Türkiye’de konjonktür çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Ama, Federal Alman Meclisi’nin (Bundestag) 2 Haziran 2016 tarihinde aldığı “Ermeni Soykırımını Tanıma” kararına tepkimizin devam ettiğini de unutmayalım.
Almanya’nın iktidarda bulunan CDU (Hıristiyan Demokrat Partisi) ve SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) partileri ile Yeşiller Partisi’nin Meclise sunduğu ve kabul edilen ortak önergesinin başlığı şöyle idi: “Erinnerung und Gedenken an den Völkermord an den Armeniern und anderen christlichen Minderheiten vor 101 Jahren” (Ermenilere ve diğer Hıristiyan azınlıklara karşı 101 yıl önce yapılan soykırımı anma ve saygı: bundestag.de) Die Linke Partei (Sol Parti) de sözde Ermeni soykırımında Almanya’nın da sorumlu olduğunun vurgulanmasını istemişti. (Drucksachen/Bundestag 18/4335, 18/7909)
Büyükelçimizi geri çekerek bir tepki verdik ama Alman Meclisi’nin yetkisi olmadığı halde soykırım kararı alarak AİHM kararlarını yok saymasını Almanya’ya hatırlatmayı sanırım unuttuk. Çünkü, AİHM kararına Almanya dahil Avrupa Konseyi üyesi bütün devletler uymak zorundadır.
AİHM 2. Dairesi’nin 13 Aralık 2014 günü açıkladığı ve AİHM Büyük Daire’nin 15 Ekim 2015 günü onayladığı Perinçek-İsviçre Davası kararlarına göre soykırım, BM 1948 Sözleşmesine göre bir suç tanımıdır. Soykırım suçunun varlığına, ancak eylemin yapıldığı ülkenin yetkili ceza mahkemesi ya da yetkili Uluslararası Ceza Mahkemesi (Lahey Adalet Divanı) karar verebilir.
Oysa soykırım suçu yoktur, çünkü böyle bir suçun işlendiğine ilişkin yetkili mahkeme kararı bulunmamaktadır. Alman Meclisi, 1915 tehcirinde soykırım suçu işlendiği konusunda yetkili değildir. Alman mahkemeleri dahil Almanya’nın hiçbir yasama, yürütme ve yargı kurumu 1915 tehciri konusunda soykırım yapıldığına ilişkin karar veremez.
1915 tehciri ile ilgili yetkili ceza mahkemeleri, Türkiye’nin yetkili ceza mahkemesi ve Lahey Adalet Divanı’dır. Parlamentolar, bir eylemin soykırım suçunu oluşturduğu konusunda karar alamazlar. Ayrıca 1915 tehcirinde soykırım suçu işlendiğine ilişkin yetkili mahkeme kararı olmadığı için sözde Ermeni soykırımından da söz etmek hukuk dışıdır.
AİHM 2. Dairesi’nin ve AİHM Büyük Daire’nin Perinçek-İsviçre Davası kararlarına göre 1915 olayları Holacaust’tan (Yahudi soykırımı) farklıdır. AİHM Perinçek-İsviçre Davası kararları 1915 tehcirinde işlenen eylemlerin soykırım olmadığını tespit etmiştir.
1915 olayları hakkında soykırım suçunun işlendiğine hükmedilemez. Çünkü o tarihte 1948 BM Sözleşmesi yoktu, dolayısıyla soykırım diye bir suç ta yoktu. Ayrıca, Lahey Adalet Divanı kararına göre zorla göç ettirme (tehcir) tek başına soykırım suçunun işlendiği anlamına gelmez (Sırbistan-Hırvatistan Kararı, 3 Şubat 2015).
Aslında “soykırım konusunu tarihçilere bırakalım” görüşü de doğru değildir. Çünkü tarihçiler “soykırım vardır ya da yoktur” diye karar alamazlar. Fakat 1915 tehcirinin nedenlerini ve o günkü şartları araştırabilirler. Tarihçilerin de mahkeme yetkisini gasp etme hakları bulunmamaktadır. 1915 tehcirini o tarihte müttefikimiz olan Almanya’ya atmak da doğru değildir.
Demokratik Ülkelerde İktidarlar Seçimle Gelir ve Seçimle Gider
Türkiye Avrupa Birliği’ne aday bir ülkedir.
Hiçbir AB adayı ülkede mevcut iktidar darbe yapılarak iktidardan uzaklaştırılamaz. Eğer aday bir ülkede askeri darbe olursa, ilişkiler hemen dondurulur . Bunu tipik örneği komşumuz Yunanistan’dır. Yunanistan’da 1967 yılında askeri cunta (Albaylar Cuntası) iktidara gelince, AB ile ilişkileri Türkiye’nin 20 Temmuz 1974 Kıbrıs çıkarmasına kadar kopmuştur.
Askeri cunta Türkiye’ye müdahale edemeyince 23 Temmuz 1974 tarihinde iktidardan uzaklaşmak zorunda kalmış, bunun üzerine Yunanistan demokrasinin beşiği bir ülke olarak tanımlanarak çok hızlı bir şekilde AB üyesi olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti askeri darbelerden çok çekmiştir.
Türkiye AB ilişkileri hem 27 Mayıs 1960 ve hem de 12 Eylül 1980 darbeleri sonrasında demokrasi rafa kaldırıldığı için uzun süre buzdolabında kalmış, AB üyelik hedefinden uzaklaşılmış ve demokrasinin yeniden işlemesi yıllar almıştır.
Bu vesileyle bir anımı da paylaşmak isterim.
26 Mayıs 1960 tarihinde Eskişehir Vilayet Meydanı’ında öğleden sonra Demokrat Parti’nin mitingi vardı. Bu mitingi Vilayet Meydanı’ndan zamanın küçük valisi olarak isimlendirilen Süleyman Bey’in odasından izledim.
Bir konu dikkatimi çekti: Meydan’ın benim sol tarafımda yer alan askerler başbakan Adnan Menderes’i alkışlamamışlardı. Ben o zaman 12 yaşında idim. Eve gidince rahmetli anneme durumu anlattım. O da buna bir anlam verememişti.
Ertesi gün sabaha karşı 27 Mayıs 1960 askeri darbesi gerçekleşmiştir.
Bir yanıt yazın