Suay Karaman
Henüz ne olduğu tam belli olmayan 15 Temmuz Cuma günü yapılan darbe girişiminin ardından Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilerek, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) çıkartılarak, yıllardır istenilen durum da şekillenmeye başlamıştır.
CIA Türkiye uzmanı Prof. Henry Baker, 26 Mart 2003 tarihinde Utah Üniversitesi’nde verdiği konferansta: “AKP lideriyle anlaşarak Türk Ordusu’nu kafesledik.” demişti. 4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye kentinde Türk Askeri’nin başına çuval geçirilmişti. Hükümet ve askeri yetkililerin sessiz kaldığı çuval geçirme olayı, ordunun kırılma noktası oldu ve bundan sonra ordu üzerinde oyunlar oynanmaya başlandı. 2008 yılında Türkçe’ye çevrilen CIA eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller’in “Yükselen Bölgesel Aktör Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabında yazılanlar ilginçti ve başarıyla gerçekleştirilmeye başlandı: “Türkler Kemalizm’i terk edip ılımlı İslam’ı benimsemelidir. Ilımlı İslam, Kemalizm’i silmeye yönelik bir karşı devrimdir. Bu devrimin karşısındaki tek güç, Türk Ordusu ile ulusalcı aydınlardır ve tasfiye edilmeleri gerekir.” Emperyalist dış güçler, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni itibarsızlaştırmak için ortak hazırlıklar planladı, komplolar hazırladı ve sahte belgeler üretilerek, Balyoz ve Ergenekon gibi davalarla Türk Ordusu kafeslendi.
22 Eylül 2006 tarihinde açıklanan TESEV ‘Güvenlik Sektörü ve Demokratik Çözüm’ adlı raporda, Türkiye’nin çıkarlarına politika üretilmesi suç gibi algılanmış ve ulusal tavır suç kanıtı gibi gösterilmişti. Bu raporda, Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Genel Sekreterliği ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, Jandarma Genel Komutanlığı’nı, Sahil Güvenlik Komutanlığı’nı tamamen çözmeye yönelik AB dayatmalarının savunuculuğu üstlenilmekteydi. TESEV raporunda tartışılan tüm konular ABD ve AB’nin, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yeniden yapılandırarak, ülke içindeki etkinliğini zayıflatmak, sınırları korumaktan bile alıkoymak, Jandarmayı lağvetmek, askerin istihbarat yapmasını önlemek gibi dayatmalardan söz ediyordu.
15 Temmuz Cuma günü yapılan darbe girişiminin ardından Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarsızlaştırılması, onursuzlaştırılması ve etkinsizleştirilmesi için, eski bilinen senaryolar yeniden piyasaya sürülmektedir. Genelkurmay Başkanlığı’nın Cumhurbaşkanlığına, Kuvvet Komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanması ile amaçlanan nedir? Askeri liseler, astsubay hazırlama okulları ve Harp Akademileri’nin kapatılması nasıl açıklanabilir? Harp okulları kapatılmadı, ancak tüm öğrencileri okuldan atıldı. Yani dört yıl boyunca mezun vermeyecektir ama subay ihtiyacı ise, üniversitelerden karşılanacaktır. Yapılan düzenleme ile 30 Ağustos itibarıyla askeri okullardan mezun olacak öğrencilerin subay ve astsubaylığa yerleştirmeleri yapılmayacaktır. Bu durumdaki öğrencilere üniversite sınavının yapıldığı tarihte aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak, durumlarına uygun fakülte ve yüksekokullarca diploma verilecektir. Askeri okullara giriş şartı lise ve dengi olarak değiştirilerek, imam hatip okulu mezunlarının girmesinin yolu açıldı. Zorunlu askerlik süresinin kısaltılması için düğmeye basıldı.
29 Temmuz 2016 tarihinde Başbakan Binali Yıldırım’ın açıklamaları şöyledir: “15 Temmuz darbe girişiminin planlama merkezi olan Akıncı Hava Üssü kapatılacaktır. Ayrıca Ankara ve İstanbul’da tankların ve helikopterlerin harekete geçtiği bütün kışlalar da kapatılacak ve orada insanların piknik yaptığı güzel mekanlar olacak.” Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, 2000-2014 arasında askeri lise giriş sınavlarının sorularının çalındığı kanaatinde olduklarını ifade etti.
Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde kurmay subay yetiştirmek ve lisansüstü eğitim vermek amacıyla, Milli Savunma Üniversitesi adıyla, yeni bir üniversite kuruldu. Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) ve asker hastaneleri de Sağlık Bakanlığı’na bağlandı. Bu arada kışla önlerinden çekilmeyen iş kamyonları ve dozerler, tanklara karşı etkili olamasa da ordunun küçük düşürülmesine fazlasıyla yetmektedir. Bu müdahaleler, ordu ile halkı karşı karşıya getirmek için planlanmaktadır.
Yukarıda sıralanan OHAL ile alınan bu kararların hiçbiri mevcut hali ile 15 Temmuz darbe girişiminin ‘hazırlayıcı’ ve ‘destekleyici’ unsuru ve etkeni olmamıştır. Ve bu kararlar TSK içinde dinci, tarikatçı, ihanetçi yapılanmayı önleyici, ulusalcı ve vatansever askeri personel yetiştirmeyi amaçlayan kararlar değildir. Bu kararların yakın gelecekte doğuracağı sonuçlar yeni bir Mondros Mütarekesi’dir, yeni bir Sevr Antlaşması’dır. Kısaca OHAL ile alınan bu kararlar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tasfiyesidir ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yapılanlar Türk Ordusunu yok edecektir. Emperyalizm, yıllardır yapamadığını 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte kolaylıkla başarmaktadır. Halk demokrasiyi korumak aldatmacasıyla kandırılmıştır ve yapılmak istenenleri algılayamamaktadır.
Askeri Liseleri, Fethullahçılar ele geçirdi bahanesiyle kapatırsanız, bu mantıktan yola çıkarak tüm devlet kurumlarını, bakanlıkları, üniversiteleri, siyasi partileri ve hatta TBMM’yi de kapatmak gerekir. Ülkedeki her kuruluşa dışarıdan sızma olabilir; önemli olan bu sızmalara önlem almak ve sistemin aksayan yönlerini düzeltmektir. Eğer gelenek yok edilirse, Türkiye’nin askerlik tarihi, askerlik arşivi, askeri kimliği, asker ocağı ve geçmişi de ortadan kaldırılmış olur.
2002 yılından beri kol kola birlikte yürüyenlerden ve “ne istediler de vermedik” diyenlerden hesap sorulmayacak mı? Yıllarca gericilerin, Fethullahçıların Harp Okulları’na yerleştirilmesine aracılık edenlerin, destek olanların, Yüksek Askeri Şura’da gericilerin, Fethullahçıların temizlenmesi kararlarına ‘şerh’ koyanların, Türk Milleti’ne ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı en büyük toplu ihanet suçunu işleyerek, Türk Ordusu’na kumpas kuranların bu konuda hiçbir sorumlulukları yok mu? Başta muhalefet olmak üzere hiç kimse siyasi iktidarın istifa etmesi gerektiğini gündeme getirmiyor. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir hızla yıkılmaya doğru sürüklenirken, terör yine can almaya devam ederken, iç savaş senaryoları da gündemde yerini almaktadır. Türk ordusu emperyalizmin isteğiyle etkisizleştirilirken, hiç kimseden ses çıkmıyor, demokrasi böyle mi korunacak?
İlk Kurşun Gazetesi, 1 Ağustos 2016.