Sakıncalı personel tanımı ile ilk tanıştığında yıl 1972 idi!
12 Mart 1971 tarihli askeri müdahaleyi izleyen yıllar ki, merhum Süleyman Demirel’in ‘şapkasını alarak başbakanlıktan çıktığı tarih’ olarak anımsanır, ülkemiz o günlerde de adı konulmamış bir kargaşa yaşıyordu.
Sanki biraz da günümüze benzer ölçü de bazı kişilerin gözaltına alındığı ve hatta adını sonradan Ziverbey Köşkü olarak bildiğimiz türde sorgulama mekânlarına götürüldüğünü kulaktan kulağa yansıyan fısıltılarla duyuyorduk.
Bu yazının kalemşoru o günler de tabip üstteğmen olarak bir Trakya kasabasında görev yaparken, henüz iki yılını doldurmadığı birliğinden Erzurum’a tayini çıkmış bir TSK mensubu idi. Erken çıkan tayinini, belli ki birlik komutanı ve istihbarat sorumlusu dışında kimse anlamamıştı.
Erzurum da geçen bir yıl sonunda uzmanlık dalı sınavını kazandığı için Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne ihtisas için atanması gerekirken, kendisi dahil 17 tabip subayın atanma emirlerinin gelmediğini şaşkınlıkla öğrenmişti.
İşte bu gelişme üzerine kendisinin ve diğer meslektaşlarının bugün adına ‘Gri Memurlar’ denmek kararı alınan, o günlerin ‘Sakıncalı Personelleri’ olduklarını ikinci ağızdan öğrenebilmek şansını bulmuştu.
Suçlandığı konuyu biliyordu artık; tam bağımsız, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletine inanmış Atatürkçü bir T.C. Vatandaşı olduğu için, 12 Mart Cuntası tarafından sakıncalılar listesine alınmış ve ihtisasa gönderilmeyerek bulunduğu birlikte bir süre daha izlenmesine karar verilmişti. Kararı kimin veya kimlerin aldığını halen bilememektedir.
Kaldı ki, yasal başvuru hakları, kendisi gibi yaklaşık beş bin kadar subayın yer aldığı bir sakıncalılar portföyünde, Askeri Yüksek Yargı’nın kurulması kağıt üzerinde kalmış bir dairesince de işleme konulmamıştır.
Geçen o yıla ilişkin kişisel anılarını, maalesef raflarda ilgi görmeyen otobiografik anı kitabı ile bir tür ‘Evrak-ı Metruke’ haline dönüştürmüştür (MA’nın Son Torunu ve Ben, Kanguru Yayınları). Bu anıları nedeni ile yeni dönemin adına sakıncalı personeller değil de, Gri Memurlar denen yeni olgusunu daha iyi değerlendirebilmek şansına sahip olmaktadır.
Biz gene de gelin Sakıncalı Personel demekte ısrarcı olalım ki, bu insanların dramı daha iyi anlaşılır olabilsin!
Sakıncalı personeller (yani gri memurlar), ortada somut olarak hiçbir suçu olmayan kişilerin, ortamın griliği nedeni ile potansiyel suçlu olarak ilan edilmesi hezeyanıdır. Gelinen nokta da, egemenliğini kurmuş iktidar erkinin acaba davranışlarımızın tümü doğru mudur ikileminin çağrıştırdığı yönetim dengesizliğinin tezahürüdür. Bir anlam da kendi gücünü ispatlamaya çalıştığı egemenlik şifresinin acabalarının yarattığı endişelerin, bir ölçüde erk gücü ile maskelenmesi eylemidir.
Bu kurguyu kuranlar; “Kurunun arasında yaş yanmayacak!” derlerken, mağdur olan kişileri ve onların ailelerinin dramını değil, kendi egemenlik kodlarının geçerliliğini vurgulamak isterler. İşin acı tarafı sakıncalı personelin içine atıldığı kuyudan çıkmak çabalarına el uzatabilecek yargı erkini de bir şekilde baskı altına aldıkları halde, herşeyi hukuk sınırlarına saygı duyarak yapmaktayız demek laf ebeliğine de sığınmaktan vazgeçmezler.
Sakıncalı personel damgasını yemiş gariban insan, ailesinin çektiği sıkıntılar yetmezmiş gibi düne kadar en yakınında olanların bile uzaklaşmakta olduğunu anlaşılmaz bir şaşkınlık ve biraz da asabileşerek izler. Yakınında kalabilmiş ve sakıncalı personel sayılan kişinin gerçekten suçsuz ve mağdur olduğuna inanmış birkaç arkadaşı bile kısmen tedirgindir. Üstelik günlük konuşmalarının dahi yerin kulağına gideceğini ve kendi dostluk sadakatinin bile cezalandırılabileceği endişesi ile masum ama sakıncalı personel damgalı arkadaşını bilmeden kırabilir. Örneğin; patlıcana gene zam gelmiş demiş ise sakıncalı damgasını yemiş arkadaşı, uyarmak ihtiyacı duyar; “Sen söyleme bari, bırak başkaları söylesinler!”
Sakıncalı personel, işyerinde bütün farların üzerine çevrili olduğunu kesinlikle bildiği bir ortama ayak uydurmaya çalışırken, arkasından yürütülen evrakların varlığını son evrak imzadan çıktığında ancak öğrenir. Son ve kesin istihbarat raporunu yazacak sicil amiri tarafından kapısı içeriden sekreterce kilitlenmiş odada oturunca, hakkındaki son tümceleri yazan daktiloya ilişir gözü; “ Falan filan kişi, vatansever, iş ahlakı düzgün, çalışkan ve onurlu bir personelimiz olarak gözetimimiz altındaki çalışmaları ile dikkatimi çekmiş olup, sakıncalı personel listesinden çıkarılması konusundaki son ve kesin kanaatimdir!”
Bu raporu bir üst sicil amirinin odasında da izler, suçluluk psikolojisinden bir türlü kurtulamamış olmanın ezikliği ile. Hocasının uzattığı eli öperek çıkar odadan.
Sonra da çalıştığı kurumda kendisinden düşük rütbe ile ‘Eğitim Subayı’ titri diye bilinen gerçek istihbaratçı tarafından çay ikramı için davet alınca da; “Ağabeyim geçmiş olsun. Artık dosyan kapandı!” dendiğinde, üç yıl boyunca ve herhalde üçer aylık devrelerle hakında istihbarat raporlarının düzenlendiğini öğrenir. Galiba temize çıkması için yaklaşık 46 imzalık bir rapor listesi gerekmişmiş!
Değerli devlet büyüklerim, mülki ve yerel amirler; lütfen sakıncalı personel veya gri memurlarınıza iyi gözle bakınız. Bu kararların iktidar erkinin yanlışları sonucu da oluşmuş olabileceğini asla göz ardı etmeyiniz. Sakıncalı personelleriniz veya gri memurlarınız, çoklukla sizlerden çok daha vatansever ve mutlaka T.C. Anayasası’nın ilk dört maddesine sizlerden daha sadık insanlar olabilirler.
Nereden mi biliyorum; ben yaklaşık 45 yıl önce sakıncalı personel sayılarak kariyerinde bazı yolları engellenmiş ve sonunda da 46 imza sonrası yanlışlık oldu denilmiş bir T.C. Vatandaşıyım. İşin güzel tarafı, bugün hataları nedeni ile “Allah’tan ve milletinden özür dileyenlerin” bir benzerleri, benden ve ailemden özür bile dilememişlerdi açık yüreklilikle!..
Erdal Akalın (20.08.2016)
Bir yanıt yazın