Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı V.Putin, ülkeleri arasındaki ilişkilerin normale dönmesini sağlamak üzere 9 Ağustos’ta
St. Petersburg’ ta görüşme hazırlıklarındadır.
Görüşme öncesi Moskova’da yapılan yoğun üst düzey müzakerelerde pek çok konu başlığı ele alınıyor.
*
Türk Akımı ve Akkuyu Nükleer Güç Santrali projelerini gerçekleştirme konusunda siyasi karar alınmıştır.
Tarım ürünleri ihracatının etaplar halinde kaldırılacağı ancak 9 Ağustos’taki zirveden önce ambargonun kalkmayacağı,
Rus turistlerin Türk sahillerine yeniden gitmesi konusunda temasların süreceği,
Türk şirketleri ve işçilerinin Rusya pazarına dönmesi konusunda da çalışmaların devam ettiği biliniyor…
*
Ancak Erdoğan ve Putin görüşmesine, Polonya/ Varşova NATO Zirve’sinde alınan kararların gölgesinin de düşeceği bellidir…
Çünkü Varşova Zirvesi’nin; AB ve NATO’nun öngörülemeyen yeni tehditlerle karşı karşıya olunduğu,
NATO askerinin Rusya’ya karşı üç Baltık ülkesi ve Polonya’da konuşlandırılması,
Karadeniz filosu ve kara sınırlarında AWACS’ların sayılarının artırılması,
Avrupa Birliği (AB) ve NATO arasında stratejik işbirliğinin güçlendirilmesi gibi sonuçlarını;
*
Rusya, Suriye’de Ortadoğu’nun bölünmesini isteyen ABD, Fransa, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin güdümünde faaliyet gösteren İŞİD ve benzeri radikal örgütlere karşı savaş verdiği bir sırada,
Esasen bu ülkede işlenen suçların savaş hukukunun gelişmesini ivmelemesi, kategorize edilmesi,
Sonra bu sistematiğin uluslararası hukuk üzerinden BM’de yeni bir dünya statüsünün oluşmasına sonuç vermesini baltalamaya yönelik atılan adımlar olarak kabul ediyor…
*
Bu gündemde NATO’nun Rusya’nın nasıl kıskaca alınacağı, nasıl en fazla zarar verecek yerinden vurulacağı, nasıl fiziki ve moral olarak etkisizleştirilerek yıkılacağı ve senaryolaştırılıyor,
Ya da ABD ve Rusya gibi iki büyük nükleer güç arasında savaş ile siyasetin, asker ile sivilin, barış ile çatışmanın, cephe ile emniyetli bölgenin, dost ile düşman kavramlarının arasındaki hatların belirsizleşmesine yol açan yüksek gerilim yaşanıyor.
Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Devlet Başkanı Putin görüşmesinin hayli zorlu geçeceği anlaşılıyor…
*
Üstelik;
Birincisi; Rusya’nın, Gürcistan ve Ukrayna’ya yönelik yürüttüğü saldırgan politikaların karşılıksız kaldığı bir zamanda,
Türkiye, sınırlarını ihlal eden bir Rus uçağını düşürmesinin ardından Ukrayna ile ilişkilerini yumuşak güç üreten bir eylem haline dönüştürmüştür.
*
İkincisi; ABD’nin senaryolaştırdığı ve hayata geçirdiği “başarısız olmasını planlanan FETÖ darbesi mukabilinde Erdoğan’ın başarılı bir sivil darbe yapması” sonucunda;
Politik: Ekonomik: İnsan gücü nitelikleri: Moral değerler ve kültür: Harekete geçme potansiyelini kullanma: Ulusal gücü oluşturan örf, âdet ve töreler: Yurt sevgisi, çalışkanlık, bilgi, cesaret ve kendine güvenden oluşan manevî gücü üzerinden,
TSK’nın kurumsallığını oluşturan liselerden-Harp Okulları ve Askeri Akademinin kapatılması, buna itiraz edebilecek özgün ulusalcı kimliğinin yok edilmiş olması, subay heyetinin emirber edilmesi,nihayet her türlü operatif ve istihbari yeteneklerinin sıfırlanmasıyla,
TSK’nın kurumsallığının ve istihbari-operasyonel yeteneğinin NATO tarafından tarafından ele geçirildiği, şimdi bu kumanda altında Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de taşeron edildiği bir gündem bulunuyor…
*
Bu minvalde işte bakınız,Türkiye ve Rusya ilişkileri üzerine nasıl bir gölge daha düşüyor?
*
22 Kasım 2007’de Gürcistan/ Tiflis’te Polonya, Litvanya devlet başkanlarının katılımıyla mitoloji kahramanı Prometheus’un bir heykeli dikilmiştir.
Heykel 1920-1930’lu yılların uluslararası anti-komünist Prometheus hareketini simgeliyor.
Hareketin kurucusu, Rus olmayan halkların önemini daha 1904’te fark eden Polonya lideri Mareşal Jozef Pilsudski’dir.
O tarihte Pilsudski, Polonya bağımsız bir devlet olmamasına rağmen tutsak halkların lideriydi.
I. Dünya Savaşı’nda Rusya İmparatorluğu çöktü, Polonya bağımsız oldu.
Varşova ilk iş olarak Baltık havzası ülkeleri Finlandiya, Estonya, Letonya ve Litvanya’nın bağımsızlıklarını destekledi.
1922’ye gelindiğinde Bolşevikler eski imparatorluğu ihya etmişti ve Polonya’nın bağımsızlığı bir kere daha tehlikedeydi.
*
Pilsudski’nin Prometheus konseptine göre “İntermarium-İki Deniz Arası” denilen Baltık,Hazar Havzası ve Karadeniz arasında bağımsız devletlerden bir kordon oluşturulmalıydı.
Baltık havzası ülkeleri bağımsızlıklarını korumuştu ama Karadeniz ve Hazar havzaları, yani Ukrayna ve Kafkasya ülkeleri kısa süren bağımsızlık evresinin ardından Bolşevik Rusya tarafından işgal edilmişti.
Polonya Ukraynalı, Kafkasyalı, İdil-Urallı ve Türkistanlı siyasi mültecileri Prometheus Birliği bünyesinde bir araya getirdi.
Varşova sadece siyasal değil, aynı zamanda akademik ve entelektüel bir merkez haline geldi.
*
Ne ki, Polonya’nın II.Dünya Savaşı’nda bir defa daha haritadan silinmesi sonucunda Prometheus projesi gerçekleşmedi.
Orta ve Doğu Avrupa’nın II.Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından işgali Sovyet yayılmacılığının kapısını araladı.
Yenilen Alman orduları karşısında ilerleyen Kızıl Ordu, Stalinci rejimleri işbaşına getirdi ama Doğu Avrupa’lılar da komünizmi hiçbir zaman benimsemedi…
Sonraki süreçte, 1985’te Gorbaçev’in başlattığı yukarıdan devrim dört yıl sonra Doğu Avrupa’ya taştı.
Polonya’nın öncülük ettiği isyan dalgası diğer peyk ülkelere de yayıldı, Stalinci yönetimler peşpeşe devrildi.
1999’da Polonya NATO’ya, 2004’te AB’ye katıldı ve bölge ülkelerinin Batı ile bütünleşmelerinde etkin rol oynadı.
2003 Gül ve 2004 Portakal Devrimleri Batı yanlısı liderleri iktidara taşıdı, Prometecilik misyonunu tamamlamış görünüyordu…
*
Öyle olmadığı kısa süre sonra anlaşıldı.
V. Putin’le Rusya yeniden büyük güç olmak istiyor,Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO ve AB üyesi olmaları ihtimalinden rahatsızlık duyuyordu.
Ukrayna ve Gürcistan reformlar yoluyla modern Avrupalı devletler olmayı başarırlarsa Rusya’ya örnek olabilirlerdi.
Nitekim Rusya 2008’de Gürcistan’la savaştı, Abhazya ve Güney Osetya’yı bağımsız devletler olarak tanıdı ve 2014’te Kırım’ı ilhak etti.
Halâ Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçılara silah yardımı yapmakla itham ediliyor.
Ukrayna ve Gürcistan ile birlikte AB ile Ortaklık Antlaşması imzalayan Moldova’ya ekonomik yaptırım uyguluyor.
*
Bugün AB; sadece Britanya’nın ayrılma kararıyla değil fakat ekonomik krizle, denetlenemeyen kitlesel göçle, Rusya’nın askeri, siyasi ve bilgi yayılmacılığı ile başedemiyor.
Bu durumda Polonya’nın yeniden “demokrasi, piyasa ve Avrupa” için “Prometheus Projesi” bölgeye ilham veriyor.
Varşova Rusya yanlısı ayrılıkçılarla mücadelede Kiev hükümetinin en büyük destekçisidir, Orta ve Doğu Avrupa’da NATO askeri varlığının güçlendirilmesi tezini savunuyor…
Ve Prometeciliğiyle Kremlin tehdidi ve baskısı altındaki halkları ve ülkeleri dünyaya bağlıyor…
*
Polonya’nın önderliğinde “İntermarium”da yani Baltık-Karadeniz kuşağında; Gürcistan,Ukrayna,Azerbaycan,Moldova’nın (GUAM,Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma Örgütü) ,Belarus,Ukrayna,Moldova,Azerbaycan ve Gürcistan’ın AB ile ilişkilerini düzenleyen Doğu Ortaklığı, Karadeniz İşbirliği Konseyi ve Çekya, Macaristan,Polonya , Slovakya’nın oluşturduğu Vişegrad Dörtlüsü’nün;
AB’ye alternatif oluşturmaması ve NATO çerçevesinde Avro-Atlantik dayanışması için uğraşması ve Rusya’nın yayılmacılığını çevrelemek kaydıyla Prometeci Harekete ivme veriliyor.
Geçen hafta Kiev’de ilgili ülkelerin bu konudaki toplantısıyla birlikte Rusya pür dikkat gelişmeleri izliyor…
*
Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Devlet Başkanı Putin’in 9 Ağustos’daki görüşmesine;
Suriye ötesinde, Türkiye’nin Ukrayna ile ilişkilerini yumuşak güç üreten bir eylem haline dönüştürmesi,
TSK’nın külliyen NATO’nun kumandası ve istihbari-operasyonel emrine bağlanması,
İşbu NATO’nun Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de ve Karadeniz’de de Prometheus Hareketi faaliyetlerine ortak edilmesi potansiyelinin gölgesi düşecektir…
2.8.2016
Bir yanıt yazın