NECDET BULUZ
15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasından sonra en büyük müttefikimiz Amerika ile Batıdaki AB üyesi ülkeler, sanki ortada hiçbir şey olmamış gibi hareket etti. Hâlbuki Ankara adı geçen ülkelerden destek, dayanışma ve birlik bütünlük bekliyordu. Bu tutum ve davranışın çok büyük bir hayal kırıklığına yol açtığını görüyoruz.
Türkiye, bölgede güçlü bir ülkedir. Bugüne kadar gerek Suriye, gerekse bölgede bazı yanlış dış politikalar uyguladı ama ekonomisi, askeri varlığı, iç dinamizmi ile yine de ayakta kalmayı başardı.
Son darbe girişiminin atlatılmasında askeri, polisi, siyasi partileri, sivil toplum örgütleri ve siyasi görüşü ne olursa olsun milleti ile bütünleşmesi de Türkiye’nin güçlü oluşunda bir başka gösterge olarak hafızlara kazındı.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Amerika’nın ve AB’nin tutumu hiç kuşkusuz tartışılmalıdır. Dikkat edilecek olursa Amerikalı bazı askeri yetkililer darbe sonrası tutuklanan darbeci komutanlar için “Onlar bizim muhataplarımızdı” demediler mi? Doğrudan olmasa bile dolaylı olarak Fethullahçı terör örgütüne arka çıktılar.
Batı bile neredeyse FETO terör örgütünün başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimi karşısında adeta şok oldu. Başka şeyler bekleniyordu.
Böyle bir müttefiklik ve dostluk anlayışı olabilir mi?
Kaldı ki, 15 Temmuz darbe girişiminden Amerika’nın haberinin olduğu, bu işin içinde CIA’nin da bulunduğu iddialarına en büyük dostumuz şu ana kadar sessiz kaldı.
Yüzümüzü Batı’ya döndüğümüzde de aynı tablo ile karşılaşıyoruz. Dış basın zaten sürekli olarak Türkiye aleyhinde yazıyor ve ülkemizi kötülüyor. Türkiye, bir Ortadoğu ve darbeler ülkesi olarak gösteriliyor. Ortaya konulan bu imaj, aynı zamanda turizmimizi de etkiliyor. Daha önce bu konuda yazdığımız yazılarda bu durumun turizmimize nasıl darbeler vurduğunu sizlerle paylaşmıştık.
AB üyesi ülkelerden 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili Türkiye’ye arka çıkan ve dostluk elini uzatan bir ülke olmadı.
Batı ile de sıkıntılarımızın var olduğunu görüyoruz.
Başbakan Binali Yıldırım, göreve başladığında “Dostlarımızı çoğaltıp, düşmanlarımızı azaltacağız ve bu yolda çabalarımız olacak” demişti.
Türkiye’yi daha iyi anlatmak için Hükümet “bilgilendirme kampanyası” başlatacak. Çeşitli kurum, kuruluş ve kişiler sorunlarımızı, sıkıntılarımızı ve beklentilerimizi doğrudan muhataplarımıza iletecek.
Bu çalışma beklediğimiz desteği ve anlayışı kazandırır mı şu an için bu konuda kesin bir şey söyleyemiyoruz.
Avrupa’ya da yüzümüzü döneceğimiz ve daha iyi ilişkilere imza atacağımız günleri beklerken, AB’den esen sert rüzgârlar bu beklentilerimizi boşa çıkarmış bulunuyor.
Peki, bunlara sebep nedir?
Bazı konularda kendimizi de eleştirmek, yanlışlarda ısrar etmemek, doğrularla kucaklaşmak gerektiğini artık anlamamız gerekiyor.
Özellikle Batı ile ilişkilerimizde bizi yönetenlerin söylemlerine dikkat etmeleri, sivri, incitici, geleceğimizi etkileyecek açıklamalardan ve söylemlerden kaçınmaları gerekiyor. Ortaya bir sorun çıktığında Batı’ya meydan okuyoruz. Neredeyse her şeyi kırıp dökmeye varan açıklamalar yaparak ortamı geriyoruz.
Batı’yı yeni tanımıyoruz ki.
Tutumları, davranışları Türkiye’ye bakış açıları biliniyor.
Her ne kadar Batı ile ilişkilerimizi düzeltmek ve yumuşatmak için “Bilgilendirme kampanyası” ile başarılı olabilir miyiz? Hiç kuşkusuz böyle bir kampanya olumludur, ancak yeterli olmaz.
AB’nin de beklentileri var. Zaman zaman bu beklentiler açıklanıyor. Demokrasinin iyi işlemesi, hukukun bağımsızlığı, insan hakları ve basın özgürlüğü gibi konularda ilerleme kaydedilmesi gerektiği AB’nin “olmazsa olmazları” arasında yer alıyor.
Eğer bugün Batı bize soğuk davranıyor ve beklediğimiz dostluk elini uzatmıyorsa bu belirlenen konular da bir neden olabilir.
Özetle şunu söyleyebiliriz:
Türkiye’nin Batı’da imajı iyi değil. Bu imajın düzeltilmesi gerekiyor. Darbe girişiminin başarısızlığa uğratılması, sokaklarda sabahlara kadar nöbet tutulup demokrasinin savunulması kadar, özgürlüklerin, hukukun, basının üstünlüğünün de ortaya konulması da önemseniyor.
Hani denilecek ki “Ne yaparsak yapalım Batı hep ön yargılı hareket ediyor.”
Doğrudur, ama bu ön yargıyı yıkmak, düzlüğe çıkmak, ilişkileri rayına oturtabilmek de öyle sanıyoruz ki tamamen bizim elimizde. Bunun nedenlerini de masaya yatırıp, biraz da özeleştiriyi kendimize yapmamız gerekmiyor mu?
Amerika ile olan ilişkilerimizde yaşanan sıkıntıların detaylarına başka bir yazımızda bakacağız. Çünkü bu çok derin bir konu olarak karşımızda duruyor. Yerimizin yetersizliği nedeni ile bugünü bu şekilde kapatıyoruz.
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın