LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk
14 yıldır ülkeyi siz yönetiyorsunuz. Yetki de sizde güç de.
Suriye, Mısır, İsrail, Rusya ile ilişkilerin bu halde olması sizin politikanız sonucu.
Barış süreci de sizin kararınız, yeniden çatışmacı politikaya dönüş de.
Cemaat’le dost olan, onları devlette büyük bir güç haline getiren de siz, sonra dönüp onunla düşman olan da.
Eğitimde, ekonomide, medyada… Yani demem o ki ne istediyseniz yaptınız.
İktidarınızın ilk yıllarında bazı zorluklar vardı. O zorlukları aşmanızda her kesimden insan size destek oldu.
Fakat gücü tam ele geçirince kimseyi dinlemez oldunuz. Kimsenin herhangi bir konuda sizin herhangi bir politikanızı değiştirmeye gücü yetmedi.
Zaten bütün güç sizde olduğu için bir desteğe de ihtiyacınız yoktu.
Eleştirileri, uyarıları görmezden geldiniz. Sadece görmezden gelmekle kalmayıp eleştirenleri düşman ilan ettiniz.
Muhaliflerin “Öyle yapmayın, o uyguladığınız politika yanlış” dediği ne varsa uyguladınız ve hüsranla bitti.
Söyleyin, Allah aşkına hangi işi daha iyi yapacaktınız da ‘ülke düşmanı bu kesimler’ sizin elinizi tuttu, size engel çıkardı? Hangi konuda kendi istediğiniz politikayı uygulayamadınız?
Buna rağmen sırf “Öyle yapmayın” diyenleri düşman ilan ettiniz. Yetmedi, hakaret ettiniz, iftira attınız, aşağıladınız, ekmeğinden ettiniz.
Toplumu ‘biz ve onlar’ diye ayırdınız. İnsanların kıymet verdiği, önemsediği değerlere saygı duymadınız. Kimsenin görüşüne, fikrine, önerisine zerre kadar kıymet vermediniz.
Ve bütün bunların sonunda dünyayla ilişkiler zedelendi. Bütün dünyanın parmakla gösterdiği ekonomi zayıfladı. İç barış yara aldı. Toplumun yarısıyla kavgalı hale geldiniz.
Bu kargaşayı, zayıflığı fırsat gören kimi akılsızlar alçakça bir darbeye yeltendi. Size karşı yapılmış görünse de esasında ülkemize yapılmış bir saldırıydı bu.
Yıllarca düşman ilan ettiğiniz, ekmeğiyle oynadığınız, hakaret ettiğiniz, aşağıladığınız muhalif kesim geçmişi problem etmeden bu saldırının karşısında durdu. Her alanda açıkça sizin yanınızda yer aldılar. “Bu, ülkemize yapılmış bir saldırı, şimdi hepimizin birlik olma zamanı” diyerek ülkeye yapılan bu alçak saldırıya karşı yekvücut oldular.
Evet, kimileri ilk dakikalarda bu darbenin bir kurgu olduğunu söyledi. Böyle düşünmeleri saçma, çocukça. Fakat böyle düşünmekte pek de haksız sayılmazlar. Çünkü gücünüzü artırmak için o kadar çok yalan söylediniz, o kadar çok hileye başvurdunuz ki insanların aklına böyle şeyler gelmesi normal hale geldi.
Buna rağmen yine de kimse bu canice planlanmış darbeye destek vermedi. “Şimdi siyasi kavga zamanı değil, birlik olalım, bu felaketi atlatalım” diyor insanlar.
Fakat siz hâlâ başka bir havadasınız.
Hukuku bütünüyle hiçe sayıyorsunuz. Yıllarca Cemaat’i eleştirmiş, darbeye açıkça karşı duran haber sitelerini kapatıyorsunuz. Baskıcı politikalara devam ediyorsunuz. Bu alçak saldırıyı ideolojik ve siyasi bir kazanıma dönüştürme derdindesiniz.
Ülke yıkılıyor, siz ideolojik kazanım peşindesiniz.
İdeolojik olarak kazandınız, kazandınız sonra? Nereye varacaksınız bu kazançla?
İslam cumhuriyeti mi ilan edeceksiniz?
Diyelim ettiniz. Ne olacak? Dinle devleti birleştirdiğinizde nereye varacaksınız? Dinle devleti birleştirip de sanatta, bilimde, teknolojide, ahlakta herhangi bir konuda varlık gösterebilmiş, mesafe kat edebilmiş tek bir ülke var mı?
Demokrasi olmazsa, özgürlükler olmazsa, sağlıklı işleyen hukuk sistemi olmazsa bu ülke ayakta kalamayacak, bunu göremiyor musunuz?
Ülke bir saldırı altında. Kardeş kardeşe silah çekmiş, yüzlerce insanımızı kaybetmişiz. Meclis bombalanmış, Emniyet bombalanmış. Devlet ağır bir yara almış. Siz kalkmış, “Taksim’e Topçu Kışlası yapacağız, kimse engelleyemez” diyerek yeniden toplumu ayrıştırıyorsunuz.
Derdiniz iç savaş çıkarmak mı? Ne elde edeceksiniz bununla?
Bütün gücü ele geçirmişsiniz. Kimse size “Gözünün üstünde kaşın var” diyemiyor. Bütün kurumları istediğiniz gibi dizayn ediyorsunuz.
Buna rağmen yetmiyor. Ağzınızdan tatlı bir söz çıkmıyor. Toplumu birleştirecek, bütünleştirecek bir dil kullanmıyorsunuz. Sıcak bir cümleniz yok. Bu alçakça saldırıya karşı çıkmış insanlara bir kadirşinaslık gösteremiyorsunuz.
Sorumluluk makamında olan siz. Fakat o kadar sorumsuz, o kadar düşüncesiz davranıyorsunuz ki ne yapacağımızı şaşırıyoruz.
Ülkeyi yönetenler olarak siz bizi sakin olmaya, birliğe, bütünlüğe çağıracağınıza biz sizi sorumlu davranmaya, dikkatli olmaya çağırıyoruz.
Olacak şey mi bu Allah aşkına? Nedir derdiniz gerçekten? Ne istiyorsunuz bu ülkeden? Ülkemize bir saldırı varken hâlâ niye içeride ayrıştırıcı bir dil kullanıyorsunuz? ‘Dış düşmanlar’ ülkemizi yok etmek istiyorlarsa niye içeride bir bütün olmamızı engelliyorsunuz? Niye onların ekmeğine yağ sürüyorsunuz?
Bırakın da bu saldırıya karşı birlik olalım. Bütün olalım. El ele verelim de bu felaketin üstesinden gelelim.
Başbakan Binali Yıldırım’ın birleştirici, bütünleştirici konuşmalarını, bu felaketi atlatmak için nasıl çırpındığını hepimiz görüyoruz. Fakat “Asarız”, “Keseriz”, “Yıkarız”, “Gerekirse Topçu Kışlası’nı da yaparız” diyerek onun çabalarını bile boşa çıkarıyorsunuz.
Hakikaten anlaşılır gibi değil.
Diğer taraftan uyguladığınız politikalarla siyasi kazanımı insanlığının önüne koyan bir güruh yarattınız.
Sabah akşam sosyal medyada önüne gelene tehditler savuruyor. “Öyle yapmayın, şöyle yapın” diyen herkese, “Kes lan sıra sana da gelecek” gibi ipe sapa gelmez tehditler savuruyorlar.
Ne yapacaksınız? Hepimizi öldürecek misiniz? Ya da toplama kampına mı götüreceksiniz?
Hakikaten bu dille, bu üslupla, bu yaklaşımla nereye varacaksınız?
Önüne gelene tehdit savuran bu vicdansızlara Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in bir sözüyle cevap vereyim: “Eğer katil olmak ile kurban olmak arasında bir tercihe zorlansaydık kuşkusuz kurban olmayı tercih ederdik.”
Biz katil olmayı reddettik. Kurban olma pahasına hem de.
Peki ya siz?
Yazıları posta kutunda oku