06 Temmuz 2016 Çarşamba 00:00
Irak İçişleri Bakanı Muhammed Salim el-Gabban, Bağdat’ın merkezindeki Karrada semtinde meydana gelen ve 204 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırıdan sonra, devletin ülkedeki güvenlik ve istihbarat sisteminin başarısız olduğunu söyledi ve görevinden istifa etti.
Gabban, “Ordu güçlerini şehir içerisinde konuşlandırmak ve bu yerlerin güvenliğini İçişleri Bakanlığı’na teslim etmemek güvenlik sorunlarının devam edeceği anlamına gelir” dedi.
Türkiye’de ise Atatürk Havalimanı baskınından sonra kimse istifa etmedi. İçişleri Bakanı, konuyla ilgili yeterli bir açıklama yapmadı. Konuyla ilgili durum değerlendirmesini ise Dışişleri Bakanı yaptı! Onu da yabancı basına yaptı!
***
Mevlüt Çavuşoğlu, Fransa’nın Le Monde gazetesinin “İstanbul’da Atatürk Havalimanı’nda gerçekleştirilen saldırıyla DAEŞ’in Türkiye’ye savaş ilanı arasında bir bağ var. Stratejinizi değiştirecek misiniz?” sorusuna ”Bu yeni bir şey değil. DAEŞ, Türkiye’ye daha önce de saldırdı. Havalimanı saldırısı daha sofistike. Bir taktik değişikliği söz konusu olabilir ama bir strateji değişikliği değil. DAEŞ’le tüm imkânlarımızla savaşıyoruz. İncirlik’teki hava üssümüzü açarak, (Kürt) Peşmergeleri ve Iraklı yerel güçleri (Hristiyanlar, Yezidiler, Sünniler, Türkmenler) Irak’ın kuzeyinde eğiterek, DAEŞ karşıtı koalisyonda çok aktif bir tutum aldık. Uzun zamandan beri yabancı savaşçı akışını durdurduk. Yurda girişi yasaklılar listemizde 50 bin isim var, 3 binden fazla kişiyi geri gönderdik, bin civarında kişi de Türkiye’de tutuklu” diye cevap verdi.
“Uzun zamandan beri yabancı savaşçı akışını durdurduk” sözleri bir itiraf değil mi? Bu sözlerin içinde “başlangıçta savaşçı akınına yol verdik” kabulü yok mu?
Çavuşoğlu, ”Biz hâlâ Suriye halkının ve muhalefetin Esed’i kabul etmek istemediğini düşünüyoruz. Çünkü Esed 500 bin vatandaşını öldürmek için kimyasal silahlar ve varil bombaları kullandı. Rusya ve İran bu konuda farklı düşünüyorlar ama müzakere ediyoruz” dedi! Suriye’de 500 bin kişinin ölümüne, bu ülkeye savaşçı akınına yol vermek ve savaşçıları eğitmek sebep olmadı mı?
***
Çavuşoğlu, Menbiç anlaşmasıyla ilgili olarak da Amerika Birleşik Devletleri’nin sonuca bağlanan anlaşmaya uyduğunu ve hiçbir sorun olmadığını kaydetti. ”Menbiç’in geleceği konusunda nasıl bir anlaşmaya vardınız?” şeklindeki soruya ise Çavuşoğlu, ”Bu gizli bir askeri anlaşma, bunun hakkında konuşmak istemiyorum” cevabını verdi.
Oysa Cahit Armağan Dilek, üç hafta önce Türkiye’nin, halen IŞİD’in elinde olan 90 kilometrelik Cerablus bölgesinin PYD’ye bırakılmasına razı olduğunu IŞİD için Türkiye sınırında 15 kilometrelik bir şerit bırakılacağını yazmıştı.
Biz, “Buna kim razı oldu? 18 Mayıs’ta Obama, Tayyip Erdoğan’ı aradı ve operasyon öyle başladı. Üstelik operasyon, yeni Başbakan’ın görevlendirildiği gün başladı. O sırada Amerikalı askerler, Genelkurmay’daki görüşmelerini de tamamlamışlardı. Türk askerini Suriye’nin kuzeyindeki PKK devletine müdahale ettirmeyen siyasi irade kim?” diye sormuştuk.
Şimdi “gizli bir askeri anlaşma”dan söz ediliyor!
***
Bütün bunların üzerine Tayyip Erdoğan ve medyanın büyük kısmı, Suriyeli mültecilerin Türk vatandaşı yapılması projesini müjde gibi sundu! Erdoğan, bayram namazından çıkınca, bayrama terörle mücadele ile girme sıkıntısından bahsettikten sonra, “kutlu bir doğum”dan söz etti.
Terörle mücadele, “kutlu bir doğum”la sonuçlanacak ne demek? Başkanlık sistemine mi yol açacak? Rejim mi değiştirilecek?
Yeniçağ
Bir yanıt yazın