SİYONİST SÜNNİLER, SÜNNİ SİYONİSTLER

 
İsrail ve Filistin arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri ve “İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması” temel konularında süren barış görüşmeleri;
İkide bir İsrail’in azınlık olarak kabul ettiği Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS arasındaki görüş ayrılıkları ve güvensizlikler,
Arap ülkeleri ve İran’ın sürekli müdahaleleri,
Arap Baharı süreci ve Suriye İç Savaşı nedenleriyle akim kaldı.
 
*
Nihayet ABD’nin İsrail’in güvenliğine yönelik taahhüdü çerçevesinde;
İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşmasının desteklenmesi,
İran’ın nükleer silah ele geçirmesini önleyeceğine ilişkin verilen sözden geri dönülmeyeceği noktasında,
Yeniden Filistin Devleti ile İsrail arasında eşit iki devlet olarak Barış Görüşmeleri’nin şartları oluşturulmaya çalışılıyor.
 
*
Ama ilerleyen süreçte İsrail’in etrafında, hepsi güvenliğini ciddi boyutta etkileyen şöyle bir tablo oluşmuştur:
 
*
1-Suriye dış politikası bağımsızlık, işgal durumunda Arap direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin’in temel mesele olarak kabul edilmesi ilkesine dayanıyor.
Suriye’yi iç savaşa taşıyan olayların iç sorunlarla ilgili bir boyutu olsa da;
Bu yüzden İsrail’in çıkarlarına hizmet eden tutum ve politikalarıyla ABD ve müttefikleri ile Arap ülkeleri ve Türkiye’de AKP iktidarı, Suriye rejimini yıkmakta ortaklaşmış,
Kirli planlar ve komplolar düzenlemiş ve altından kalkılamaz bir iç savaşa yol açmışlardır.
 
*
2-İsrail’in ezeli düşmanı İran’ın nükleer programına ilişkin elde ettiği anlaşma, dünya politikasına eklemlenmesinin önünü açmıştır.
İran nükleer enerjiyi kullanma hakkını kabul ettirmiş ama nükleer silah elde etmeye çalışmadığını kanıtlamıştır.
Batı’nın ağır yaptırımlarının iptali İran’ın kendi doğal kaynaklarını kullanmasına ve ekonomik olarak ayağa kalkmasına neden olacağı ve Ortadoğu’da etki gücünü artıracağı biçiminde algılanıyor.
İran’a İslam devrimini yaygınlaştırmak üzere Filistin’de, Lübnan’da, Suriye, Irak ve Bahreyn’de etkisini sürdüreceğine kuşku bulunmuyor.
Anlaşmanın tek alternatifi İran’a askeri saldırıda bulunmaktır
 
*
3- Rusya Suriye rejiminin destekçisi olarak Suriye’de terörle mücadele ederken, tek taraflı tüm günahlardan Esad rejiminin suçlanmasının, işlenen insani hukuk ihlallerinin göz ardı edilmesi ve bu durumun BM Genel Kurulu’nda tek taraflı kararlarla kabul ettirilmek istenmesinden rahatsızdır.
Böylece BM merkezinde adalet ve ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statü, bunu belirleyen yeni bir uluslararası hukuk talep ediyor.
ABD ise BM’ yi yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığını, dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunun Amerikan liderliği ve BM yapısı altında bu şekilde bir düzenle hayatlarına devam etmek istediklerini vurguluyor.
Aksi halde uluslararası anlaşmalar ve sözleşmelere uygun hareketle üzerine düşen sorumlulukları yerine getireceğini, bu değerlere saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırılacağını ifade ediyor.
Ama Rusya’nın Suriye’de bulunması Ortadoğu’da ABD’nin yıllardır sürdürdüğü jeopolitik yapının giderek dağılmasına neden oluyor.
ABD’nin bölgesel sisteminin askerî, sınaî ve malî merkezi rolünde stratejik ve daimî müttefiki olan İsrail kendini rahat hissetmiyor.
 
*
Sonuçta İsrail; Filistin sorununun çözümünde Başbakan B.Netanyahu’nun “Suudi Arabistan, İsrail’in bir düşmandan ziyade müttefik olduğunu görmektedir; çünkü ikisini de İran ve İŞİD gibi tehdit eden iki temel unsur vardır.
Eskiden İsrail-Filistin meselesini çözersek daha geniş olan İsrail-Arap meselesinin de çözüleceğini düşünürdük.
Şimdi bunun tam tersinin geçerli olabileceğini düşünüyoruz. 
Yani şu anda Arap Dünyası ile vuku bulmakta olan bu ilişkileri geliştirmek aslında İsrail-Filistin meselesini çözmemize yardım edebilir.
Biz de tam olarak bu amaca yönelik çalışıyoruz ” stratejisi yönünde ilerliyor…
 
*
B.Netenyahu’nun  Suudi Arabistan odaklı Arap Dünyası ile geliştirdiği ve yürüttüğü ilişkilere dayandırdığı bu strateji; 
1- Öncelikle İsrail’in yakın gelecekte HAMAS’la, sonra İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığını  asla ihmal etmiyor.
2- Ardından İsrail ve Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü olarak, Sünni Arap ülkelerinin İsrail’i bir Yahudi devleti  olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılabilmesini amaçlıyor…
 
*
2002’de Suudi Kral Abdullah tarafından Beyrut’ta Arap Birliği zirvesinde sunulan Arap Barış Girişimi  esas alınıyor.
Arap Barış Girişimi;
1-İsrail’in 1967 savaşında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesini,
2-BM Güvenlik Konseyi’ne 194 sayılı karar çerçevesinde Filistinli mülteciler sorununa adil bir çözüm için çağrıda bulunulmasını,
3-1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngörüyor.
 
*
Buna göre, Filistin tarafı Yahudi bölgesinin ve Batı Duvarı’nın Ağlama Duvarı kısmının hâkimiyetini İsrail’e devredecek, eski şehrin kalan kısmındaki hâkimiyetini koruyacaktır.  
Kurulacak Filistin devleti savunma amaçlı olarak silahlanabilecek, kendi hava sahası ve karasuları olacaktır.
Karşılığında, Arap ülkeleri Arap-İsrail çatışmasını bitmiş kabul edecek ve İsrail ile kapsayıcı bir barış sürecine girilirken İsrail ile normal ilişkiler kurulacaktır…
 
*
Arap Barış Girişimi’nin bu stratejisi paralelinde; 
İsrail’in kumandasında, Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu,
Ardından terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında savunma paktı benzeri bir koalisyon kurulmuş bulunuyor.
Bu suretle;
1- İsrail’in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikalarında ortaklık sağlanıyor.
Yani İsrail Sünnileşiyor, Sünniler Siyonistleşiyor!
2- Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırmasının ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önü açılıyor.
3-Ortadoğu’daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılırken, bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalması öngörülüyor.
 
*
1955′ te Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’ya nüfuz etmesini önlemeye yönelik olarak NATO’nun  bir uzantısı olarak kurulan “Bağdat Paktı”nın yeni bir açılımı hayata geçirilmiştir.
Bu kez İran; hem SSCB’nin o dönemki rolünü üstlenmiş hem de Ortadoğu’da nüfuz ettiği alanlarda karşısında  Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arapların oluşturduğu NATO’nun uzantısı bir savunma örgütü bulacaktır. 
 
*
Bu noktada Türkiye’de AKP İktidarının pozisyonu ise Medeniyetler İttifakı, Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda İsrail ile ilişkilerini özde; İsrail’e mutlak itaat çerçevesinde,
Sözde ise kimi zaman, İran’ın İsrail’e ağır söylemlerini kompanse etmek,
Kimi zaman, Mısır ve Suudi Arabistan kaynaklı Müslüman Kardeşler Örgütü siyaseti doğrultusunda kalmak,
Kimi zaman, HAMAS örgütüne yakın davranıp İsrail-Filistin sorununda suret-i haktan görünmek,
Kimi zaman, Suriye’de savaşan Sünni İslamcı terör örgütlerine rol kesmeye yönelik ilkesiz- pragmatik bir siyaset yürütmekten geçiyor.
 
*
Şimdi altı yıllık husumetin ardından İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkilerin tamamen normalleştirilmesi amacıyla açıklanan uzlaşı anlaşması,
İki ülke arasındaki istihbarat ve güvenlik işbirliğini yeniden başlatacak ve ortak askeri tatbikatları, enerji ve savunma alanlarındaki yatırımları beraberinde getirecektir. 
1- Türkiye NATO üyesi,şimdilerde de Arap Savunma Ordusu üyesidir.
Bu suretle Türkiye; İran’ın Afrika Boynuzu’nda, Kızıldeniz’de, Akabe Boğazları’nda, İsrail ve Mısır’ın Akdeniz kıyılarında yayılmacı adımlarına karşı bir Sünni hat çizilmesinin görevlisidir.
Buysa Laik Türkiye Cumhuriyet Ordusu’nun antiemperyalist ve bağımsızlıkçı karakterine tam ters Sünni ordu karakterine dönüşmesi anlamına gelir. 
2- Hem NATO,hem Arap Savunma Ordusu üyesi Türkiye vasıtasıyla İsrail, NATO’ya tam üye olacaktir.
3- Anlaşma diplomatik bir protokol olmaktan öte İsrail ile Türkiye ilişkilerine askeri ve istihbari bir boyut getiriyor.
Uygulamalar siyasi mevki sahiplerine değil, iki ülkenin askeri ve istihbarat servislerinin başındakilere bırakılıyor. 
4- Türkiye ve İsrail arasında kurulacak olan çift taraflı istihbarat mekanizmaları, İran’la ilgili girdileri bir araya getirecektir.
5- Türkiye, HAMAS’ın İsrail’e karşı eylemde bulunmasına izin vermeyecektir.
6- Türkiye Doğu Akdeniz’de Tamar ve Leviathan bölgesinde bulunan İsrail doğalgazının Avrupa’ya satılması konusunda öne çıkmaktadır.
Anlaşma ile birlikte İsrail ve Türkiye, iki ülke arasında kurulacak ve İsrail’in Türkiye’nin desteğiyle doğalgazını Avrupa’ya satmasını sağlayacak olan bir doğalgaz boru hattı inşa etmek için resmi görüşmelere başlayacaktır…
7- Anlaşma, birbiriyle bağlantılı bir dizi anlaşmanın habercisi olarak tasarlanmıştır, sırada Türkiye- Mısır ilişkilerinin normalleştirilmesi bulunuyor. 
 
Bu suretle İsrail, bölgenin güçlü ordusu TSK’ya el koymuş,
TSK’nın antiemperyalist ve bağımsızlıkçı karakterini Sünni İslam karaktere büründürerek kimliksiz bırakmış,
Medeniyetler İttifakı doğrultusunda Türkiye düşün hayatını İslam’dan İslamcılığa indirgemede çok uzun bir yol almıştır.
Siyonizm önce Türklük’e, şimdi İslam’a bir yılan gibi sinmiştir.
 
*
Eh! Atatürk Milliyetçiliği, Türklük, TC Devleti sona ermiş sıra İslam Dini’ne kalkışmaya gelmiştir. 
Re-cep Tay-yip Er-do-ğan, Re-cep Tay-yip Er-do-ğan…
30.6.2016
Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

  1. Polatlılı avatarı
    Polatlılı

    Bu işin içinde mütahitlik var mı? Peki bizim Binali bey bu islamci politikadan nasıl istifade edebiliyor?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir