Dünya halkları ülkelerinin şirket ve finans aristokrasileri tarafından yağmalanmasının ötesinde sürekli savaş gerçekliği, öldürme ve denizaşırı ülkelerin yağmalanması amacıyla geniş kaynakların heba edilmesinin yarattığı toplumsal ve ekonomik gericilik eliyle bunalmış, çok sayıda insan “Ali Kıran Baş Kesen” kesilmiştir.
İslam dünyası da Batı ile kurduğu ekonomik ve siyasi ilişkilerde bu değerlerle tanışmıştır.
Dün Batı’yla çatışma “sosyalizm ve Arap milliyetçiliği” formatında sürdürülürken, bugün Ortadoğu yorumlu yeni bir İslam formatı öne geçmiştir.
Filistin, Afganistan, Bosna ve Çeçenistan’da yaşananlar yeni formatın örnekleri sayılıyor.
Ne ki, yaşanan katliamlar kurnazca “İslami terör”ün eseri olarak nitelendiriliyor…
*
Rusya, Suriye’den Ortadoğu’nun bölünmesini isteyen ABD, Fransa, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin güdümünde faaliyet gösteren,
Dünyanın dört bir yanından paralı askerlerden meydana getirilen hepsi birbirinden ayrı özel bir ordu gibi olan İslami Terör örgütlerine karşı savaş veriyor.
Rejime karşı bir araya getirilen ve birbirinden çok farklı gruplar ve bireylerden oluşturulan, o yüzden her bir grubun diğer gruplardan ciddi farklılar gösteren bir takım hak ve iddiaları temsil eden İslami terör örgütlerinin (!) en belirgin vasfını elinde silah tutan herkesin ganimet-severliği belirliyor.
Kimi adi hırsızlık peşindedir, kimi otoban soygunculuğu yapıyor, kimi koca mahalle ve sanayi bölgelerini toptan ve sistematik bir şekilde boşaltıyor.
Kanunsuzluk ve kargaşanın hüküm sürdüğü çatışmalarda küçük çaplı hırsızlık çeteleri ve fırsatçı soyguncuların ortaya çıkması sıradan vaka sayılıyor.
Ancak Suriye’de görülen pervasız hırsızlığın çapı ve örgütlülüğü “ganimetseverlik ile güçseverliğin” ortak dehşet boyutuyla birlikte bu savaşı ayrı bir yere koyuyor.
*
Bu konuda Rusya, Türkiye’nin terör örgütleriyle ilişkileri belirleyen ve Güvenlik Konseyi’nde bulunan,
29 Ocak’ta Irak’ta İŞİD ile birlikte yürütülen yasadışı petrol ticareti,
10 Şubat’ta, Suriye’ye gönderilmek üzere yabancı teröristlerin sınırdan geçmelerinin kolaylaştırılması ve Suriye’de harekât yürüten terörist gruplara silah tedâriki,
8 Mart’ta, IŞİD ile birlikte yapılan tarihi eser kaçakçılığı,
18 Mart’ta, Türkiye’den Suriye’deki IŞİD kontrolündeki topraklara yönelik silah ve cephane sevkiyatına ilişkin istihbarat raporlarının ısrarlı takibindedir.
Bu yasa dışı ticaretlere Türkiye’nin üst düzey siyasi yönetim kadrosunun ve bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesinin karıştığı iddia ediliyor.
*
Bu yüzden Suriye’deki çatışma, savaşın yerleşik kural ve geleneklerini fazlasıyla aşan bir görünüm arz ediyor.
Ganimet için öldüren, güç için parçalayan,yokeden sonra üleşen, ırz düşmanı sayısız katil, cani ve hırsız savaş suçlusu olarak ama gizliden hesap vermek korkusuyla;
Newyork’ta, Londra, Paris, Brüksel, İstanbul gibi merkezlerde alışverişte bulundukları sermaye odaklarının himmetiyle fink atıyor…
*
İşte bu noktada ülkesi Batı emperyalizminin güçperest çetelerinin saldırıları ile parçalanmak istenen ve talan edilen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad;
“Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder” ithamında bulunduğu Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın; Suriye’ye karışmaması halinde savaşın kısa sürede biteceğini söylüyor.
*
Sonra Suriye İç Savaşında aktif rol alan Erdoğan’ın profilini;
“Çok şey satın alıp satarak Filistin davasını sözde destekleyerek, Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı. Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti. Bu rolden geri adım atması gerekiyordu. Ama Suriye’nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır. Bu nedenle Suriye davası, o’nun için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm- kalım meselesi haline geldi” ifadesiyle resmediyor.
*
Elbette Recep Tayyip Erdoğan aynı fıtrat ve hedefte ülkelerin ağaları ve suçlularından cesaret alıyor.
ABD daha başından beri Suriye’de barışın önünü tıkıyor.
İşte, 27 Haziran’da Dışişleri Bakanı John Kerry, çeyrek milyonu aşkın yaşama mal olan ve nüfusun yarısından fazlasını evinden süren Suriye iç savaşına sözde son vermenin bir aracı olarak,
ABD’nin Suriye hükümetine karşı hava saldırıları başlatması çağrısı yapan ve bir iç muhalefet bildirisi hazırlayan Dışişleri Bakanlığı bir kısım diplomatı ile Washington’da bir araya geliyor.
Onlar, daha önce Kabil’de, Bağdat’ta ve Trablus’ta yaptıkları gibi Şam’a Tomhawk füzeleri ve akıllı bombaları yağdıran bir diğer “şok ve dehşet” uygulamasının işlenen suçları örtbas edeceğine ve Suriye’de işleri yoluna koyacağına inanıyor!
Esasen bildiride önerilen politika, bizzat Kerry’nin, El Kaide bağlantılı ve CIA destekli Sünni milisleri vekil güçler olarak kullanan bir rejim değişikliği savaşındaki gidişatı döndürmenin aracı olarak yıllardır Obama yönetimi içinde savunduğu bir politikadır…
*
Ertesi gün 28 Haziran’da ise İstanbul Atatürk Havalimanı’nda bir terör eylemi gerçekleştiriliyor.
Terör saldırısında bulunan üç kişinin; biri Dağıstanlı, diğer iki kişinin Özbekistan ve Kırgızistan kökenli olduğuna dair açıklamalar yapılıyor.
Dikkatler eski Sovyet ülkeleri Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan’a ek olarak sadece Rusya’da 144 milyonluk nüfusunun 20 milyonunu Müslümanların oluşturduğu;
Orta Asya’da,Orta Doğu’da yaşanan siyasi ve sosyal süreçlerden ciddi şekilde etkilenen ve IŞİD’e yakın duran çok sayıda sempatizana ve örgütlere çekiliyor.
*
Bunlardan biri Kuzey Kafkasya’da Dağıstan, Çeçenistan, Kabardino Balkarya, Karaçay-Çerkesya ve İnguşetya vilayetlerine mensup savaşçılardan oluşan Kafkasya Emirliği Örgütü’dür.
Suriye ve Irak’ta 2 binin üzerinde savaşçıyla temsil ediliyor.
*
Bu noktada Kuzey Kafkasya’dan cihatçıların Suriye’ye gidiş sırasında çok ciddi engellerle karşılaşmadıkları özellikle belirtilmelidir.
Ama Ruslar için önemlisi, bu savaşçıların geri dönüşlerinin kontrol edilmesi veya tamamen engellenmesidir ki;
Rusya’nın bu amacına ulaştığı, geri dönen savaşçılara egemen olduğu kabul ediliyor…
*
Bu coğrafyalarda hâlâ etkin olan Rusya, kendisi için de tehdit olan dini radikalizmden doğan terörle,
Birincisi, Orta Asya ve Güney Kafkasya devletleri ile birlikte terör tehlikesine karşı ortak mücadele ederek,
İkincisi, Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan İŞİD ve diğer radikal muhalif gruplara karşı Orta Doğu ülkelerinin yönetimleriyle işbirliğini kurmak ve geliştirmekle,
Üçüncüsü, Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov örneğinde olduğu üzere güçperest ya da ganimetseverlik karakterleri devşirerek mücadele ediyor.
*
Atatürk Havalimanı’ndaki teröristlerin Rusya’nın kendi amaçlarına devşirdikleri olup-olmadığı bilinmiyor.
Ancak Suriye’de her an ABD’nin Tomhawk füzeleri ve akıllı bombaları yağdıran “şok ve dehşet” uygulaması tehditlerine karşı Rusya’nın da kimi tedbirleri aldığından şüphe duyulmuyor.
*
İşte,Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin geleneksel dış politikası hilafına Kilis’te Suriyeli sığınmacılara halâ B.Esad rejimin yıkılmasından dem vuruyor.
Aslında savaş suçlusu olmanın paniğindedir, o yüzden Suriye İç Savaşı’nın alevini biraz daha harlıyor.
“Suriye konusunda 6 yıl önce neredeysek bugün de aynı yerdeyiz. Suriye’nin başındaki zalimdir işi bu noktaya getiren.
Varil bombalarıyla, konvansiyonel silahlarla, tankla, topla kendi vatandaşlarını öldüren böyle bir insan devlet terörü estirmez de kim estirir?
Bunun hesabını, bedelini çok ağır ödeyecektir. Ama bu dünyada, ama ebedi alemde. Ey Eset! Er veya geç,alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste ” diyor!
*
Müthiş bir kirlenme altında herşey ABD Başkanlık seçimini bekliyor.
Ancak hangi parti kazanırsa kazansın, yeni yönetimde militarizm tehlikeli bir tırmanışa girişecek gibidir.
Hem Demokrat Hillary Clinton hem de Cumhuriyetçi Donald Trump bombardımanın yoğunlaştırılmasına, uçuşa yasak bölge dayatmasına ve diğer saldırı eylemlerine desteklerini ifade ediyor.
Savaş yönelimi aslında Amerikan kapitalizminin giderek derinleşen krizinden ve ABD toplumu içinde büyüyen karşı konulmaz gerilimlerden kaynaklanıyor.
4.7.2016
* Efendim, Ramazan Bayramınızı tebrik eder, esenlik ve mutluluklar dilerim.
Bir yanıt yazın