Eğer, ”Asker siyasete giremez, siyaset yapamaz, böyle bir niyeti varsa çıkartır üniformalarını rengini belli eder, aday olur, seçilirse siyasetini sürdürür…” savında olanlar, savlarında samimi iseler; öncelikle onlarda siyasetçi olarak ellerini ordudan çekmek zorundadırlar! Ama hiçbir dönemde bu gerçekleşemez. Çünkü, askeri bilgisi, asker disiplini, asker dakikliğinden yoksun seçilip gelmiş nice kişi kavuştuğu dokunulmazlıkla birlikte kendisini hemen toplumun en üstündeki kişilerden birisi olarak görmek kompleksine kapılır. Çünkü öylesine ayrıcalıklarla karşılaşmıştır ki, seçildiği yerde bile tanıyanı yok denecek kadar az olan birisi artık ülkedeki ilk 550 kişinin içindedir …
Hal böyle olunca da psikolojik olarak kendisini son derece güvende hissedeceği uygulamaların içinde olmak ister… Korkularının başında ülkenin askeri, polisi, düşüneni birincil sırada yer alır. Bunun nedeni apaçık ortadadır: Tam donanımlı ve silahlı çok güçlü grupların ansızın yapabileceği bir çılgınlık onun sonu olabilir.
Belki; “Askeri, polisi anladık ama şu düşünenler ne oluyor ki?” diye bir soru hemen akla gelebilir. Doğrudur da, düşünen kimdir ki silahlı sayılsın?
Onlar için düşünen, var olanı değil, olmayı ortaya çıkartıp körükleyendir. Elinki kurşun kalemini bir yazı aracı görmek yerine, kendisine, yönetimine kurşun atan bir silah olarak görür…
İşte bu kaygı, korku, kuşku süreci hızlandıkça kendisini seçenleri de gittikçe karşısında görecek ve onlardan da uzaklaşacaktır. Daha sonra da herkesi kendilerinin aleyhinde ve karşısında görmek halüsilasyonuna kapılacak yasaklar dönemini başlatacaklardır.
15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından hemen al acele ve muhalefetle kafa kafaya vermeden alınan kararlardan biri, askeri okulların kapatılması kararıdır. Darbe girişiminde bulunan Feto örgütü sempatizanı, doğrudan onlarla işbirliği yapan onların politik anlayışına göre tam politize olmuş askerler elbebtte olabilir. Zaten onların bugüne dek ordu içinde tutulması en büyük handikaptır. İster asker ister siyasi otorite olsun bu onların sorumluluklarını yerine getirmediklerinin açık örneğidir. Çürük elmaları fırlatıp atıp, yerine yurduna tam bağlı asker adayları alıp ulusun tam güvencesi olarak gördüğü ordumuzu çok güçlü kılmak ve onları kışlalarında tutacak düzenlemeler yapmak yerine okulları kapatmak, bir dönemin maarif vekilinin “Okullalr olmasa milli eğitimi çok iyi idare edeceğim” sözünden ne farkı vardır. Düzenlemeler için askeri okulların geçici bir süre için kapatılmasına “evet” ama bunu kesinkes sonsuza dek yapmaya “hayır”. Bu millet askerdir ve askeri de kışlasında görmeye alışmıştır. TBMM’de örnek olacakların kavgalarına çok tanık olduk ama askerin uluorta kavgasına hiç tanık olmadık. İçlerindeki hainleri ayıklayıp cezalarını verin bu sizin en doğal hakkınız ama ordumuza ve ordu yetiştiren okullarımızı kapatmamayı istemek de yurttaş olarak bizim en doğal hakkımızdır…
Sade yurttaşlar olarak bir başka önerimiz daha var:
Milletvekili seçimi çok titiz bir duruma getirilmeli önüne gelen aday olmamalıdır. Askerlerle siyasilerin iç içe geçeceği bu durum vatansever, milliyetçi atasına bağlı millet vekillerinden seçilmeli ki en az lise mezunu ve tercihen yüksek okul veya üniversite mezunu olmayan milletvekili adayı olmamalı bunun için de ilkokulu bitiren millet vekili olabilir maddesi çıkartılmalı burada da reforma geçilmelidir.
Üniversite mezunu olan bir ilkokul mezununun yaptığı işi yapabilir ama bir ilkokul mezunu üniversite mezununun yaptığı işi yapamaz.
Önlem almak istiyorsak her konuda almak gerekir anayasamıza bağlı millet vekilleri adaylığa kabul edilmelidir. Bölücü ayrıştırıcı meclisi propaganda ama kendi fikirlerine propaganda amacı olarak kullanabilecekler alınmamalıdır.
Milleti temsil etmek ortak fikir olan vatanın bütünlüğünü, bekasını korumak olduğuna göre parti tüzükleri de tek devlet politikası tüzüğü olarak her partide aynı devletin uygulamaya koyacağı tüzük olmalıdır. Böylece partizanlıkta ortadan kalkar.
Eğri oturup doğru düşünelim, yapılacak çok iş var çok.. Önce vatan diyenler için.
Refhan İrtem
|