HOMO PASAPORTUS LİNOBAMBAKİS
Hüseyin MÜMTAZ
Üç gün kaldı, 23’ünde İngiltere, “Britain Exit -Brexit”i, yani AB’de kalıp kalmamayı oylayacak.
IMF İngiltere’nin AB’den çıkmasının yatırımları, tüketici güvenini ve ticari ilişkileri etkileyecek uzun bir belirsizliğe yol açarak, büyümeyi ve istikrarı kötüleştirebileceğini bildirmiş. Ekonomik endişeler yüzünden sterlin yerlerde sürünüyormuş.
Beter olsun, umurumda değil.
Başbakan Cameron İngiltere’nin kesinlikle AB’de kalmasından yana… Çıkmaktan yana olanların başını ise Ali Kemal’in torunu Boris Johnson çekiyor.
Ve hayrettir, her iki taraf da propaganda sürecinde tartışmaların odağına Türkiye’yi yerleştiriyor.
Ayrılma yanlısı eski Londra belediye başkanı Boris Johnson ve Adalet Bakanı Gove, Başbakan’dan Türkiye’nin AB üyeliğini engelleyeceğine dair garanti istedi.
(Demek Ali Kemal hakkında yazılanlar tevatür değilmiş.)
AB’den çıkma yanlıları bir süredir seçmenlere, Türkiye’nin Birlik’e üye olması durumunda milyonlarca Türk’ün İngiltere’ye geleceği mesajını veriyor. Boris Johhson ve Michael Gove, Başbakan David Cameron’a “Türkiye’nin asla AB üyesi olmayacağını garanti etmesi” çağrısı yaptılar. Türkiye’nin yakın zamanda AB’ye üye olması beklenmezken, İngiliz siyasiler konuyu özellikle bu boyuta taşıyarak istismar ediyor ve “77 milyon Türk geliyor” şeklinde korku kampanyası yürütüyor.
Gove ve Johnson, Cameron’a yazdıkları mektupta, Türkiye’nin AB üyeliği söz konusu olduğunda İngiltere’nin veto hakkını kullanacağına dair garanti istedi. İki siyasi, Cameron’dan Türkiye’yle katılım müzakerelerine son verilmesini ve Türk vatandaşlarının Avrupa’ya vizesiz seyahat hakkı elde etmesinin önlenmesini talep ediyor. Mektupta “Hükümet veto garantisi veremezse, halk da bunda makul sonucu çıkartıp Türkiye’yle ortak sınırlara sahip olmayı önlemenin tek yolunun 23 Haziran’da ayrılma yönünde oy kullanmak ve kontrolü eline almak olduğu sonucunu çıkartacaktır” deniliyor. Ayrılma yanlıları, Türkiye’nin AB’ye üye olmasıyla İngiltere’ye Müslüman göçmen akını başlayacağını ve ülkenin İslamcı radikallere karşı savunmasız kalacağını savunuyor. İstihdam Bakanı Priti Patel, Türkiye’nin üye olması durumunda “her yıl İngiltere’ye 100 bin Türk’ün geleceğini” öne sürdü. Ayrılma kampanyasının broşürlerinde Türkiye’nin üyeliğinin, AB’nin Suriye ve Irak’la komşu olması anlamına geleceğini gösteren bir harita yer alıyor; Türkiye’de suç oranlarının yüksek olduğu belirtiliyor.
Kalma yanlıları da tezlerini yine Türkiye üzerinden yürütüyorlar. “Yok canım korkmayın, Türkiye’nin üye filan olacağı yok” diyorlar.
Deutsche Welle Türkçe’nin haberine göre Maliye Bakanı Osborne BBC’de katıldığı bir programda net göçmen sayısını 100 bin ile sınırlama hedefinde ısrarlı olduklarını ve AB ülkelerinde ekonomik durumun düzelmesinin İngiltere üzerindeki göç baskısını azaltacağını söyledi. Osborne ayrıca “Ben yaşadığım müddetçe Türkiye AB üyesi olmayacaktır” diyor.
Dışişleri Bakanı Philip Hammond, “Türkiye’nin AB ile müzakerelerinin hızlandığını yazmak, acınacak bir cahillik ya da bilerek yapılmış bir aldatmacadır” diyor. Savunma Bakanlığı Müsteşarı Penny Mordaunt’un “Türkiye’nin AB’ye girişi ihtimali karşısında yapabileceğimiz hiçbir şey yok”açıklamasına ise Başbakan David Cameron “yüreklere su serperek” cevap veriyor; “Hayır doğru değil, üyeliği veto etme hakkımız var. Mevcut reform hızıyla da Türkiye ancak 3000 yılında üye olur” diyor.
Cameron, televizyon canlı yayınında bir seyircinin “Türkiye’nin AB üyeliğini veto edecek misiniz?” sorusu üzerine, şu yanıtı veriyor:
“Türkiye’nin AB üyeliğinin on yıllarca olmayacağını düşünüyorum. Bu konunun, referandum sürecinde dikkati başka yöne çekmek için kullanılan bir konu olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde ya da Avrupa’da, Türkiye’nin gelecek 30 yılda AB’ye katılabileceğini söyleyecek tek bir uzman bulamazsınız. Katılım için 35 müzakere başlığını açıp kapatmanız gerekiyor. Türkiye sadece bir başlığı kapattı, bu hızla Türkiye 3000 yılında üye olur”.
Aynı yayında, ayrılık kampanyasında, posta kutularına üzerinde “Türkiye AB üyesi olacak, İngiltere’nin de içinde bulunacağı AB ordusu kurulacak, Brüksel’e haftalık 350 milyon sterlin veriliyor” yazılı broşürler atıldığını belirten Cameron, bunların hiçbirinin doğru olmadığını söyledi. “Eğer AB’den ayrılmak istiyorsak, bu yönde oy verelim ama tamamen doğru olmayan bu üç konu nedeniyle birlikten çıkma yönünde oy kullanmayalım” diyen Cameron, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye’nin AB üyeliği gelecek birkaç yıl içerisinde gerçekleşecek olsa bunu desteklemezdim ama zaten bu olmayacak. Bu, gelecek 30-40 yıl içerisinde olabilir ve ben o zaman Başbakan olmayacağım. Türkiye’nin üyeliğini çok destekledik, çünkü Batı eğilimli bir ülke olmasını istiyoruz. Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü olmasını istiyoruz. Gazetecilerin tutuklanmasını istemiyoruz, açıkçası şu anda pek de iyi gitmiyor. Bu referandumda ‘Türkiye AB üyesi olacak’ diye kimsenin birlikten ayrılma yönünde oy kullanmasını istemiyorum, çünkü bu olmayacak.”
Altı çizili satırları bir daha okur musunuz lütfen?
“Demokrasi ve hukukun üstünlüğü”, nereden baktığınıza bağlı olan “göreceli kavramlar” değil midir?
Kongo “demokratik cumhuriyet”, Çin de “halk cumhuriyeti”dir.
Yâni İngiltere (ve AB), yâni “haricî bedhahlar” 53 yıldır Türkiye’yi AB/Avrupa/batı normlarına göre eğitmek/terbiye etmek için alır görünmüşler.
Mış gibi yapmışlar.
Tıpkı 53 yıldır aynı amaca hizmet eden “dahilî bedhahlar” gibi…
Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, İngiltere’nin birlikten ayrılması durumunda AB’nin de çok geçmeden dağılabileceği uyarısını yapmış.
Alman Der Spiegel dergisi de, referandum için özel sayı hazırlamış.
Derginin kapağında İngilizce ve Almanca ‘Lütfen gitme!’ ifadesi yer almış. İki dilli olarak kaleme alınan yazıda, “Eğer İngiltere zekiyse, AB’nin üyesi olarak kalmaya devam edecek çünkü Batı kültürünün tehlikede olduğunun farkına varacak. Bu oylama, dünya güçleri arasındaki mücadele ve değişim süresinde Avrupa’nın rekabetçiliğini korumak hakkında” demiş…
“Ortak” Avrupa kültürü, dil ve din birliği, tarihi üzerine lâfı fazla uzatmayacağım; meraklısına Beratlı’nın “kapı gibi” son iki yazısını önereceğim:
( ve
)
Yahu, burnundan kıl aldırmayan “Birleşik Krallık” zaten AB’ye yarım girmemiş miydi?
Euro’yu kabul etmiş miydi, Schengen bölgesi’ne girmiş miydi?
Sterlin imparatorluğu ve “diplomatik pasaportlulara” bile vize damgası..
Onun için sterlin yerlerde sürünüyormuş, batsın… Bana ne?
Ha bir de KKTC yüzünden ilgilendiriyor beni “sterling”…
“42 yıl sonra bile trafik soldan olduğu için” araç-ev dâhil bütün satışlar, borçlanmalar, okul taksitleri de sterlin üzerinden…
Sterlin batsın, bakın KKTC ekonomisi nasıl patlıyor.
Geliyoruz bu yazının başlığına..
“Homo sapiens” hakkında Vikipedi şöyle yazıyor;
“Homo sapiens sapiens, Homo sapiens (insan) türünün üçlü isimlendirilmiş alt türlerinden birisi, modern insan. Homo sapiensin soyu tükenmemiş tek alt türüdür. 1997’de keşfedilen yakın akrabası Homo sapiens idaltu, yaklaşık 160.000 yıl önce Afrika’da yaşamıştır. Homo sapiens sapiens, “düşündüğünün üstüne düşünebilen insan” demektir. Bu düşünceyi ortaya ilk Rene Descartes atmıştır. Günümüz modern insanı bu alt türe mensuptur ancak çoğunlukla sadece Homo sapiens olarak anılır”.
Benim “Homo Pasaportus Linobambakis” işte bu türün 12.000’inci alt ürünüdür.
Nereden, hangi yükseklikten düşerse düşsün kediler gibi kuyruk havada, dört ayaküstüne düşerler.
Çoklu kimlik, çok taraflı çoklu kişilik sahibidirler.
İngiltere AB’den çıkarsa umurlarında olmaz çünkü zaten kraliçenin pasaportuna sahiptirler. İngiliz pasaportu ile İngiltere’ye, Rum pasaportu ile de “çok taraflı vatandaş”ı oldukları AB ülkelerine yine giderler.
Etrafınıza bir bakın.
Sadece “Homo Pasaportus” deseniz de olur.
Hâttâ, daha bile iyi olur. 20 Haziran 2016
57’İNCİ ALAY HER YERDE/HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY EFRÂDIYIZ