Türkiye; Recep Tayyip Erdoğan’a hem içte hem dışta duyulan derin nefret, akıllara zarar yolsuzlukları, patlayan bombalar, Güneydoğu’da hiç bitmeyen savaş, köşe başlarında başıboş dolaşan İslamcı terör örgütü mensupları, her yerde Suriyeli sığınmacılar, Kafkasya ve Orta Asya göçmenleri, her türden savaş ve darbe senaryoları ve yeni çıkış arayışları,
Buna mukabil Erdoğan’ın mütemadiyen yükselen paranoyasının ürettiği iç savaş dahil türlü felaket senaryosuyla kuşatılmış bulunuyor.
Bu gerici ve karanlık çağda,Türkiye’nin kuşatılmasında her tür komplo siyasetin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Kimse bir diğerine önşartsız güvenmiyor…
*
Efendim, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan B.Yıldırım ve yakın çevrelerine ilişkin dolaşımdaki haberler,
Hakan Fidan’ın ABD ile pazarlığı bitirdiği ve elindeki dosyaları çoktan teslim ettiğine ilişkin söylentiler,
Genelkurmay Başkanı Org. Akar’ın Fethullahçıların ajanı olduğu ve darbe için fırsat kolladığı,
AKP içindeki operasyondan sonra oluşturulan kabinede dahi Erdoğan’ın kuyusunu kazan bakanların bulunduğu gibi bilgiler;
Buna karşın Erdoğan’ın kitlelerden daha çok komplolara karşı önlem alması,
Bu badirelerden kurtulmak düşüncesiyle kendisi için kurduğu bir güvenlik teşkilatının başrolde olduğu iç savaş senaryolarının üretildiği,
Bu kuşatılmışlıkta kitlelerin sokağa çıkamayışı ve siyasetlerinin belirsizleşmesi,
Siyasetin dar bir alana sıkışmasıyla her türlü senaryo için hazırlık yapıldığı ihtimal dahilinde olan bir süreç yaşanıyor…
*
Erdoğan; bir taraftan ABD’nin bir dönem Pakistan’a verdiği rolü Türkiye’ye uyguluyor.
İktidarı boyunca İsrail karşıtı direniş hattının ön cephesinin düşürülmesi, İsrail’in güvenliğinin sağlanması, enerji koridorlarının kontrolü, bölgede ABD’nin siyasi hegemonyası ve İsrail’in itikadi hedefleri doğrultusunda özellikle Suriye odağından genişleyen stratejilerin uygulanmasında Türkiye’yi kullanmıştır.
Şimdi,Türkiye’de tıpkı Pakistan gibi mezhebi hassasiyetleri kullanarak;
İktidarı sırasında Talibanların, Afganistan’ın güneydoğusu ve Pakistan’ın kuzeydoğusunda Peştun’da oluşturduğu Veziristan gibi devasa bir istikrarsız bölgeyi,
Çoğu Amerikan pasaportlu Çeçen, Gürcü, Suudi, Mısırlı, Sincan Özerk Bölgeli,Türk ve Avrupa’nın hemen her ülkesinden İŞİD mensubu teröristlerin Hatay, Gaziantep ve Şanlıurfa’yı içine alan bölgede yeni bir Veziristan kurmalarına göz yumuyor.
*
Erdoğan bir taraftan da ziyadesiyle kendi iktidarı sırasında devletin ulus bağlantısından koparılan,
Merkeziyetçi yönetime karşı çıkan HDP çatısı altında tüm kitle örgütlerinde ve yerel yönetimlerden en ücradaki evlerde kadar örgütlenen,
Seçimle işbaşına gelinmiş Diyarbakır, Mardin, Van gibi büyükşehirlerde etnik, kültürel faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Özerklik inşasında bulunan milyonlarca Kürt vatandaşı terörle mücadele adına yaşadıkları köyleri, beldeleri ya da kentleri başlarına yıkarak ıslaha yönelmiştir.
*
Esasen bu noktada, Fransa’nın Türkiye’de terörü sınırlandırmak ve Suriye’de Kürdistan kurulması için hazırladığı bir program işletiliyor.
Paris ve Ankara, Türkiye’deki PKK’nın Kürtlerini Suriye’ye sürmek üzere yeni bir Devlet kurmak konusunda anlaşmıştır…
Nitekim Suriye’de siyasi çözümsüzlük sürer ve toprakların bölünmüşlüğü kalıcı hale gelirken,Suriye’de bir Kürdistan kurup buraya Türkiye’deki Kürtleri sürmek stratejisi çalıştırılıyor.
Fransa, geçmişte bulunduğu bu bölgeyi şimdi kendi geleceği için öngörürken,Erdoğan’a bağlı Türk Ordusu ve Polis güçleri PKK’lı Kürtlere karşı yoğun operasyonlar yürütüyor.
Türkiye’deki Kürtler kıskaca alınıyor, birçok köy yok edilmiş, birçok köyde yaşayan insanlar bulundukları yerleri terk etmeye zorlanmıştır.
Kürtler ve Suriye tarafında yaşayan Özgür Suriye Ordusu’nu oluşturan Sünni Araplar takas ediliyor.
Türkiye’de Kürtlerin boşaltığı yerleşimler, zaten çoğu “Sığınmacı Kamplarında” yaşayan ve Suriyeli cihatçılardan yana olduğunu düşünülen Suriyeli Sünni Arap sığınmacılara vatandaşlık garantisiyle armağan ediliyor.
Suriye’de birçok Türk köyüne de Kürtler yerleştiriliyor.
*
Diğer taraftan yeni bir iskân ve istihdam politikası geliştirmek öngörüsüyle,
Adige adı altında toplanan ve Türkiye’nin her yerinde 650 kasaba,köy ve mezrada yaşayan, nufusu 2.5-3 milyon olduğu düşünülen Çerkes,Çeçen,Sabsuğlar,Ubıhlar, Kabartaylar,Abhazlar, Kemguey,Bjeduğ, Besleneyler,
Dağıstanlılardan Avarlar,Ma’urular,Dargilerin ve Kürtleşmiş Oset gruplarının,
Şimdi Ahıska Türklerinin de bu politika çerçevesinde yeni yerleşimlere tabi tutulacağı söyleniyor.
*
Türkiye demografisi, etnik temizlik ve mezhepsel politikalarla kırılıyor.
1925 Şubat’ındaki Şeyh Sait İsyanı’ndan bir süre sonra Eylül’de uygulanan “Şark Islahat Plânı” yaklaşık 100 yıl sonra güncelleniyor…
*
Ancak şu nüansa dikkat etmek gerekiyor.
*
1877-1878 Osmanlı Rus-Savaşı ve I.Dünya Savaşı’nda kısmen yaşanan Rus işgali Kürtlerin Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtılmasına zemin hazırlamış,
I. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesi sonrasında doğu vilayetlerinin Fransız ve İngiliz işgali altına girmesi ve bölgede yaşayan Kürtlere müstakil bir devlet vaat etmeleri, bazı aşiretlerin bu uğurda mücadeleye girmelerini teşvik etmişti.
1921’te Doğu’daki Koçgiri İsyanı, Millî Mücadele’yi (1919-1923) yürüten kadroların bu sorunla ilk ciddi münasebeti oldu.
Mustafa Kemal Paşa, 16 Ocak 1923 tarihinde İzmit’te yaptığı basın toplantısında,
“Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur. Bu iki unsur, bütün menfaatlerini ve kaderlerini birleştirmişlerdir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir şeydir.Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olmaz” açıklaması doğrultusunda;
1925 Şubat’ında Şeyh Sait ayaklanması ile birlikte bölgede olağanüstü hal uygulaması başlatıldı ve Eylül’de “Şark Islahat Plânı”, 1934’te “Mecburi İskân Kanunu” uygulanmaya başlandı.
*
Özellikle Mecburi İskân Kanunu 11-A ve 13/3 maddeleri;
“Madde 11-A: Anadili Türkçe olmayanlardan toplu olmak üzere yeniden köy ve mahalle, işçi ve sanatçı kümesi kurulması veya bu gibi kimselerin bir köyü, bir mahalleyi, bir işi veya bir sanatı kendi soydaşlarına inhisar ettirmeleri yasaktır.
Madde 13/3: Türk ırkından olmayanların serpiştirme suretiyle köylere ve ayrı mahalle veya küme teşkil edemeyecek şekilde kasaba veya şehirlere iskânları mecburidir” biçimindeydi.
Bu ifadeler “bugünün şartlarında” açıkça Kürtlerin, büyük nüfus içinde dağıtılarak asimile edilmeleri için etnik temizliğe uğratılmayı amaçlayan hükümler olarak tanımlanıyor ki; Uluslararası Soykırım Hukuku kapsamındadır.
*
Bu çerçevede partisinin grup toplantısında HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Şırnak’ta sağlam kalan binaların da yıkıldığını söylüyor.
“Erdoğan iktidarı kaybetme riski gördüğünde İzmir’i ve İstanbul’u ateşe verir. Ama alay ettiğin millet sarayını başına yıkar da neye uğradığına şaşırırsın”diyor.
Allah için hiçbir karizması, rasyonel bir düşüncesi ve ağırlığı olmayan YCHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu ise Suriyelilere verilecek vatandaşlık için referandum yapılmasını istiyor.
“Yahu, neden”diye sorulduğunda ise Erdoğan’ın siber gücünü unutmuş gibidir, partisinin yüzde 15-20’lik oy potansiyeli üzerinden “Referanduma cesaret edemezler” diye irrasyonel bir tutum gösteriyor.
Sevsinler onu ama her daim gözümüze soktuğu o parmakları yok mu, ciddi ciddi babalanma modlarına giriyor!
*
Hey Allah’ım!
Türkiye’nin Kürtlere etnik temizlikten ve cihatçı dostlar oldukları düşünülen çoğu “Sığınmacı Kamplarında” yaşayan Suriyeli Sünni Araplara vatandaşlık vermekten uzak durması gerekiyor.
Recep Tayyip Erdoğan çok kötü bir miras bırakıyor…
15.7.2016
Bir yanıt yazın