AFİTAP
Hüseyin MÜMTAZ
Şarkının klibini izlerken kimse o simsiyah saçların “yüksek dalgasına” kapılıp sözlerdeki asıl “derinliği” atlamasın;
“Haybeden kaybettik
Heybeden çıkar sandık
Hatıradan mütevellit
Kaldıramadık bu hesabı”
Kimse de kıvırmaya kalkmasın;
Cepteki “In God we trust” yazan dolarlarla İncirlik Üssü’nde Amerikalılardan sığınma istemek “Chuwall’a bayılmıştım, bir daha geçirsene” demektir; Afganistan’daki Türk Gücü’nde görevliyken Dubai’ye kaçmak “Sait Molla”laşmaktır; Sikorsky S-70 helikopterle Yunanistan’ın Alexandroupoli kasabasına inmek Çerkez Ethem’in (Meğer “Yorgi Ethem” de deniyormuş. Şaduman Halıcı. E Yayınları) “Yüzüncü Yıl” anmasıdır.
Şehir efsanesiymişcesine sayfalar dolusu tefrika edilen “bülbül şakıması” itiraf/ifadelerin dehşet tünelinde kaybolmamalıdır bu üç olay.
Bu üç olay Türkiye’yi 100 yıl önceye götürmektir.
Peki, Türkiye’nin 1919-23’deki “fabrika ayarlarına” dönmesini gerçekten istiyor musunuz?
Kaldırabilecek misiniz?
Ama 1919’lara, 1912-13’den gelinmişti.
“19 Haziran 1913 sabahı Karadeniz gemisi, akşama doğru da Gülcemal vapuru Seman iskelesinden hareket ettiler. Ben de Gülcemal vapurundaydım. Batı Rumeli’de beş yüz yıllık Türk hâkimiyetine veda ettik. Güneş batarken Arnavutluk kıyıları da yavaş yavaş gözümüzün önünden siliniyordu. Atalarımızın asırlar boyu kanlarıyla suladığı, eski ve yeni şehitlerimizin gömüldüğü vatan parçasının terk edilmesi kalplerimizde giderilemeyecek acılar, hasretler meydana getiriyordu”. (“BATI RUMELİ’Yİ NASIL KAYBETTİK?” Fevzi Çakmak. Türkiye İş Bankası Kültür Yay. Mayıs 2011)
“Neden”ini yine Mareşal Fevzi Çakmak’dan dinleyelim;
“Avrupa, inancı sarsılmış milyonlarca Türk’ün, bir iki milyon Ermeni veya Rum tarafından yönetilmesinin mümkün olduğuna kanaat getirerek bizi imhaya karar vermişti.
Ordunun inancına dair size bir örnek vereyim: 1’inci Tümen 1912’de İstanbul’dan Arnavutluk’a geldiğinde, o vakte kadar görülmemiş bir disipline, düzene sahipti. … Bu düzenli tümen, iç siyasetle uğraşan birkaç subayın kışkırtmasıyla çürüdü, inancı bozuldu. Askerler subaylarını, subaylar komutanlarını dinlememeye başladı. O düzenli birlik rezil oldu, itibarını kaybetti. Ne yazık ki o zamanlarda ordumuzda İttihatçılık, Halâskârlık gibi bir takım siyasi ayrılıklar hüküm sürüyordu”. (a.g.e; S.17
“Avrupa”, bir asır sonra, şimdi ne düşünüyor acaba? 30 Temmuz 2016
Bir yanıt yazın