Bu Tuzağa Türkiye Nasıl Düşmüştü!
Komplo teorileri ile dolu bir hayatta gerçeği kim bilebilirdi? Bunu, yaşını başını almış, olayları yasamış bilge kişilere sormak gerek diye düşündüm ve yola koyuldum. Çok uzağa gitmeden, gelişi güzel yapılmış bir taş duvara bitkin gözüken gövdesini yaşlanmış ak sakallı birisini bulmuştum.
Selam verip yanına oturdum. Hal ve hatır sorduktan sonra konuya girdim. O da sanki bildiklerini ve yaşadıklarını anlatmaya dünden hazır gibiydi.
“Bizim dünyalar güzeli bir gelinimiz vardı..” diye söze başladı yaşlı amca “kendisi kadar güzel bir de adı vardı, Türkiye.” derken gözlerinde biriken damlaları yanaklarına doğru bırakıverdi..
Oğlumuz Mehmet ile daha yeni evlenmişlerdi. Düğün gecesinde bir baskın olacağından korkuyorduk. Beşik kertmesi olmalarından öte birbirinden ayrılmaz iki sevgiliydi bunlar. Fakat Türkiye’yi kimler istememişti ki? Komşu köylerden tutun da, deniz ötesi diyarlardan bile isteyenler olmuş, Mehmet’e yar etmeyiz diye yeminler edilmiş, tehditler savrulmuştu..
Onun için, o gece biz ilk silah sesini duyduğumuzda, korktuğumuzun başımıza geldiğini anlamış hemen Türkiye’nin etrafını sarmış, eş dost nerdeyse bütün köylü Türkiye’mizi koruma altına almıştık. Gözümüzü onun üstünden bir an bile ayırmıyorduk.
Köyün çıkışları ve girişleri kapatılmış, kuş uçurtulmuyordu.
Velakin, bu karmaşada Mehmet unutulmuş, onun kaçırıldığı fark edilmemişti.
Nice sonra aklımıza geldi, geldi ama cok geç geldi. Mehmet’i bulamadık. Olaylar yatıştığında anladık ki, onlar asıl Mehmet için gelmişlerdi..
Türkiye, Mehmetsiz ne edecekti ki?
Çok gecmeden herkes kendi işine-gücüne geri dönmüştü.. Türkiye, bir süre bekledi.. bekledi ama ne gelen, ne de giden vardı.. Sonunda, gönlü param parça, boynu bükük geri anaevine döndü. Onu daha önce isteyenlerden birine, bedevilere vardığını duyduk.
Türkiye’nin nikahından kısa bir süre sonra Mehmet çıkageldi. Fakat bu Mehmet, o Mehmet değildi.. Neler olduğunu tutsak haldeyken duymuş, görmüş ve çaresizliğinden kahrolmuştu.. Türkiye’nin hile ve yalanlarla kandırılıp yaban ellere verildiğini de biliyordu. ”
Yaşlı amca sustu.. göz yaşlarından ıslanmıs sakallarını kirli mendili ile kurutmaya çalışıyordu..
– Sonra ne oldu diye sordum..Uzun uzun bana baktı ve
– “Sonra.. ” gözlerini arkasını dayadığı derme çatma gecekonduya çevirip.. “bu oldu” dedi..
– Nasıl yani dedim.. Bu oldu ne demek?
– “Biz o yıllarda yaşıyor olduğumuz şu uzakta gördüğün görkemli konaktan ve etrafındaki araziden çıkartılıp buraya, bu çorak toprak üstündeki bu kulübeye muhtaç edildik evlat.. Bu cevap sana yetmez mi?”
Şaşırmıştım.. hep kulaktan kulağa işittiğimiz komplo teorileri geçti aklımdan.
– Nasıl yani, kendi topraklarınızdan çıkartılıp buraya mı sürüldünüz?
Sustu. Cevap vermedi. Ona inanmadığımı düşünüyordu.
– Nasil çıkartıldınız ki? diye sorduğumda, göz bebeklerinde soluk bir umut ışıltısının parladığını gördüm.
– “Direnemedik.. önce Mehmetin itibari ve sonra onun kendine olan özgüveni kayboldukça, kimseye, hatta kendi komşularımıza bile direnemez olduk. Kendi özvarlıklarımıza sahip çıkamadık.. Kötü bir tuzağa düşmüştük, öyle bir Tuzakdı ki, tuzak olduğunu bile bilememiştik..
Hala kendime sormadan edemiyorum evlat .. Ne avcının, ne de avın belli olmadığı bu tuzağa Türkiye nasıl düşmüştü?”
Sefer Özdemir
Bir yanıt yazın