Son bir buçuk asırlık Türk siyasi hayatı adeta darbeler geçididir. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi, bilekleri kesilerek öldürülmesi, modern anlamda ilk darbe kabul edilebilir. Yılmaz Öztuna, hadiseyi “Bir Darbenin Anatomisi” adıyla kitaplaştırmıştır. Bu darbenin baş aktörü Hüseyin Avni Paşa yanında Mithat Paşa olunca, çoğu tarihçilerimiz cinayeti “intihar mı, katil mi tartışmalı” diyerek geçiştirirler. Halbuki konuyla ilgili mahkemelerde suçu sabit bulunan Mithat Paşa’ya idam cezası verilmiş, Sultan II.Abdülhamid bunu sürgüne çevirmiştir.
31 Mart Vak’ası ise geniş kapsamlı bir darbe olup, bindirilmiş kıtalarla İstanbul sokaklarını “Şeriat İsteriz” diye inletenlere karşı önceden hazırlanmış birlikler salınmış, medreseli avı başlatılmıştır. Eyüp Sultan Camii’nin minberinde yıllar önce gördüğüm, bu olaydan kalma kurşun izleri halen duruyor mu bilmiyorum. Olaylarla hiç ilgisi olmayıp saldırıya maruz kalan medrese mensupları camilerde köşe bucak saklanmaya çalışmışlar, birçoğu kurşunlanmıştır. Dört dörtlük bir İngiliz projesi olan bu olay sonucu Sultan II.Abdülhamid tahttan indirilmiş, imparatorluk on yıl içinde tarihe gömülmüştür.
İsmet Bozdağ’ın “Bir Darbenin Anatomisi” adlı kitabı 27 Mayıs’ı anlatır. Başta 27 Mayıs ve 12 Eylül olmak üzere Osmanlı’dan cumhuriyete darbelerde çok fazla insan kaybı yoktur. Bunun tek istisnası 31 Mart Vak’ası ise diğeri son yaşadığımız 15 Temmuzdur. Mesela Bab-ı Âli Baskını’nda bir bakan katledilmiş, İttihat ve Terakki yönetimi ele geçirmiştir. 12 Eylül şartlarının hazırlanmasında binlerce insanımız öldü, ancak ordunun yönetime el koyması sürecinde bugünküne benzer bir katliam yaşanmadı.
Siyasi tarihimizin darbeler geçidinde zikredilmediği halde Serbest Fıkra olayı veya Ali Fuat Başgil hocanın cumhurbaşkanlığı adaylığının engellenmesi de bir ön darbe niteliği taşımaktadır. 27 Mayıs sonrasının başarısız darbeleri veya muhtıralar da toplumu önemli ölçüde germiş, sıkıyönetim ilanları veya siyasi kısıtlamalarla ordunun siyaset üzerindeki gölgesini sürekli kılınmışıtr.
15 Temmuz darbe girişiminde TBMM ve diğer birimlerin bombalanması, darbeler geçidinde pek alışık olmadığımız bir durumdur. 1991’de Moskova’da tankların üzerine çıkarak darbeyi engelleyen Yeltsin, 1993’te kendi parlamentosunu topa tutmasıyla yeniden duruma hakim olmuştur. Yaklaşık bir ay süren çatışmalarla ilginç bir darbe örneğinin yaşandığı bu süreçte 187 kişinin öldüğü tespit edilmiştir. Bizdeki 15 Temmuz sürecinde ise, bir kısmı darbeci olmak üzere ölenlerin sayısının şimdiden 300’ü geçtiğini hatırlatalım.
“Sassounian’a Teşekkür” başlıklı yazımı kısaca hatırlatayım: ABD Ermeni lobisinin liderlerinden Sassounian, Armenain Weekly dergisindeki röportajında Ermenistan’ın Türkiye’yi yenerek Batı Ermenistan’ı (Doğu Anadolu’yu) ele geçirmesinin mümkün olmadığını, ancak zamanla doğal afet, etnik savaş yahut Türkiye’yi bölgesel bir savaşa sokarak enerjisinini tüketeceklerini yazar. Benzer iddiaları olan Rum lobisinin de Ermeniler gibi ABD’de, NATO’da önemli askeri ve sivil kademelere yerleştikleri, Türkiye’ye karşı planlarda son derece etkili oldukları bilinmektedir. 15 Temmuz darbesinin başarılı olması durumunda Türkiye’ye sokulacak IŞİD ve Şİİ militanlarıyla ülkenin kan gölüne çevrilmesinin planları haftalardır İncirlik’te yapılmaktaymış. ABD ve Fransa’nın, diplomatik görevlilerini, vatandaşlarını son haftalarda neden Türkiye’deki geziler ve programlar konusunda ikaz ettiklerini daha iyi anlıyoruz. Öte yandan darbe kesin olarak püskürtüldüğü halde S&P’un Türkiye’nin notunu düşürmesi, darbenin bir parçası olarak ekonomik hayatta panik oluşturma planının parçasıdır. Halbuki Rusya ve İsrail ile önemli anlaşmalar imzalanmış olup sadece bunların getirisi dahi notun yükselmesini etkileyecek puantajlara sahiptir.
Bu gerçekler ışığında Türkiye’nin büyük bir felaketi atlattığı görülmektedir. Yönetimi ele geçirerek ülkeyi kan gölüne çevirmeyi planlayanlar daha 15 Temmuz gecesi buna başlamışlardır. Bununla beraber İncirlik toplantılarına katılan darbecilerin itiraflarının medyada gereken yeri bulamadığını düşünüyorum. Herhalde Obama’nın “bu darbeyi biz planladık” şeklinde bir beyanı beklenemezdi.
15 Temmuz için birçok “Bir Darbenin Anatomisi” kitabı yazılacaktır. Bazı konular belki de hiçbir zaman vuzuha kavuşamayacaktır. Darbecilere, paralel yapılanmada görevini suistimal eden kamu çalışanlarına veya usulsüz yollarla kamu görevlerine gelenlere layık olduğu ceza verilmelidir. Ancak evrensel ceza hukuku ilkelerinden taviz verilmemeli, suçlarda ve cezalarda kanunîlik ilkesi ile suçların ve cezaların kişiselliği prensibi ihmal edilmemelidir. Eşi yıllar önce paralel yapı bankasına para yatırdığı için bir polisin açığa alındığını öğrendik. Bu duyumumun doğruluğu ayrı bir konudur. Ancak bu gibi süreçlerde bu tür mağduriyetler çokça yaşanabilmektedir.
Terörle mücadelede teröristin cezalandırılmasını savunurken açık bir suçu bilinmeyen insanların olabildiğince kazanılması gerektiğini önerdik. Esasen hükümetin de bu yönde politikası sözkonusudur. Tıpkı bunun gibi darbeciler veya paralel yapılanma çerçevesinde görevlerini suistimal edenler yasal çerçevede cezalandırılırken, bir şekilde bu kurumlarda görev alan veya suçlularla yakınlığı olanların, kısaca “aldananların” kazanılmasına çalışılmalıdır. Önde gelen devlet ve siyaset adamlarımız “aldanmışız” demiyorlar mı?
İşten atılacakların sayısı şimdiden yüz bini bulacağı tahmin ediliyor. Nerdeyse milyonluk bir kin, intikam ve nefret kitlesinin ortaya çıkması sözkonusu ki Ermeni liderler belki de darbeyi planlayanlar da bunu hedeflemişti. Bu kitlenin önemli ölçüde entellektüel vasfı bulunmaktadır. AİMH’ye gidecek on binlerce dava aynı zamanda Türk hukuk sistemini de kilitleyecektir. OHAL çerçevesinde kararlar alınırken hedef kitlenin gereğinden fazla genişletilmemesi, bunlarla irtibatlı fakat suçu sabit olmayan çevrelerin bir şekilde kazanılmasının planları yapılmaldır.
15 Temmuz’un ülkemizde son “Bir Darbenin Anatomisi”ne konu olması dileği ile.
Öncevatan, 26 Temmuz 2016
Bir yanıt yazın