İslâmcı Fethullah Gülen Terör Örgütü (İFGTÖ)´nün Almanya Örgütlenmesi
Diğer tüm Siyasal İslâmcılar gibi, islâmcı Fethullah Gülen’de “Küresel Çetenin oğlanlarından” biridir. “Küresel Çete” (Emperyalizm), sadece Türkiye’de değil, diğer bir çok Ortaasya, Afrika ve Avrupa ülkesinde de, “Ilımlı İslâm” projesini piyasaya sürmüştür.
Bu projenin Türkiye ayağını başta İslâmcı RTE, Fethullah Gülen, Süleymancılar, İsmail Ağa vb. türündeki tarikat mensubu şahıslar oluşturmaktadır.“Küresel Çete” nin bu projesi çerçevesinde İslâmcı Fethullah Gülen, hem RTE’dan ve hem de “Küresel Çete” den aldığı büyük destek sayesinde, zaman içerisinde, onlarca Alman kurum ve kuruluş ile karşılıklı çıkara dayalı, çok geniş bir ilişki ağı kurma aşamasına gelmiştir. Bu çıkara dayalı“yeni oluşumun”, bir çok nedeni var. Bu nedenlerden sadece iki tanesini özet olarak sayın kamuoyunun dikkatine ve bilgisine,takdim ediyorum.
Birinci Neden:
Özellikle de, “Siyasal İslâm”ın silahlı kanadı tarafından İslâm adına yapılan yüzbinlerce kanlı katliamlar ve buna zemin hazırlayan “Küresel Çete”, yanına aldığı “Siyasal İslâm´ın sivil oğlanları” ile, Avrupa’da bir “Ilımlı İslâm” projesini icad etti. Bu proje için en iyi şekilde kullanılacak “oğlanlar” ise, her türlü dini ve dinci cemaat yapılanmalarıdır. Bu dinci yapılanmalardan biri de; “Fetullah Gülen Cemaati” dir. Bu cemaat (çete), daha sonra kendisini “Hizmet Hareketi” olarak lanse etmeye başladı. Tam’da, Feto cemaatinin “Hizmet” kisvesine büründüğü ortamda, Alman kamuoyunda ve bazı Alman kurumları nezninde, üniversite mezunu ya da üniversite ögrencisi olan, Almanya´da doğmuş, Alman diline hakim ve meslek sahibi Feto’cu müridler, “Ilımlı İslâmın Temsilcileri” olarak piyasaya sürülmeye başlandı.
“Uluslararası Çete”nin bir icadı olan “Ilımlı İslâm”ın, Feto’cu mürütler tarafından, Feonun, Hz. Muhammed’den sonra dünyaya gelmiş “diyalog yanlısı dini lider olan ilk insan” olduğu yalanını yaymaya başladılar. Talana, vurguna ve din ticaretine dayalı bu yalanın daha da etkin olması için, Feto’cu müridler, Alman makamları ve önemli şahsiyetleri nezdinde, Atatürk düşmanlığı ile beraber Türkiye’deki laiklik ve üniter devlet yapısını hedef alan söylemler gerçekleştirdiler. Türkiye’de “müslümanlara Atatürkçü çevreler tarafından zulüm ediliyor” yalanına sarılan Feto’cu (ve AKP`li) müridler, böylelikle bazı Alman kuruluşlarının da sempatisini ve desteğini almaya başladılar.
Almanya’da ki Feto’cu müritlerin etkinliklerinin başında “dinlerarası diyalog”, “barış ve kardeşlik”, “Müslümanların Alman Toplumuna uyumu”, “kız-erkek ayrımı yapmadan öğrencilere okul ve meslek edinme hayatlarında yardım ve destek” gibi projeler yer alıyor. Bu projelerin uygulanmasında, bu makalede adı geçen Alman kurumların da etkin desteklerini almaktadırlar. Kendilerini bu şekilde lanse eden Feto’cu müridler, Türkiye’de olduğu gibi, Almanya’da da itibar sahibi olan kişi ve kurumlarla yakın ilişkiye girerek, bu kurumları ve kişileri yanıltmaya, İş Kurumlarına, Sosyal Yardım Dairelerine, Halk Yüksek Okullarına, Kadın ve Gençlik Bakım Yurtlarına, Kiliselere, üniversitelerin bazı bölümlerine, siyasi partilere, sendikalara ve meslek odalarına sızarak, buralarda etkin bir güç olmayı ve bu güç ile Almanya´da hem kamuoyu nezninde irtibat sahibi olmak ve hem de özellille de Türkiye ve müslüman kökenli kitleler üzerinde etkin olmayı hedeflemektedirler. Feto’cuların Almanya´daki nihai hedefi, Alman Devleti nezninde kendilerini “Müslümanların Yasal Temsilcisi” satüsüne kavuşmaktır.
İkinci Neden:
17 Aralık 2013 Tarihli skandala kadar, Feto örgütlenmesi tarafından Almanya’da kurulan ve işletilen “okulların” temel atma ve açılış törenlerine kadar birçok etkinliğe, başta Almanya’daki Türk Büyükelçiliği ve Diyanet İşleri Başkanlığı güdümündeki camilerde görevli Din Ataşeleri ve imamları olmak üzere, Türk diplomatların tamamına yakını en üst düzeyde iştirak ediyorlardı. Bu diplomatlar, Feto’cuların etkinliğine katılan yörenin Emniyet Müdürüne, Milletvekiline, Kilise Papazına, Alman siyasi partilerine, Sendikalara, meslek odalarına ve basın mensuplarına kadar kim varsa hepsine, İFGTÖ´nün “Hizmet Hareketi“ ni öve öve bitiremiyorlardı.
Almanya’nın özellikle de Türk nüfusun çok yoğun olduğu bölgelerinde örgütlenen İFGTÖ, çok sayıda Alman kuruluşu ve şahsiyetleri ile de çok yakın işbirliği içindedir. Bu yakın işbirliğinin ulaştığı seviyeyi, Almanya´da yaşamayanlara bir fikir versin diye, kısaca şöyle özetlemek mümkündür: İFGTÖ, Alman kuruluşlarının, kurumlarının ve basın-yayın camiasının gözünde hem RTE´dan ve hem de Türk diplomatlarından çok daha fazla itibarlı ve çok daha fazla desteğe sahiptir. Bu acı tablonun oluşmasında, RTE ile Feto’nun can- ciğer kuzu sarması olduğu dönemin belirleyici olduğu unutulmamalıdır.
Konuyu detaylandırmada fayda var.
Kökenleri Türkiye’ye dayanan 3 milyondan fazla insan Almanya’da yaşıyor. Bu sayıya diğer müslüman ülkelerden gelenler de eklenince, Almanya’da yaşayan “müslümanların” sayısı şimdilik 5,5 milyon civarındar. Yakın gelecekte sayıları 6 milyonu bulacak olan Almanya’daki bu “müslüman kitle”, Siyasal İslâmcılar açısından kendi emelleri adına kullanabilecekleri çok önemli bir potansiyeldir.
Almanya’da sayıları binleri aşan ve farklı adlar altında yasal olarak kurulan çok sayıda dinci, tarikatçı, şeriatçı ve ırkçı dernek var. Bu tür derneklerden biri de İFGT’dür. İFGTÖ, 2000’li Yılların başından beri giderek daha fazla Alman kamuoyunda duyulmaya ve ön plana çıkmaya başladı. Bu gelişme, tesadüfen ve kendiliğinden oluşan bir sürecin sonucu değildir. Bu sürecin en büyük ve en başta gelen sorumlusu, hiç şüphe yok ki AKP ve RTE’nin kendisidir. RTE, Türkiye’de olduğu gibi, Almanya´da da İFGTÖ,´ne, Dışişleri Bakanlığı’nın diplomatları vasıtasıyla doğrudan doğruya destekledi, besledi ve büyüttü, çünkü RTE’nin Atatürk Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya yönelik açık ve gizli gündemine uygun davranan sözde “Sivil Kitle Örgütleri” ne ihtiyacı vardı-. Laik cumhuriyeti yıkma projesinde, RTE Alman kamuoyunun ve Almanya´da yaşayan Türk seçmeninin desteğini de yedeğine almak istiyordu.
Feto’cular, AKP hükümeti tarafindan Almanya’ya yollanan diplomatları birçoğunun açık desteği ile zirve yaptı. Almanya’da “Diyanete BağlıCamiler” olarak bilinen ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafindan bu camiler için yollanan imamların tamamına yakını, sadece RTE için değil, aynı zamanda Feto için de hizmet veriyordu. Feto’cu müridler, bu camilere ibadet için giden namuslu ve samimi müslümanların dini duygularını gıdıklayarak ve sömürerek çocuklarına kancayı atıyordu ve bu gidişe hem imamlar, hem Din Ateşeleri ve hem de diplomatların büyük çoğunluğu sadece göz yummakla kalmıyor, aynı zamanda çok yönlü destek ve teşvik de veriyorlardı. Bu camilerin tamamına yakını, 17 Aralık 2013 tarihine kadar, Feto’cu müridlerin siyasi temsilcikleri gibi faaliyet içindeydiler.
Feto, Almanya’da cami kurmak yerine, maddi durumu iyi olmayan, genellikle işsiz, Almanya’da sosyal yardımla geçinen, çocuklarının eğitim ve öğrenimine yeterince zaman ayıramayan, Alman toplumuna uyum sağlamakta zorlanan, meslek edinmeleri iyice çıkmaza girmiş, çocukları neredeyse temel eğitim okullarından bile mezun olamayacak derecede çaresizlik duygusuna kapılmış insanların çocuklarına kancayı takmaktadır. Feto’nun müritleri tarafından devşirilen bu çocuklar “Işık Evi” dedikleri beyin yıkama merkezlerinde barındırılmaktadırlar. Her evin bir “abi” ve bir de türbanlı “abla“ dedikleri sorumlusu var. Bu “abi” ve türbanlı “abla”, genelde Almanya’da doğmuş, iyi derecede Almanca konuşan, üniversite öğrencisi veya üniversite mezunu, birçoğu Alman vatandaşı olduğu için de Alman kurum ve kuruluşlarla ilişki kurmada fazla zorlanmayan müritlerden oluşmaktadır. Almanya´da “abi” ve “abla” olanların çoğu, ya Türkiye´den Almanya’ya yüksek tahsil, yüksek lisans veya doktora yapmak amaçlı devlet bursu ile gelen müritlerden, ya da Almanya´da doğmuş olmalarına rağmen, kendisini Feto´nun sapık dini anlayışı doğrultusunda beyni yıkanmış mürüdlerden oluşmaktadır.
Almanya’da İFGTÖ’cu Örgütlenmenin Parasal Kaynağı
Atatürk’ün devrimlerine (harf devrimi, saltanatın yıkılması, dinci tarikatların kapatılması vb.) ve eserlerine kin ve nefretle yaklaşan ne kadar dinci, şeriatçı ve ırkçı kesim varsa, Almanya’da var olan “fikir beyan etme, fikir yayma, örgütlenme ve dini inanç” özgürlükleri çerçevesinde birçok yasal alanda çok yönlü faaliyetlerde bulunarak örgütlenmekte, istediği yerde, istediği ad altında dernek, vakıf, okul ve cami kurup işletebilmektedirler.
FGTÖ’nün müritleri, Almanya’da camiden ziyade (gerçi kendilerine ait camileri de yok değil) “okul” ve bu okullara giden öğrencilerin yatılı kalabilecekleri yurt (yani ışık evleri) kuruyor ve işletiyor. Dinci, şeriatçı ve ırkçı yapılanmalar kurdukları bu derneklere ve camilere, örneğin Mevlana Camii, Osmanlı Spor, Akademisyenler Birliği vb. türünden Türkçe ismiler veriyorlar. Feto’nun müritleri kendi derneklerine ve camilerine Türkçe isim değil, kulağa çok daha fazla hoş gelen, Alman kamuoyunun sempatisini kazanmaya yönelik olarak, “bilim merkezi”, “diyalog platformu”, “dinler ve kültürler arası dayanışma ve iletişim platformu”, “uyum merkezi”, “savaşa ve şiddete hayır” gibi isimleri kullanarak, kendilerini kamufle etmeye büyük özen gösteriyorlar.
Feto’cu okullarda görevli öğretmen, sosyal danışman uzmanı, sosyal pedagog gibi görevlilerin birçoğu, Almanya’da iş bulamamış, bulduğu iş yerinde başarılı olamamış ve sırf ekmek parası için her ne iş olursa olsun yapmaya hazır Almanlardan oluşmaktadır. Böylelikle Feto’cu müritler bir taş ile birçok kuşu aynı anda vurmaktadırlar. “Bakın bizim okulun müdürü Alman Bay Müller, sekreterimiz Bayan Helga” diyerek, Alman kamuoyunda kendilerinin yerli toplum ile ne kadar uyumlu olduklarını ve Alman toplumunun değerlerine ne kadar fazla sahip çıktıklarına vurguda bulunmak, diğer yandan da “biz tehlikeli bir tarikat olsaydık, kendi elemanlarımız varken Almanları neden görevlendirelim“ demagojisine başvurmaktadırlar. Böylelikle Feto’cular, öğrenci velilerine de “bizde çok sayıda Alman öğretmen, eğitimci, sosyal danışman görevli var ve bu Almanlar kendi alanlarında uzman kişiler“ yalanını yutturmaya özen gösteriyorlar.
Feto’cu müritlerin Almanya´da işlettikleri ve maliyeti milyon avro ile telaffuz edilen derneklerinin finansman kaynağı nedir?, bu bilinmiyor. 17 aralık 2013 tarihine kadar, RTE´in “Türkiye´yi Tanıtma Fonu”ndan yüklü miktarda parasal desteğin İFGTÖ’ne aktarıldığına dair” kamuoyunda büyük bir kanı mevcut. İFGTÖ’ne bağlı bu kadar yurdun, derneğin, düzenlenen toplantıların ve istihdam ettirilen yüzlerce elemanlara yapılan ödemelerin kaynağının ne olduğunu, Feto’cular kamuoyunu ikna edecek düzeyde açıklayamıyorlar. “Allah rızası için yaptığımız hizmetler nedeniyle üyelerimiz bağış yapıyor” şeklindeki yalanları doğru olsa bile, bu proje ve etkinliklerin finansmanı, zaten maddi gelirleri yüksek olmayan işçilerinden alınan “bağışlar” ile gerçekleşmesi imkansızdır. Yoksa Feto’cu çetenin kurduğu sözde “okullar” ve “uyum merkezleri”, aynı zamanda, “eroin ve insan ticareti yapan” ya da “kara para aklayan” birer paravan şirket mi? diye de kamuoyu merak etmiyor değil.
Alman Kamuoyunda Feto’cu Darbe Girişimi ve Yansımaları
RTE´nin Dışişleri Bakanlığı elemanı olan diplomatları çok önemli bir bölümü, yıllar boyu Alman kamuoyuna, Feto’nun “Hizmet Hareketi”, 17 ve 25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet baskınlarından kadar, büyük bir övgüyle takdim ediyorlardı. Feto’nun kendisini “Hizmet Hareketi” olarak lanse etmesi ve buna karşın RTE´nin de, 17 Aralık 2013 tarihinden sonra, “hayır bu bir terör örgütü” demesi, hiç bir Alman kuruluşu ve şahsiyeti tarafından ciddiye alınmadı, inandırıcı bulunmadı. 15 Temmuz 2016 Tarihli Türk Silahlı Kuvvetlerini ve böylelikle Türkiye Cumhuriyeti Devletini ele geçirmeye yönelik kanlı darbe girişimi çerçevesinde, İFGTÖ hakkında Almanya’da resmi makamlardan tek bir kelime dahi olsa olumsuz bir beyanat yok.
Alman Kamuoyunda, 15 Temmuz 2016 Tarihli darbe girişiminin “küresel çetenin oğlanı” Feto tarafından gerçekleştirildiğine kimse inanmıyor. Bu darbe girişimi, sanki RTE tarafından kendi “başkanlığını” ve “diktatörlüğünü pekiştirme” maksadıyla sahnelenmiş bir tiyatro oyunu gibi algılanıyor. Bu kanılarına da, Türkiye´de sayıları artık onbinlerle anılan akademisyen, rütbeli subay, gazeteci, öğretmen ve devlet memurundan oluşan şahısların, İFGTÖ mensubu, yandaşı veya destekleyicisi vs. gibi gerekçelerle tutuklanmalarını da kanıt olarak ileri sürüyorlar. TSK´nın hedef tahtasına oturtulmasından ve “küresel çetenin darbe girişimi” sonrası RTE’nin verdiği emirler doğrultusunda gerçekleşen tutuklamalardan dolayı, bu darbe girişiminin RTE’nin kendisine karşı olduğunun Alman kamuoyu nezdinde bir inandırıcılığı yoktur. Tutuklanan kişilerin RTE tarafından çok daha önceden hazırlanan listelerdeki isimler olduğu ve darbe girişimi bahane edilerek kendi devletini, kendi istihbaratını, kendi ordusunu, kendi polisini ve dini referanslı kendi siyasi rejimini (şeriatçı faşizmi) kuruyor şeklinde yorumlanıyor.
RTE´in Al Jazeera’ye verdiği mülakatta, “Devleti sıfırdan kuracağız” demesi, kendi devletinin kuruluş ilanından başka bir manası yoktur. Dolayısıyla RTE, Türkiye’de onbinlerce kamu görevlisini, İFGTÖ üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklatıp, boşalan yerleri kendi imamları, kendi mürit ve militanları ile doldurabilir. Fakat Almanya’daki İFGTÖ´nün “Hizmet” adı altında sunduğu etkinliklerini engelletmesi ve böylelikle İFGTÖ´ne destek veren bazı Alman kurum ve kuruluşlarının tavırlarını değiştirmesini sağlaması imkansızdır, çünkü Alman Kamuoyu RTE´in artık ikinci bir Adolf Hitler olduğu inancındadır. RTE´in ikinci bir Adolf Hitler olarak algılanmasının nedenleri, kendiliğinden ve aniden olmadı. RTE´in laik cumhuriyetin altını oyması, devlet kurumlarının en tepe noktalarına hem kendi dinci-şeriatcı müritlerini ve hemde Feto’cu imam gürühunu bilerek ve isteyerek yerleştirmesi, Alevi inancına karşı duyduğu büyük kin, parlamenter demokrasiyi askıya alarak kendi kendini başkan ve sultan olarak ilan etmesi, parlamentoyu ve muhalefeti yok sayması, iğdam cezasını yeniden uygulamak istemesi gibi vahim uygulamalar, RTE´in bir Hitler olmasının nedenleri arasında görülmektedir.
Alman kamuoyu, 15 Temmuz 2016 Tarihli kanlı darbe girişiminin İFGTÖ tarafından yapıldığına dair RTE´den delil göstermesini talep ediyor. Hatta bu darbe girişiminin sorumlusunun Feto olduğuna dair “bir mahkeme kararı var mı?“ diye sorarak, RTE´nin bu darbenin baş sorumlusunun İFGTÖ olduğu yönündeki açıklamasını sorguluyor. Emin olun ki Almanya´da yapılan bu sorgulama, Feto´nun müritlerinin Almanya´daki basın-yayın kuruluşlarından başka, kiliselerle, Yahudi kuruluşlarıyla, Amerika Birleşik Devletleri’nin diplomatlarıyla ve Alman Bası-Yayın Organları ile, RTE vasıtasıyla kurdukları ve bugüne kadar taşıdıkları yakın ilişkisinin meyveleridir.
Fetocu Örgütlenme ile yakın diyalog içinde olan Alman Kuruluşlarından bazıları
Alman ve Türk kamuoyunda, “Feto’cuların Münih Temsilciliği“ olarak algılanan IDIZEM (Münih Kültürlerarası Diyalog Merkezi) adlı derneğin kendi verilerine göre, sadece Münih Şehrinde diyaloğ içinde olduğu Alman kuruluşlarının (dikkat edin, diyaloğ içinde oldukları kurumların hiç biri Türkiye veya müslüman kaynaklı değil) bazıları aşağıdaki gibidir:
Technische Universität München (Münih Teknik Üniversitesi), Katholische Universität Eichstätt Ingolstadt (Eichstätt Ingolstadt Katolik Üniversitesi), Nymphenburger Gesprächskreis (Nymphenburg Konuşma Topluluğu), Pacx Christ (Pack Hristiyan), Münchener Volkshochschule (Münih Yüksek Halk Okulu), Bundesamt für Migration und Flüchtlinge (Federal Göçmenlik ve Mülteci Dairesi), Landeshauptstadt München Sozialreferat für interkulturelle Arbeit (Münih Eyalet Başkenti Sosyal Daire ve Kültürlerarası Çalışma), Presse Club München e.V. (Münih Basın Kulübü Derneği), Evangelische Stadt Akademie München (Münih Protostan Şehir Akademisi), Friedrich Ebert Stiftung (Friedrich Ebert Vakfı,- Alman Sosyal Demokrat Partisine yakın vakıf-), Evangelische Jugend München (Münih Protestan Gençliği) Gesellschaft der Freunde Islamischer Kunst und Kultur e.V. (İslam Sanatı ve Kültürü Dostları Derneği), Weisst du, wer ich bin (kim olduğumu biliyor musun -Hristiyan Kuruluşu, af-), Amerika Birleşik Devletleri Başkonsolosluğu, Israelitische Kultusgemeinde München und Oberbayern (Yukarı Bavyera ve Münih İsrail Kültür Cemaati), Hochschule München (Münih Yüksek Okulu).
Alman Kamuoyunda Feto’cu olarak bilinen derneklerden sadece Münih Şehri için yukarda sıralanan Alman kurumlarının aynısı veya benzerleri, Almanya’nın diğer tüm şehirleri için de geçerlidir.
“IDIZEM” adlı bir derneğin ilişki içinde olduğu Alman kurumları ile, Türkiye Cumhuriyeti Münih Başkonsolosluğu aralarında herhangi bir diyaloğu veya herhangi bir işbirliği var mı?” sorusunun yanıtı ise; “bırakın işbirliği içinde olmayı, Münih Başkonsolosluğu bu kuruluşların birçoğunun nerede olduğunu dahi bilmiyor” şeklinde verilebilir.
Sonuç olarak, yukarda çok kısa bir şekilde sunulan objektif verilere bakıldığında, ilkokul mezunu olan Feto´nun Almanya’da bu kadar geniş ağ kurabilecek bir kapasitesinin olmadığı hemen anlaşılacaktır. Bundan dolayı, haklı olarak şu soru insanın aklına takılıyor: “Küresel çetenin oğlanı olan Feto, bu çetenin onayı, desteği ve teşviki olmadan, RTE´in büyük desteği ve onayı ile TSK´ne yerleştirdiği müritleri vasıtasıyla, Türkiye Cumhuriyetini ele geçirmek üzere böyle kanlı bir darbe teşebbüsünde bulunma imkanına, yeteneğine ve cesaretine sahip mi?“
Not: Feto’cu yapılanma ile ilgili Almanya´da yaptığım akademik etkinliklerim dolaysıyla, AKP-Feto ikilisinin bana karşı yürüttükleri linç kampanyası ile ilgili kısa bilgi için aşağıdaki bağlantılardan ayrıntılı bilgiye ulaşılabilir.
1,Cemaat’i eleştirdi diye Beşar Esad’ın adamı olmakla suçlanıyor (27.02.2013)
2.Cemaat’e bir dokundu başına gelmeyen kalmadı (05.03.2013)
3.Cemaat 250 Bin Euro ceza ödeyecek (25.03.2013)
4.Doç.Dr. Aydın Fındıkçı: ‘Fetullah Cemaati Almanya’daki En Tehlikeli İslami Örgüt’ ( 6 Nisan 2013)
5.Almanya’da Cemaatin Dili Bağlandı
Aydın FINDIKÇI
Bir yanıt yazın