Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikasının, özellikle Suriye İç Savaşında izlediği siyasetinin maliyetinin hayli yüksek olacağı anlaşılıyor.
İslam düşüncesi ve pratik siyaset geleneğinin İslami sayılabilecek bir siyaset teorisine ya da İslami sosyo-politik kurumsal modele dayalı bir devlet teorisine sahip olmadığını pratikte test edilmiştir.
Şimdi “İslami dava faaliyetleriyle siyasi parti faaliyetlerinin birbirinden ayrılması” ve “bir siyasi partinin dini alanda vesâyet sağlamasının bir yararının olmayacağı” sonucuyla hareket ediliyor…
*
Ama I. Dünya Savaşı’nda Osmanlının dağılması ve hilafetin yıkılmasından bu yana İslamcılar da tek bir ümmet olabilme hayaliyle yanıp tutuşuyor…
Her İslamcı fraksiyon İslam ümmetinin vahdetini programının ilk hedefi olarak kabul etmektedir.
İslami davet çalışması yapan ve İslami kanunların dünyaya egemen olması için mücadele eden çeşitli İslamcı Hareketler;
Bu taleplerini bir nevi komuta karargâhı olan Afganistan ve Pakistan’ın Veziristan bölgesindeki Taliban hareketi ile ittifak oluşturarak pratikleştiriyor.
Bugün sınırları Ortadoğu’dan Balkanlar’a, Endonezya’dan Fildişi Sahilleri’ne uzanan evrensel bir İslam Devleti kurmak isteyen ve 50’den fazla ülkeden çeşitli İslami Hareketin desteklediği Uluslararası bir İslamcı Güç ile bunların cihadını engellemek ve İslam âlemini seküler hale getirmek isteyen Batı arasında bir savaş cereyan ediyor…
*
Programında ümmetin vahdeti ilk hedef olan Müslüman Kardeşler Örgütü, Türkiye’deki islamcı hareketlerle ya da İslamcı siyasi partilerle bağlantılıdır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 70’li yıllardan beri Suudi Arabistan tarafından finanse edilen Dünya Müslüman Gençlik Teşkilatı’nın üyesi olduğu, bu yolla MSP İstanbul Gençlik Kolları Başkanı yapıldığı ve bu ilişkinin Erdoğan’ın konumunu mütemadiyen ilerlettiği ve halâ sürdüğü de biliniyor…
Müslüman Kardeşler’in AKP’nin lider kadrolarıyla ilişkisi çok eskiye dayansa da örgütün Türkiye’deki faaliyetleri, Aralık 2005’te Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği ile birlikte arttmıştır.
Nasıl artmasın? TİKA, Başbakanlığa bağlı Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansıdır ve İslam dünyası sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte güya sürdürülebilir gelişim, birlik, karşılıklı işbirliği çerçevesinde teknik ve sosyal faaliyetlerde çalışmalar ve birlik gayesinde ortak refleksler geliştirmenin koordinasyonunu sağlıyor!
Aslında 40 islam ülkesinin sivil toplum kuruluşuyla birlikte İslam ümmetinin vahdeti doğrultusunda AKP’nin Osmanlı deneyiminden geliştirdiği islamcı politikasına Arap İslam coğrafyasının topyekün siyasetini, ekonomisini ve sosyo-kültürel yapısını dönüştürmeye çalışıyor…
*
Erdoğan iktidarınca himaye edilen işbu sivil toplum örgütleri ve islamcı gruplarla Türkiye; Tunus’tan başlayarak Mısır, Libya ve Suriye’deki sürecin mütemadiyen arka planında olmuştur.
İslam dünyasının siyasi liderliğine soyunan Erdoğan, Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşleri ve diğer muhalif kesimleri destekler olunca ister istemez Sünni aksının bir parçası haline gelmiş, Ortadoğu’daki bu kirli mezhep kavgasının tarafı olmuştur.
*
Irak-Şam İslam Devleti projesi (IŞİD) böylesi bir ortamda ortaya çıkmış, kısa zamanda edindiği ekonomik ve askeri güç,üstün savaş yeteneği ancak böylesi bir destekle mümkün olabilmiştir.
IŞİD’in sapık anlayışı, tüm inançları ve yaşam tarzı, bütün dünyayı kendisine düşman gören tutum ve davranışı nedeniyle ona bizzat destek verenlerin de ürküp desteklerini çekmelerine neden olurken,
Erdoğan bugün halâ, ABD adına ılımlı İslamcıların olduğu gibi IŞİD’in de iplerini elinde tutmayı sürdürüyor…
*
Bu yüzden Rusya, Erdoğan’ın İŞİD ile ilişkilerini belirleyen istihbarat raporlarını araştırılması için BM Güvenlik Konseyine teslim etmiştir.
29 Ocak’ta Irak’ta İŞİD ile birlikte yürütülen yasadışı petrol ticareti:10 Şubat’ta Suriye’ye gönderilmek üzere yabancı teröristlerin sınırdan geçmelerinin kolaylaştırılması ve Suriye’de harekât yürüten terörist gruplara silah tedâriki: 8 Mart’ta IŞİD ile birlikte yapılan tarihi eser kaçakçılığı:18 Mart’ta Türkiye’den Suriye’deki IŞİD kontrolündeki topraklara yönelik silah ve cephane sevkiyatına ilişkin istihbarat raporları BM Güvenlik Konseyi’ndedir.
Bütün bu dosyalar Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler ve onun askeri kolu ile IŞİD’i de desteklediğini gösteriyor.
*
Bakınız daha dün, Cumhurbaşkanı Erdoğan İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği heyetine konuşuyor.
“Bizlere düşen birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi, dayanışmamızı güçlendirmektir.
Türkiye olarak uzun bir süredir sistemin çarpıklıklarını ‘Dünya 5’ten büyüktür’ şekliyle her platformda dile getirdik.
Bu 5 ülkenin iki dudağının arasında 190 ülkeyi mahkum edemeyiz.Dünyada 1,7 milyar Müslüman var, bu 5 ülkenin içinde bunlar yok.
1,7 milyar Müslüman’ı temsil eden ülkelerin yöneticileri bu işi zorlamak zorunda.
Dünya artık 1. Dünya Savaşı’nın şartları altında yaşamıyor, bunun güncellenmesi lazım. Bunu hep birlikte yapmak zorundayız” diyor!
*
O konuştukça dünya için ciddi bir belaya dönüşen bu çağdışı İslamcı örgütlerin bir geleceğinin olmayacağı üzerinde kanaatler pekişiyor.
Dünyanın bunları yenilgiye uğratıp etkisizleştirilmesi artık yalnızca bir zaman meselesidir…
Şimdi Avrupa; özellikle Türkiye’deki milyonlarca mültecinin de içine sızmış olan eli kanlı Suriyeli İslami Cihatçıların, Müslüman Kardeşler örgütü militanlarının, Veziristan’dan emir alan İŞİD ya da benzeri terör örgütü mensuplarının;
Suriye’de İç Savaşın bitmesi halinde akıbetlerinin ne olacağını kara kara düşünüyor.
*
Bu sırada Almanya’da İçişleri Bakanlığı’nın Sol Parti’nin bir soru önergesine gönderdiği gizli ibareli yanıtın yayınlaması tartışmalara neden oluyor.
Yanıtta, AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mısır’daki Müslüman Kardeşler, HAMAS ve Suriye’deki silahlı İslamcı muhalefete yönelik dayanışma ve destek eylemlerine dikkat çekiliyor.
“Ankara’nın özellikle 2011’den beri adım adım İslamileşen iç ve dış politikasının sonucu olarak Türkiye; Orta ve Yakındoğu bölgesindeki İslamcı örgütlerin merkezi eylem platformu haline gelmiştir” ifadesi kullanılıyor.
Sosyal Demokrat Parti, İçişleri Bakanlığı’ndan elindeki Türkiye’nin ‘İslamcıların eylem platformuna dönüştüğü’ne dair bilgileri Meclis ile paylaşmasını talep ediyor…
*
Almanya Hükümeti şimdiye kadar NATO’daki müttefiki Türkiye’yi açıkça teröristlerle bağlantılı göstermemeye özen göstermiştir.
Ama giderek Almanya ve Avrupa’da, 15 Temmuz başarısız FETÖ darbe girişimi ardından da Türkiye’de şaşırtıcı sayıda tutuklanan, gözaltına alınan ve işten çıkarılanlarla ilgili herhangi bir cezaî veya terörist faaliyetle ilişkileri gösteren kanıtların yetersiz,
Süregiden temizliğin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşıtlarıyla hesaplaşma ve onları susturmakla ilgili olduğuna ilişkin izlenimler yayılıyor.
Türkiye’nin Avrupa nezdinde kirliliği arttıkça,başta Alman ve bir çok Avrupalı politikacıdan, Türk hükümetine karşı sıkı önlemler alınması, Avrupa Birliği’ne katılım görüşmelerinin kesilmesi ve Ankara’ya ekonomik yaptırımlar uygulanması talebi yükseliyor…
*
Hele Avrupa’da,Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Vize muafiyeti uygulanmazsa sığınmacı anlaşması devam etmez” söylemi;
“Türkiye’deki gelişmeler endişe verici, çünkü orada göç diplomatik ilişkilerimizde bile müthiş bir baskı silahı haline geldi.
Eğer Türkiye kapılarını açarsa Balkanlar’dan Avrupa’ya doğru yaşanabilecek bir göç akınının tüm kıta için yıkıcı bir şey olacağı” düşüncesi de pekişmiştir ki;
Kaygı, Ankara’ya çok fazla bel bağlamanın özellikle Almanya’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını kovalamasının önünde engel oluşturabileceğine yöneliktir.
*
O yüzden Almanya’da gizli olarak derecelendirilen bir hükümet yazışması medyaya sızdırılmıştır.
Görünüşe göre Almanya Hükümeti,Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı İslamcı teröristlerin destekçisi olarak değerlendirmekle,
Mülteci Anlaşması’nın kayıtsız uygulanmasını,
Bu sırada Türkiye’nin bölgesindeki bütün İslami cihad örgütlerine yuva yapılmasını öngörüyor.
*
Aksi takdirde;
1- Almanya’nın Ortadoğu’ya tek çıkış yeri olan Güneydoğu’da PKK hareketliliğini,
2- Rusya’nın Erdoğan’a savaş suçlusu ithamını destekleyeceklerinin işaretinde bulunuyor.
20.8.2016