ŞU BİZİM BORİS…
Dede-torun : Boris Johnson ve Ali Kemal
İngiltere BREXİT’in yarattığı sarsıntıyla hükümet değiştirmek zorunda kaldı. Oradaki siyasetçiler bizdekiler kadar kıvrak zekâya sahip olmadıkları için dediğim deik, çaldığım düdükçü olamıyorlar. BREXIT, BREXİT’e karşı olan ama halk oylamasında onunla aynı görüşü paylaşmayan çoğunluğa madem öyle istediniz deyip koltuğunu korumayı aklından geçirmeyen David Cameron’u siyaset sahnesinden silmiş oldu.
Doğal olarak yeni İngiliz hükümeti BREXIT iradesine uygun biçimde şekillendi. BREXITçiler işbaşına geldi.
Onlardan birisi yeni Dışişleri Bakanı BORİS JOHNSON!
Bizden birisidir.
Milli Mücadele’ye karşıt olmakla kalmayıp ona saldırmakta sakınca görmeyen gazeteci Ali Kemal’in torunudur. Milli Mücadele başarıya ulaşınca yaşamı trajik bir biçimde sonlanmıştır. Bugünün değerleriyle yargılandığında dehşet verici bir son olduğu kuşkusuzdur. Olayı bir de Anadolu’da boynunda idam fermanıyla dolaşan Mustafa Kemal açısından irdelemekte yarar var demekle yetiniyorum!
Boris Johnson’a dönelim!
Hiç kimse babasının, dedesinin ya da kan bağı içinde olduğu bir başkasının günahlarından sorumlu tutulamaz!
Ali Kemal linç edilmiş olsa da; Cumhuriyet onun oğlu Zeki Kuneralp ve torunu Selim Kuneralp’i TC Büyükelçisi yapma bilgeliğini göstermekten geri durmamıştır.
Oğul Zeki Kuneralp’in eşi Necla Kuneralp’in 1978’de Madrid’de ASALA saldırısıyla öldürülmesi de bir başka ilginç bilgidir…
BREXITçi Boris Johnson İngiltere Dışişleri Bakanı olunca dedesi Ali Kemal üzerine yazılmış bir kitaba ve o kitabı okuduktan sonra yazdıklarıma değinmek istedim.
2009 yılında yazılmış o yazıyı noktasına, virgülüne dokunmadan paylaşıyorum. Bugün olsa o yazıyı yine yazabilirdim. Ancak, sözcükler ve tümceler bire bir aynı olur muydu? Bunu gerçekten bilemiyorum!
ALİ KEMAL*
İlk kez “Tanıdığım Nazım Hikmet” kitabıyla okuduğum Orhan Karaveli’nin son yapıtı olan “Ali Kemal”i kitapçıda görür görmez edindim. Düşündüm ki; tanıdığım Orhan Karaveli öncekilerde olduğu gibi bu kez de araştırmış, sorgulamış ve kitaplaştırmıştır.
En kötü olasılıkla tarihin o dilimine ilişkin son derece ilginç bilgiler edinilirdi bu kitap okunarak.
Bir de, yazgının cilvesi midir bilinmez; içinde bulunduğumuz süreç “Ali Kemal” adıyla özdeşleşen “hıyanet” konusunda ne yazık ki; çok daha verimlidir artık!
“Yüz ellilikler” olarak da bilinen ve ulusal kurtuluş savaşı sürecindeki olumsuz yaklaşımları ile tanınan toplulukta hemen her kesimden birileri vardır.Bu listedeki gazeteciler farklı bir yere konmalıdır. Her nedense, bu gazetecilere “Ali Kemal” dışında başka adlar eklenmesi konusunda öteden beri güçlükler içindeyizdir.
Oysa, bir Refii Cevat Ulunay ve Refik Halit Karay da Ali Kemal’den geri kalır kişilikler değildirler kalemlerinden zehir akıtma konusunda. Üstelik, adı anılan kişiler sonraki süreçte aklanmasalar da normal yurttaşlar gibi aramızda olabilmişlerdir. Her fırsatta dile getirilip abartıldığı gibi Cumhuriyet tüm güçlüklere ve olumsuz koşullara karşın “adaletsiz” olmayı aklından bile geçirmemiştir. Hatta, “Ali Kemal”in yazarı Orhan Karaveli Refii Cevat ile aynı gazetede (Milliyet) eşzamanlı olarak yazmıştır da.
Bu hak neden Ali Kemal’den esirgenmiştir? İlginçtir; bu esirgeme o dönemin önder kadrolarından kaynaklanmamıştır. Kendi başına davranan ve otoritenin buyrukları dışına çıkan sakallı Nurettin Paşa’dır asıl etken. İzmir Metropoliti Hrisosotmos’a yaptığını Ali Kemal’e de yapmakta sakınca görmemiştir.
Ali Kemal’in hukuksuz bir şekilde ve oldu bittiyle linç edilmiş olması tıpkı kaleminden akan zehirin hoş görülemeyeceği gibi kabul edilmez bir durum olmalı.
Yinelemek gerekirse, Ali Kemal’in ulusal kurtuluş savaşı sürecinde yazdıkları ve bu sürece karşı içinde bulunduğu yaklaşım kesinlikle hoş görülür gibi değildir.
Diğer yandan, Ali Kemal’in yaşamı irdelendiğinde anlaşılır ki; çağının koşulları göz önüne alındığında son derece birikimli ve entelektüel bir kimsedir! Hatası biraz da korkusundan kaynaklanmaktadır. Bugün ABD ne ise o gün İngiltere odur. İmparatorluğun hızlı yıkım ve erime sürecine tanıklık edenlerden kimileri elde kalanın korunmasının ancak İngiltere’ye boyun eğmekle olanaklı olduğunu düşünmektedirler.
Ali Kemal’i daha yakından tanımış olmak o dönemin tek haininin o olmadığı bilgisini de kazımış oluyor belleklere. Bu bakımdan bir tür günah keçisi konumundadır Ali Kemal. Yine o dönemde, yalnız İstanbul’da değil Anadolu’nun hemen her köşesinde işbirlikçi koro gür sesle çığırtkanlık yapmaktadır. Hatta, aralarında işgalcilerden aldıkları paralarla bu işi yapanlar da yok değildir.
Ali Kemal’i yakından tanımak bugünümüze de yansıyan fırsat sunmuş oluyor.
Ali Kemal’in birikimini yurtseverlik yönünde değil de, “yurtsevmezlik” yönünde kullanmış olması yaşamda bireye düşen rolün önemini de ortaya koymuş oluyor. Üstlenilen rol o denli kötü ve olumsuzdur ki; olmayabilecek bir kimse hain ve işbirlikçi sıfatları ile özdeşleşebiliyor.
Bugün de başta medya olmak üzere her kesimden sayısız insanın ve kurumun o günleri andıran bir yaklaşım içinde olduğuna tanıklık ediyoruz.
Ali Kemal’i ve yaşadığı dönemdeki kimi kişileri tanımak bugünü doğru değerlendirmek bakımından da son derece önemli.
Ali Kemal’i doğru ve biraz daha ayrıntılı tanımanın günümüz“mütarekeci”leri ile artık “beşinci kol” olarak tanımlanması konusunda ikilem içinde olunmaması gereken her kesimden insanı daha iyi fark edebilme adına yararlı olacağına kuşku yoktur.
Bugünlerde, sınırlarımızda o sınırları tehdit edenler ve yeni haritalar peşinde koşanlar için davul, zurna eşliğinde coşkun gösteriler düzenlenmiyor mu?
Gözlerimizi günah keçilerinden ayırıp biraz da oralara bakmanın zamanı gelmemiş midir? Bu yapılanlara da bir ad koymak gerekmez mi?
“Ali Kemal”i bugün yaşananlarla birlikte değerlendirdiğimde üstlendiği olumsuz rolden kaynaklanan eylem ve söylemlerine yakınlık duymam söz konusu olmasa da, teröriste kırmızı halı ile karşılama yapanların yanında öfkemin biraz olsun yatıştığını söyleyebilirim.
Ceyhun BALCI, 20.10.2009
(*) Ali Kemal “Belki de bir günah keçisi…” Orhan Karaveli, Doğan Kitap, 2009.
Yazıları posta kutunda oku