Türkiye, Rusya’nın ekonomik yaptırımlarına karşı alternatif pazarlar yaratılması için bir süredir dondurulmuş halde bekletilen sorunları raftan indirdi.
Enerji kaynaklarını çeşitlendirebilmek için İsrail ve Mısır gibi devletlerle ilişkilerin onarılması,
AB ile ilişkilerin canlandırılması,
NATO ile güvenlik bağlarının güçlendirilmesi,
Bu unsurların önünde engel teşkil eden Kıbrıs Sorunu yeniden önem kazandı…
*
2004’de Rum’ların reddettiği Annan planının oluşturduğu umutsuzluk iklimi altında epeydir rafta bekleyen barış görüşmeleri,
2015’te, “Kıbrıs Türklüğünü değil, Kıbrıs Milletini yeğ tutan” Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanlığına gelişiyle hayat bulmuştu.
Müzakereler için ortak bir yol haritası belirlenmiş ve taraflar nihai bir anlaşmaya varmış olmasalar bile karşılıklı görüşmelerde birçok sorunlu noktayı çözümlemişti.
Müzakereler “güç paylaşımı, mülkiyet hakkı ve güvenlik” olmak üzere başlıca üç maddede çözüm bekliyordu.
*
Ancak KKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün’ün bir televizyonda Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardından hız kazanan barış müzakerelerine ilişkin değerlendirmeleri dikkat çekti.
Başbakan H.Özgürgün “Kıbrıs’ta anlaşmaya Türkler kadar Rumların da ihtiyacı bulunuyor.
Ama Türk tarafında ezilmiş, büzülmüş, bitmiş, anlaşma dilenen bir ortam görünüyor.
Böyle bir şeyi asla kabul etmiyoruz, bunu kabul eden varsa buyursun Sayın Akıncı o yolu onunla yürüsün.
Her şeyiyle Rum tarafının isteğiyle giden bir süreç görüyorum ki, bu çok tehlikelidir.
Çıksın Sayın Akıncı söylesin, masada neyi aldık?
Rum tarafının açıklamalarını görüyoruz, Sayın Akıncı susuyor.
Bu kabul edilemez, görüşmeleri şu aşamada endişeyle izliyorum” diyor…
*
Hey, Kıbrıs’ta ne oldu ya da neler oluyor? Neden ya da neye endişe duyuluyor?
*
1-Kıbrıs; ABD ve Rusya’nın Stratejik Silahların Sınırlandırılması Anlaşmalarında karşı karşıya geldikleri bir adadır.
Hidrokarbon kaynaklarının olduğu yerde en önemli unsur güvenlik konusudur.
NATO’nun Stratejik Konsept Belgesinin omurgasını oluşturan füze savunma araçlarının Kıbrıs’ta konuşlandırma yerleri, imha araçlarının hızı ve sayısı, konum algılama sistemleri gibi başlıklar;
Küresel ortaklaşmaya yönelik askeri güç dengesinde büyük önem arzediyor…
*
2- Halbuki, hem Türkiye hem mevcut iki devletli haliyle Kıbrıs;
Stratejik Konsept Belgesinde “AB üyesi olmayan NATO ülkesi” olarak anılıyor ve bu durum NATO’da sorun teşkil ediyor…
Çünkü Türkiye, NATO’nun AB üyesi olmayan bir müttefiki olarak Avrupa güvenliğine katkısı için öncelikle Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına dahil edilmesi gerektiğini savunuyor.
Fakat AB üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına girmesini ve bu durumda Türkiye de Kıbrıs’ın NATO’ya girmesini engelliyor…
Bu karmaşa, ancak Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinin birleşme şartlarında anlaşmaları ve “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin NATO’ya ve Türkiye’nin de Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına üye olmasıyla adil biçimde çözülebilecektir…
*
3- Türkiye için “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin;
1960 Ankara Anlaşmasıyla Kıbrıs’ta Türklerin siyasi eşitliğini, idareye etkin katılımını, aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlüklerini,
Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesini,
Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler arasındaki ortaklık Devletini garantilemesi zorunludur.
*
4-Bu noktada Türkiye, adanın birleşmemesi halinde bir kesimin adanın tümünü temsil ediyormuş gibi görülmesinin Avrupa değerlerine aykırı olduğunu savunuyor.
Nitekim, Kıbrıs Rum yönetiminin İsrail’in teşvikiyle Doğu Akdeniz’de doğalgaz sondajına başlaması ardından Türkiye ve KKTC; “Kıta Sahanlığını Sınırlandırma Anlaşması”nı imzalamış,
Böylece Türkiye, Rumların Ada’nın güneyinde başlattığı çalışmaları uzaktan izlerken, benzer arama çalışmaları yapması önündeki engeli de ortadan kaldırmış,
Hukuken Rum kesiminin adanın tümünü temsil etmesini de engellemiş sayılıyor…
*
5-Müzakerelerde sıra güç paylaşımı, mülkiyet hakkı ve güvenlik konularına geldiği bir sırada,
Rumlar uluslararası tanınmışlıklarını kullanarak avantaj sağlamak için kabul edilemez şartlardan biri olan kendi egemenliğini kabul ettirme konusunda yeniden direnmeye başlamıştır.
Türkiye’den Ada’daki 40 bin askerini geri çekmesi,
Türkiye’den gelip adaya yerleşenlerin geri dönmesi,
Toprak değişikliklerinin yapılabilmesi,
Türkiye’nin bu alanda bulunan gazda KKTC’nin de payı olduğu tezini bırakmasını teminen;
Rumlar, Türkiye’ye daha fazla baskı yapılması için garantörlük konusunu uluslararası alana taşımış ve garantörlüğü askıya aldırmanın peşine düşmüştür.
Nitekim, Yunanistan adadaki garantörlük haklarından vazgeçmeye hazır olduğunu açıklarken,
Rumlar, İngiltere’den de Kıbrıs’ta bir anlaşma durumunda adadaki garantörlük haklarından vazgeçmeye hazır olduklarının teyidini almıştır.
*
6-Nitekim Mart’ta, AB ile Türkiye arasındaki Mülteci Zirvesi’nde, en geç Haziran sonuna kadar vizelerin kaldırılmasını da içeren bir çalışma yürütülmesinde mutabık kalınmıştır.
Türkiye mülteci kriziyle mücadelede işbirliği yapmak için tüm AB üyesi devletlerden, Güney Kıbrıs tarafından veto edilen müzakere başlıklarının açılmasına yönelik açık taahhütlerini talep etmiş,
AB ise Haziran’da vize muafiyeti verilmesi için 2013 yılında kararlaştırılan ama Güney Kıbrıs’ın vetosuna takıldığı için henüz hiçbir ilerleme kaydedilmeyen 5 madde için Türkiye’nin dikkatini çekmiştir.
Şimdi bu bağlamda AB; Türkiye’den tüm AB ülkeleri vatandaşlarına ayrımcılık yapmaksızın Türk topraklarına vizesiz giriş hakkını tanımasını istiyor.
Ama “Tüm AB ülkeleri” vurgusu, Türkiye’nin devlet olarak tanımadığı Güney Kıbrıs’a işaret ediyor,mesela vize işlemlerinde Türkiye’nin “Güney Kıbrıs Rum Kesimi” ifadesi yerine “Kıbrıs Cumhuriyeti” ifadesini kullanması gerekiyor…
Halbuki “Kıbrıs Cumhuriyeti” ifadesini kullanmak, hem “Rum egemenliğini kabul etmek” hem de “Kıbrıs sorununun” ortadan kalkması anlamına geliyor.
Bu 1963 Akritas Planının uygulanması yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınması ısrarıdır.
Akritas Planı ise Rumların Türkleri zayıflatarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a birleştirilmesini yani ENOSİS’i amaçlıyor…
*
7- Temmuz’da, NATO Varşova Zirvesi’nde, “AB ve NATO arasında daha yakın işbirliği için her türlü sebebimiz var.İzolasyon ve içe kapanma zamanı değil birlik göstermeliyiz” söylemleri altında Türkiye;
Sonuç bildirgesinde devlet olarak tanımadığı Güney Kıbrıs’a “Güney Kıbrıs Rum Kesimi” ifadesi yerine “Kıbrıs Cumhuriyeti” ifadesinin kullanılmasına imza veriyor.
AB ile NATO arasındaki işbirliğine yol açıyor…
*
8-Günler birbiri ardına akarken, Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi sürecinde iki ülkenin üzerinde uzlaşıya vardığı mutabakatın TBMM tatile girmeden onaylanacağını açıklıyor.
Normalleşme, Doğu Akdeniz’de bulunan doğal gazın Avrupa’ya satılması konusunda da önemlidir.
İsrail, Türkiye ile doğalgaz gibi uzun vadeli ve stratejik bir işbirliğine girmenin öncesinde daha önce yaşadığı güven sorunu nedeniyle Türkiye’nin normalleşme anlaşması sonrasında bile sorun çıkarabileceğini düşünüyor.
O yüzden İsrail; yanı başında bulunan ve askeri olarak güçlü bir Rusya ile doğalgaz konusunda işbirliğine girmeyi kendisi için güvenlik açısından önemli görüyor.
Çünkü Rusya hem doğalgaz borularının güvenliğini sağlayacak hem de Hizbullah ve İran’ı da İsrail’den uzak tutabilecektir.
Şimdi kontr-garantisini sağlayan İsrail’in gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya satma projesi ABD’den AB’ye, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır’dan destek buluyor…
*
9- 15 Temmuz’da “Başarısız olması planlanmış askeri darbe girişimi ve ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başarı olan sivil darbesi”yle;
Bütünüyle antiemperyalist, bağımsızlıkçı,çağdaş ve özgün Atatürk ilke ve esaslarına bağlılık kimliği ile belirlenen TSK,
Bu kimliğinden boşanmış ve NATO’nun emrinde bir taşeron güç olmuştur.
Bırakınız Türkiye’yi,Türkiye’nin Kıbrıs’taki haklarını dahi savunacak durumda bulunmuyor.
*
10- Kıbrıs’ta çözüm sağlandığı takdirde,bunun 2016 sonu itibariyle görevi bırakacak olan Başkan B.Obama’nın siciline bir başka diplomatik galibiyet olarak
geçeceğini de eklemek gerekiyor.
*
KKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün endişelerinde yerden göğe haklıdır…
16.8.2016
Bir yanıt yazın