AKP döneminde “Yalakalık, yandaşlık, dalkavukluk” geçerli bir meslek haline geldi…
Bir geçim kaynağı oldu…
Yalakalar, yandaşlar önemli mevkilere ve makamlara atandılar. Beleş ihaleler kazandılar…
Bu dalkavuk takımına karşı olan yurtseverler, onurlu insanlar, onları şiddetle eleştirdi… Yerden yere vurdu… Onlara:
“Yağdanlık” dedi. “Dalkavuk” dedi. “Şakşakçı, şaklaban, yalaka, kemik yalayıcı, kıç yalayıcı, omurgasız adam, yalpak adam, yağcı, yanardöner, soytarı, arsız, bukalemun…” unvanlarını verdi.
Ama “Bana mısın” demediler… Bir parça olsun yüzleri kızarmadı… Utanmadılar, arlanmadılar…
Yüzlerine tükürüldü… “Çok şükür… Yağmur yağıyor…” dediler…
Bunların arasında kimler yoktu ki…
Sanatçılar, politikacılar, iş adamları, gazeteciler, televizyoncular, sendikacılar, çeşitli meslekten adamlar… Say sayabildiğin kadar…
Ziyafetlere katılabilmek, el etek öpebilmek için sıraya girdiler…
Gözleri, ne vatan uğruna şehit olanları gördü, ne Cumhuriyet birikimlerinin yağmalanmasını, ne Atatürk fotoğraflarının duvarlardan indirilmesini, ne yerlerde sürüklenen işçileri, köylü kadınları, ne banka önlerinde, maaş kuyruklarında can veren emeklileri ne de açlık sınırının altında yaşayan insanları…
Ormanlar yağmalandı. Dereler kurutuldu… Ormanlar, bizzat orman bakanları tarafından madencilere verilen taşocağı ruhsatları ile “Kelaynaklara” dönüştürüldü…
Gönderden bayraklarımız indirildi, ayaklar altına alındı… Yakıldı. Parçalandı…
İstiklal marşımız, andımız, ulusal bayramlarımız yasaklandı…
Görmediler… Duymadılar… Dönüp bakmadılar…
Onların bir tek hedefi vardı: Saltanatı ellerinde tutanlara daha şirin, daha tatlı, daha şeker görünüp, makam ve mevki elde etmek ya da servetine servet katmak…
Ölenler, sürünenler, sömürülenler onların derdi değildi… Sorunu hiç değildi…
Üstelik bunların içerisinde kendilerini keskin solcu gösterenler, Gezi Direnişlerine katılıp, sonradan tövbe istiğfar edenler, gariban halkın desteği ile ünlenip, sırça köşklerde, yalılarda yaşayan şarkıcılar, türkücüler; Atatürk’ü dilinden düşürmeyenler, azımsanamayacak kadar çoktu…
Ben onlara kısaca “SARAY SOYTARILARI” dedim ve onları birçok makalede teşhir ettim…
“Onlar kralın, padişahın soytarıları idi…”
Bu meslek yüzyıllardan beri vardır… İcra edilir… İnsanlık var olduğu sürece de bu parazitler var olacaktır…
Bunlar en çok da zayıf, güçsüz, adaletsiz, hukuksuz devlet yönetimlerinde ortaya çıkarlar. Osmanlının çöküş döneminde dalkavukluk bir geçim kaynağı olmuş, geçerli bir meslek haline gelmişti… Ama Cumhuriyet döneminde ne dalkavukluk kurumu ne de dalkavuk kalmıştı…
Turgut Özal zamanında “Yalakalık kurumu ve yalakalar” yeniden ortaya çıktı… Semra Özal Hanımefendinin PAPATYALARI onu bir gölge gibi takip ediyor, peşinden sürükleniyorlardı…
Yalakalık, AKP döneminde ise zirve yaptı… Altın çağını yaşadı…
Tümünün ortak özelliği ise, onur yoksunu, haysiyetsiz, uşak ruhlu olmaları idi…
Bunların içinde “Karımla yakalasam kıskanmayacağım tek erkek başbakanımızdır…” diyen mi arıyorsun…
“Sayın Başbakanımıza dokunmak bile inanın bence ibadettir…” diyen mi arıyorsun…
Zamanın Başbakanı için “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider…”diyen mi arıyorsun…
İleri demokrasinin ulaştığı en son nokta bu işte… Saray Soytarıları el üstünde şimdi…
Ama bu yol, çıkmaz yoldur…
Günü ve saati geldiğinde saray soytarıları ile birlikte onların efendileri de Atatürk döneminde olduğu gibi yargılanacaklardır…
Zaten AKP için tehlike çanları çalmaya başlamıştır… Ekonomik kriz en yüksek düzeyine ulaşmıştır ve resmi istatistiklere göre her 10 kişiden biri işsizdir…
Yalakalar, yanlış atlara oynadıklarının henüz farkında değiller…
AKP, yönetiminin dünyaya direk kalacağını sanmaktadırlar…
AMA YANILIYORLAR…
Bir yanıt yazın