanında işçi kadrolarını dahi Farisi ırkına tahsis etmesi, bu ülkenin iç barışı ve geleceği açısından endişe verici bir durumdur. Belirtmek gerekir ki Şah’ın son derece güçlü istihbarat örgütü ve polis-asker baskı rejimi bu yönetimin çökmesini engellememiştir. Dijital çağda halkın gerçekleri öğrenmesine karşı eğitimde, medyada, siyasi arenada kurulan her türlü yasak, baskı, eritme mühendislikleri geri tepmeye mecburdur.

Bu aşamda komşumuzun Ermeni soykırım iddiaları konusundaki politikasını gözden geçirmesi, bu yalanların her fırsatta yayılması için Ermeni vatandaşlarına her türlü kolaylığı sağlarken örneğin daha dün yaşanan Hocalı Soykırımı’na karşı gösteri ve toplantıları şiddetle cezalandırılması anlaşılabilir bir durum değildir. İran, batı ile uzlaşma kapılarını açarken başta Araplar ve Türkler olmak üzere halkların düne kadar sahip olduğu kültür, eğitim vb. haklarının aşama aşama verilmesi, kamu hizmetlerine girme ve bu hizmetlerden yararlanma konusundaki engellerin kaldırılması, ülke barışı ve huzuru ile geleceğinin güvencesi için zaruridir.

alaeddinyalcinkaya@gmail.com

Öncevatan, 11 Ağustos

Uluslararasý Ýliþkiler Bölüm Baþkaný Prof. Dr. Aleaddin Yalçýnkaya'nýn masasýndaki fotoðrafý

Mekke'nin yukarıdan panoramik görünüşü, Suudi Arabistan

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir