“İster maddi güçleri bakımından, isterse kendi ülkesindeki güç kaynakları bakımından ve gücü temsil eden kaynaklar bakımından, isterse ilim mahfilleri bakımından, isterse toplumun büyük kısımlarına bu duygu ve düşünce ile ulaşmaları bakımından, belli bir noktaya ve kıvama gelecekleri ana kadar, bir şekilde hizmete devam etmeleri şart, zaruri ve lüzumludur. Yanlış bir şey yapar, kıvama ulaşılmadan, özleriyle tam bütünleşmeden, gerekli mesafe alınmadan, bir kısım ‘erken huruç’ diyebileceğim çıkışlar yaparlarsa, dünya başlarını ezer! Ve Müslümanlara Cezayir’deki hadise gibi yeni bir hadise yaşatırlar. Suriye’deki 82 vakası gibi yeni bir fecaat yaşatırlar. Her sene Mısır’da yaşanan fesat ve fecaat gibi bir fesat ve fecaat yaşatırlar.
Firavunlar çağını yaşıyoruz. Toprak firavun yetiştirmek için pek mümbit. Böyle bir dönemde, tam özünüzü bulacağınız, kıvama ereceğiniz ana kadar, dünyayı sırtınıza alıp taşıyabilecek güce ulaşacağınız ana kadar, kuvveti temsil edeceğiniz şeyler elinizde olacak ana kadar, Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar, (atılacak) her adım erken sayılır. Her adım yirmi gününü doldurmadan yumurtayı kırmak gibi bir şeydir(1). Civcivleri terk eden bir kuluçka gibi civcivleri, fırtınaya doluya terk etmek gibi bir şeydir. Ve burada yapılan şey bunlardır. Burada yapılan şeyler, mikro planda dünya ile hesaplaşma işidir.
Buyuz; sesimiz soluğumuzu bunca kalabalık içinde ben bu duygu, düşüncemi sade mahremce anlattım. Ancak sizin mahremiyete sadık, mahremiyet mevzuunda hassas duygularınıza sığınarak anlattım. Biliyorum ki; elinizdeki boş meyve suyu kutularını dışarı çıkarken çöp kutusuna attığınız gibi, bu düşünceleri de açık olmayanıyla çöp kutusuna atıp geçeceksiniz.(Burada sol elini ‘anladınız mı’ der gibi sol kulağına götürerek ve muzip muzip tebessüm ederek soruyor) Arz edebildim mi? (Dinleyenlerden Evet cevabını aldıktan sonra devamla). Evet; sırrın senin eserindir, söylersen esiri olursun.”
Yukarıdaki sözler, 15 Temmuz silahlı kalkışmasının baş figüranı Fethullah Gülen’e aittir. “Fethullah Gülen’in Gizli bir toplantıda yapmış olduğu konuşma” şeklinde sosyal medyada dolaşan bir video kaydından tarafımızca deşifre edilmiştir(2).
Bu konuşmadan da anlaşılıyor ki; FETÖ, uzun süredir devleti ele geçirmenin planlarını yapıyormuş. Doğrusu geçirmesine de ramak kalmış! Örgüt başının konuşmasındaki tariften de anlaşılıyor ki; FETÖ “Huruç Harekatını” biraz erken yapmıştır. Yani özüyle tam bütünleşmeden ve kıvama tam olarak gelmeden. Böyle olduğu içindir ki; tıpkı yumurtasını erken kıran kuluçka tavuğun, civcivlerini fırtınaya ve doluya kaptırdığı gibi terörist başı bu Mülevves adam da erken huruç emri vermekle darbeye kalkışan adamlarını, Türk yargısının demir pençesine kaptırmıştır. Amiyane tabirle söyleyecek olursak; FETÖ, “gerzek horoz gibi vakitsiz öttüğümüz için kelleyi kaptırdık!”diyor. İyi ki de Allah yanıltmış bunları da erken çıkmışlar meydana. Ya bir de aksi olsaydı; inanın bunlar taş üstünde taş, omuz üstünde baş koymazlardı bu ülkede. Umarım, layıklarını en adil biçimde bulurlar…
Darbe Girişimi Nasıl Önlendi?
Cumhurbaşkanı “Darbe girişimini eniştemden öğrendim. O gün aradım aradım MİT müsteşarına ulaşamadım. İstihbarat zafiyeti var…”, Başbakan, “Herkes gibi ben de konu komşudan öğrendim…”, Hava Kuvvetleri Komutanı “Eşimin telefonundan öğrendim” dediklerine göre; bu darbe girişiminin birçok karanlık noktası bulunmaktadır. Daha da kötüsü, devlet, sanki devlet olmaktan çıkmış gibi. Belki de doğru tabir, “Devletin çivisi çıkmış” olabilir. Aklımızın almadığı ise, Cumhurbaşkanının ısrarla aramasına rağmen “Ulaşamadım” dediği Hakan Fidan’ın hâlâ yerinde oturuyor olmasıdır. Bu durum, “dere geçerken at değiştirilmez” atasözüyle geçiştirilecek bir konu olmasa gerekir. Aynı şey, elbette kuvvet komutanları için de geçerlidir..
İnternette dolaşan ve oldukça ciddi gözüken bazı haberler var. Bu haberlerden Fransa mahreçli bir haberi paylaşmış kendi resmi sitesinde. Ata Atun’un “aslı Fransızca yazılmış” diyerek aktardığı yazıya göre; darbeyi Erdoğan’a haber veren ve Erdoğan’ın uçağına koruma sağlayan kişi Rusya Lideri Vladimir Putin. ‘un, “ABD, Rusya ve Türkiye’deki darbe” başlıklı yazısında; . internet adresinden aktardığı anlaşılan Hannibal Genseric imzalı ve “Comment Poutine a fait «échec et mat » au coup d’état d’Obama en Turquie” başlıklı yazıda yer alan şu cümleler oldukça enteresan:
“Türk F-16’larının peşinde 7 Rus uçağı ve iki S400 füze sistemi de üzerlerine kilitlenmişti. F-16 pilotlarına ihtar edildi: ‘Erdoğan’ın uçağına en ufak bir atış yaptığınız takdirde yok edileceksiniz.’ Bu sebeple, Türk jetleri Erdoğan’ın uçağına ateş edemedi. İncirlik ABD Üssünden 42 helikopterin yok olması ilk anlarda izah edilemedi. Sonradan öğrenildi ki, bu helikopterler Türkiye’yi işgal edecek güçlere katılmışlardı. Bu nedenle Türk hükümeti İncirlik üssünü 2500 polisle kuşatmış, elektriğini kesmis ve Amerika’ya ‘Ne yaptığınızı biliyoruz, Askerlerinizi bu yüzden güvenceye aldık.’ Mesajını iletti. Bunun üzerine, Obama işgal güçleri armadasını (bir çok ulustan oluşan ordu) durdurdu…”(3).
Hannibal Genseric isimli Fransız yazarın yazdıkları ne kadar doğrudur ve adamın yazdıklarına itibar edilir mi bilmem. Ancak bunlar, bir senaryo ve Türkiye’yi kaybetme ve Rusya’ya kaptırma korkusu yaşayan batılı politikacı ve entelektüellerin tahminleri de olabilir. Yok eğer tersi ise, yani olay Hannibal Genseric’in yazdıkları gibiyse, o halde Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp bu gerçeği açık açık söylemelidir millete. Yani “Haberi eniştemden aldım” cümlesinde geçen eniştenin, Ziya İlgen mi, yoksa Vladimir Putin mi olduğunu bilmeye hakkı vardır bu milletin. Madem darbeyi millet önledi ve bu millet yaklaşık 18 gündür meydanlarda sayın Erdoğan’a sahip çıkıyor, o da gerçeği milletiyle paylaşmak durumundadır. Paylaşmalıdır ki; millet ona göre tavrını alsın, mütereddit davrananların kafalarındaki soru işaretleri de bir an önce dağılsın!
Hannibal Genseric’in yazısında geçen “Bunun üzerine, Obama işgal güçleri armadasını (bir çok ulustan oluşan ordu) durdurdu…” cümlesi üzerinde durmayı gerektiren bir cümledir. Kaç gündür televizyon ekranlarında tartışan bazı uzmanlar, 15 Temmuz gecesi PYD-YPG ve IŞİD militanlarının Türkiye sınırında toplandığını ve darbe girişiminin başarılı olması halinde bunların Türkiye’yi güneyden işgale başlayacaklarını söylüyorlar. H.Genseric’in çok uluslu işgal armadası dediği güçler de bunlar olmalıdır. Zira PYD-YPG ve IŞİD (DAEŞ) gibi terör örgüterinin Amerikatın piyonları olduğunda hiç bir kuşkumuz yoktur. Tıpkı FETÖ gibi…
Erdoğan’ın, 9 Ağustos günü St.Petersburg’da Rusya lideri Putinle görüşeceği biliniyor. Şimdi Hannibal Genseric isimli Fransız yazarın yazısına bakılırsa, Erdoğan Putin’e teşekkür ziyaretinde bulunacak. Oysa hayır; bu ziyaret daha önceki tarihlerde planlanmıştır. 29-30 Haziran tarihli gazetelerde bu ziyarete ilişkin haberler var ve o haberlerde şöyle deniyor: “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İstanbul’daki terör saldırısının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile telefonda görüştü. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarının aktardığı bilgiye göre görüşme “çok verimli ve olumlu” geçti. Görüşmede irtibat halinde olma ve yüz yüze görüşme konusunda mutabık kalındığı açıklandı. İki liderin, 4-5 Eylül tarihlerinde Çin’de düzenlenecek G20 zirvesinden önce görüşmesi planlanıyor. Zirvede ise ayrı bir görüşme daha yapılabileceği belirtildi.”(4) demek ki bu ziyaretin 15 Temmuz darbe girişimi ile alakası bulunmuyor.
Askeri Okullar Meselesi
OHAL yönetimine geçildikten sonra çıkarılan üç adet Kanun Hükmünde Kararname, gerçekten de insanların başını döndürmüş bulunuyor! FETÖ/PDY’yi hedef alan düzenlemeler gerçekten de önemli. Ancak yapılan bazı düzenlemeler, bazı toplum kesimlerinde ciddi rahatsızlıklar yaratmış bulunuyor. Bunlardan birisi de sonucu fazla düşünülmeden TSK ile ilgili alınan kararlardır. 1 Ağustos 2016 günü CNN-TÜRK’de “Tarafsız Bölge” programına konuk olan Genelkurmay Eski Başkanı Org. İlker Başbuğ toplumdaki bu rahatsızlığı çok güzel dile getirmiştir. İlker Paşa özet olarak ve anlam itibarıyla şunları söylemiştir o programda:
-TSK şu anda tarihinin en zor dönemlerinden birisini yaşamaktadır.
– Kanun hükmünde kararnamelerle kanunlar yürürlükten kaldırılıyor, bu hukuken yanlıştır.
– KHK ile ordunun emir komuta zinciri bozulmuştur, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanan kuvvet komutanlarına nasıl emir verecektir? Orduyu tamamıyla Balkan Harbi’ndeki durumuna döndürüyorsunuz.
-Cumhurbaşkanına ve Başbakana ordu komutanlarına emir verme yetkisi tanınması, tamamıyla Başbakan’ın Eskişehir’deki Hava Üssü komutanına telefonla emir vermesi üzerine komutanın yazılı emir istemesinden duyduğu öfkeyle getirilmiş bir düzenlemedir. Öfkeyle ordu yönetilmez. Yarın bir başbakan çıkar da bir kolordu komutanına bir emir verirse ne olacak? Kuvvet komutanlıklarını Milli Savunma Bakanlığı’na bağlamakla darbeyi önleyemezsiniz. Unutmayın ki; 1960 darbesinin yapıldığı tarihlerde de kuvvet komutanlıkları Mili Savunma Bakanlığı’na bağlıydı.
– Harp Akademileri, 1848 yılından beri faaliyettedir. Kendisine darbe düzenlenen II. Abdülhamit bile kaldırmayı düşünmemiştir Harp akademilerini.
– Milli Savunma Üniversitesi kuruluyormuş, dünyada bir örneği var mı bilmiyorum.
– Askeri liselerin kaldırılması yanlıştır. Yarın öbürgün benim de eğitim gördüğüm Kuleli Askeri Lisesi’ni otel filan yaparsanız beni ve benim gibi adamları yürekten yaralamış olursunuz.
– Harp okullarının statüsü mutlaka korunmalıdır. Harp okulları ilgili kuvvet komutanına bağlı olmalıdır. Bütün dünyada da böyledir. Polis akademileri örneği ortada iken, Harp okullarının bir rektöre bağlayarak muzır çalışmalara engel olmuş olmazsınız. Demek ki; siz kuvvet komutanlarınıza güvenmiyorsunuz.
– Adalet Bakanı’nın YAŞ’ta ne işi var? Bu düzenlemenin sebebi, YAŞ’ta sayısal üstünlük sağlayarak terfilerde oy çoğunluğunu ele geçirmektir. Tıpkı Milli Güvenlik Kurulu’nda olduğu gibi. Bu düzenlemeden sonra yapılacak YAŞ toplantıları öncesinde siyasilerin kapısında general flamalı araçları görürseniz, TSK’nin siyasallaştığını görmüş olursunuz.
…
İlker Paşa’nın kaygılarına katılmamak mümkün değildir. Gerçekten de kendilerine karşı darbe düzenlenen Padişahlar bile kapatmamışlar harp okullarını ve askeri liseleri. O günkü devlet adamları, bugünkülerden daha az akıllı değillerdi herhalde. Bırakın padişahları, imparatorluğun küllerinden yeni bir devlet kuran Mustafa Kemal Paşa bile muhafaza etmiş bu türlü imparatorluk kurumlarını.
Kıytırık bir imam, ordunun %1.5’iyle birkaç uçak uçurdu, birkaç tank yürüttü diye neredeyse, orduyu tümden dağıtacaksınız. Bu ne telaş, bu ne acele efendiler? PKK terör örgütünün, Hakkari ve Şırnak’tan tutun da Siirt, Bingöl, Trabzon ve Ordu’ya varıncaya kadar geniş bir alanda kalkışma provası yaptığından haberiniz var değil mi? Müesseseleri bir bir kapatıldığı ve emir-komuta zinciri ortadan kaldırıldığı için morali bozulmuş bir ordu ile çıkması an meselesi olan bu geniş çaplı kalkışma eylemine karşı nasıl mücadele etmeyi düşünüyorsunuz hele bir deyiverin bakalım.
İlker Paşa, “Benim de yetiştiğim Kuleli Askeri Lisesi, otel yapılırsa bu beni yaralar” diyor. Elbette duygusal bir yaklaşımdır bu. Bana kalırsa Kuleli Askeri Lisesi otel filan yapılmaz. Yapılsa yapılsa “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi” yapılır. Zira orada zaten bir çalışma devam ediyor şu anda. Vaktiyle kamulaştırma yoluyla Türkiye Diyanet Vakfı’nın elinden alınan ve “Vahdettin Köşkleri” denilen ve kendine has mimarisi de olan tarihi köşklerin yıktırılarak yerinde Cumhurbaşkanlığı için bir mekanın hazırlandığı biliniyor ve bu köşklerle Kuleli Askeri Lisesi komşu parseller üzerinde bulunmaktadır. Boğazın en güzel yerindeki Kuleli Askeri Lisesi için en makul gelecek, buranın Vahdettin Köşkleri ile birleştirilerek yeni bir Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yapılmasıdır. Elbette Kuleli Askeri Lisesi bir daha açılmayacak şekilde kapatıldıysa…
___________
1- Civcivler yumurtalarından 3 haftada (20-21 günde) çıkarlar
2-https://www.youtube.com/watch?v=HbC7L69E9dE,
3-http://www.ataatun.org/abd-rusya-ve-turkiyedeki-darbe.html ,
4-http://www.hurriyet.com.tr/rusya-teror-saldirisi-turkiyenin-rusya-ve-israil-ile-iliskilerine-yonelik-40123670