Ergenekon ve Balyoz Kumpaslarından Sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Yönelik Yeni Psikolojik Savaş Dönemi
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik 2006’dan itibaren başlatılan asimetrik psikolojik savaşla “”askeri vesayeti kırıyoruz, darbeleri önlüyoruz” diyenler, TSK komuta kademesini ve emir komuta zincirini o dönem büyük zaafa uğratmışlardı.
O dönemde boşalan komuta kademesine yerleşenler, şimdiki süreçte ABD’nin tezgahı ve politik iktidarın kontrolünde, terörle mücadelede ivme kazanmış, 2015 Temmuz’undan itibaren psikolojik üstünlüğü büyük oranda ele geçirmiş Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yeni bir darbe vurdular.
Yani olay, Türk Ordu yapısı içerisindeki belli bir “kanat”tan, ordunun geneline yönelik bir psikolojik savaşa doğru yol almaya başladı.
Tutuklamaların bir kısmı gerçekten içerideki Amerikancı odağa yönelik yapılsa da Doğu ve Güneydoğu’daki nokta operasyonların, terörle mücadelede başarı kazanmış, 2015’ten itibaren kesintisiz bir şekilde terörle mücadele sürdüren general ve subaylara yönelmesi yukarıdaki tespitimizin “sağlama”sı niteliğindedir.
TSK’ya yönelik Ergenekon ve Balyoz benzeri kumpaslar “Hükümeti yıkmaya yönelik darbe girişimi”, “Terör örgütü kurmak”gibi gerekçelerle yürütülüyordu.
Şimdiki yürütülen operasyonların gerekçesi farklı olmakla birlikte, mahiyeti kısa zamanda, öncekilere benzer bir durum almaya başladı.
Ancak bu kez durumu farklı kılan bir olgu daha var : Türk Ordusu, “Fethullahçı – Darbeci” söylemi ile daha önceden belli odaklar tarafından hazırlandığı belli olan bir kısım “halka” linç ettirilerek bu operasyon gerçekleştiriliyor.
Türk Ordusuna karşı yürütülen bu operasyona karşı çıkanlara yönelik suçlama, orduya sahip çıkılmasının önünde en büyük engeli teşkil ediyor.
Toplumda ” Fethullah’a direnen iktidar odağı” ile ” İktidara karşı olan Fethullahçılar” şeklindeki dayatmacı seçenek ve bu yönde yaratılan algı, TSK’ya sahip çıkanların önündeki en büyük engel olacak.
Bu da bize sistemin dayattığı zorunlu seçeneklerden birini tercih etmek zorunluluğunu kabul edenlerin, bizi içine düşürmüş olduğu durum.
Biz, Batı’nın bize sunduğu dayatmacı seçeneklerden hiçbirini kabul etmiyoruz.
Başkanlık Sisteminin koşullarının olgunlaştırılmaya çalışıldığı, Ulus Devlet / Üniter Devlet yapısının dağıtılmak istendiği, “darbeye karşı çıkmak” adına, bölücü terör örgütünün yeniden “meşru” zemine oturtulmaya çalışılacağını unutmadan karar vereceğiz.
“İçeriden ve Dışarıdan” gelebilecek her türden yabancı müdahaleye karşı, Atatürk’ün bağımsız – milli öğretisi olan Müdafaa- i Hukuk’u sonuna kadar savunmaya ve İstiklali Tam Türkiye hedefini merkeze alarak Milli Devleti savunacağız.
Mili Devleti savunurken, devlet teşkilatının kurumlarını koruyarak ve Atatürk’ün 1.Milli Meclis’ini de yeniden kendi köklerinden dirilterek bunu yapacağız.
Mithat Akar
Bir yanıt yazın