Arşivden gündeme * TOPÇU KIŞLASI’NIN DÜNÜ – BUGÜNÜ 1 * 2 TAKSİM KIŞLASINI ve CAMİSİNİ FRANSIZ’LARA SULTAN VAHDETTİN SATTI
Naci Kaptan
TAKSİM KIŞLASINI ve CAMİSİNİ FRANSIZ’LARA SULTAN VAHDETTİN SATTI
Meclisi Mebusan’da uzun uzadıya yapılan tartışmalardan sonra 20 Şubat 1913’te Hazine’yle imzalanan bir sözleşmeyle 150 bin metrekarelik bu alanda bulunan Taksim Kışlası ve talim yeri 400 bin lira, Sanat ve Zanaat Okulu’na ait olan Karaköy’deki Borsa Han da 100 bin lira karşılığında Fransız şirketine devredildi.
Topçu Kışlası’nın yıkım kararı Osmanlı zamanında alındı .Osmanlı Devleti apartman yaptıracaktı T.C. Devleti Devleti park yaptı .Vahdettin kışladan sonra camiyi de Fransız’lara sattı. Sultan Vahdettin satıştan sonra camiyi yıktırdı.
Osmanlı Osmanlı diye adeta bu döneme hayranlık duyanların Taksim kışlasının ve camisinin Sultan Vahdettin tarafından Fransız’lara satıldığını bilmediklerini düşünüyorum.
Cumhuriyet 16.06.2013
miyase ilknur
TOPÇU KIŞLASI’NIN
DÜNÜ – BUGÜNÜ
Topçu Kışlası’nın yıkım kararı Osmanlı’ya ait
Osmanlı Devleti apartman yaptıracaktı T.C. park yaptı
Üç haftadan beri Türkiye’yi ayağa kaldıran ve tarihe “Gezi Direnişi” olarak geçen olaylar başlamadan önce “Topçu Kışlası”nın adını duyanların sayısı sınırlıydı. Tarihe merakı olanlar, o da 31 Mart Olayı ile ilgilenenler dışında Topçu Kışlası’nın tarihini bilen neredeyse yok gibiydi. Ancak “Gezi Direnişi” sayesinde Topçu Kışlası’nın adını duymayan kalmadı. Başbakan, Gezi Parkı üzerine İnönü döneminde yıkılan Topçu Kışlası’nı yeniden inşa etmek istiyor, İstanbullu ise parkına sahip çıkıyordu. Bugüne kadar askeri vesayeti bitirmekle övünen ve anti-militarist bir söylemle kamuoyunun karşısına çıkan Erdoğan’ın kışla hevesine akıl sır erdirmek mümkün değildi.
Başbakan’ın kışla hevesinin elbette bir nedeni vardı. Aslında Başbakan’ın ve onun talimatlarıyla proje üreten İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Gezi Parkı ile ilgili asıl hayalinin kışla değil, AVM ve rezidans olduğu açıktı. Ama bu projeyi İstanbullulara kabul ettirmenin pek kolay olmadığı da biliniyordu. O nedenle bu projede Topçu Kışlası’na AVM ve rezidansı örtecek bir şal işlevi yükleniyordu. Projenin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bu haliyle geçemeyeceği öngörüldüğünden Taksim yayalaştırma projesi Büyükşehir Meclisi’ne getirildiği halde Gezi Parkı ile ilgili proje meclise getirilmek yerine Kültür ve Tabiat Varlıkları’nı Koruma Kurulu’na götürüldü. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı ve Kültür Bakanlığı’na bağlı İstanbul 2. No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu projeyi onaylamadı.
Ama ne Başbakan’ın ne de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin pes etmeye niyeti yoktu. Gezi Parkı projesi adeta geziye çıkarıldı. Bu kez bakanlığa bağlı Ankara’daki koruma kurulunun kapısı çalındı. Proje Ankara’daki kurul tarafından onaylanınca dozerler Gezi Parkı’nın kapısına dayandı. Parka sahip çıkmak isteyen bir grup genç aktivist de dozerlerin önüne dikildi. Günlerce parkta yatıp kalkarak ağaçların kesilmesine engel olmak istediler. Bu duruma çok öfkelenen Başbakan Erdoğan, kamuoyundan destek almak için Topçu Kışlası’nın tarihi ile ilgili yalan yanlış birçok açıklamalar yaptı.
Başbakan’a göre İnönü tarafından yıktırılan Topçu Kışlası’nı ve içindeki camiyi kendileri yeniden inşaa ederek yok olan tarihsel mirasımıza sahip çıkıyordu. Acaba Topçu Kışlası ve içindeki caminin yok edilmesi Başbakan’ın söylediği gibi mi olmuştu?
Sadece kışlaları değil camileri de sattılar
Topçu Kışlası’nın yapıldığı arazi, Beyazıt-ı Veli Vakfı’na aitti. İçinde Müslüman ve gayrimüslim mezarlıkları da olan bu geniş arazinin bugünkü Gezi Parkı’na ait olan kısmında, III. Selim döneminde kapıkulu askerlerinin topçu sınıfı için Topçu Kışlası inşa edildi. 19. yüzyılın ikinci yarısında cephesi yenilenen ve zaten sağlam temellere oturmayan Topçu Kışlası ile Talimhanesi geçirilen birçok deprem sonucunda harap oldu ve işlevini yitirmeye başladı.
Sürekli onarım yapılması nedeniyle artık külfetli hale gelmeye başlanan Topçu Kışlası’nın farklı şekilde değerlendirilmesi için birçok kez proje üretildi. 19. yüzyıla girildiğinde özellikle vakıfların ellerindeki değerli mülkler, aynı AKP hükümetinin yaptığı gibi haraç mezat satılmaya başlandı. Bunlar arasında mezarlıklar, medreseler, kütüphaneler, tarihi han ve hamamlar da vardı. Mimar Sinan’ın en değerli eserlerinin başında gelen Haseki Sultan Hamamı da bunlara dahildir.
Topçu Kışlası Fransızlara nasıl satıldı?
Tarih Vakfı tarafından çıkarılan Toplumsal Tarih Dergisi’nin nisan sayısında Lorans Tanatar Baruh, “Karaköy Borsa Hanı, Taksim Kışlası ve Talimhane” başlıklı yazısında Osmanlı Maliyesi tarafından elden çıkarılan bu tarihi mülklerin satışı yoluyla yok edilmesini, şehrin modernleşmesine ve ekonominin canlanması sonucu ihtiyaç duyulan altyapı projelerini yaşama geçirilmesine bağlar. Buna karşılık tarih araştırmacısı Atilla Oral ise Balkan Savaşı’nda ağır bir yenilgi alan ve tam bir hezimet yaşayan Osmanlı Devleti’nin askeri gücünün yanında çöken ekonomisinin sonucuna…
Lorans Tanatar Baruh, Topçu Kışlası’nın satışına ilişkin ilk girişimlerin 1908 yılında başladığını belirtiyor: “1908 sonrası mülkiyet kanununda ipotek karşılığı kredi verilebilmesiyle ilgili düzenlemeler yapmaya dair ilk adımların atılmasının ardından Topçu Kışlası’nın bulunduğu alanın inşası için farklı şirketler talip olmuştu. Ancak Defter-i Hakani Nazırı Mahmut Esat Efendi tarafından hazırlanan ve Haziran 1909’da Hüseyin Hilmi Paşa’nın hükümetine sunulan kanun tasarısı, uzun tartışmalardan sonra yapılan değişikliklerle Meclisi Mebusan’a gönderilmesine rağmen ancak 8 Şubat 1913 tarihinde kabul edildi. Emvali gayrımenkulenin teminat iraesine dair bu kanun, vakıflara ait olan, mülk, miri ve diğer tüm kategorilerdeki mülklere ipotek karşılığı kredi verilmesini mümkün kılıyordu.
DEĞERİNİN ALTINDA
Daha önce, 1906 yılında, Rouvier Bankası temsilcileri Fernandez ve Menache’nin ipotek karşılığı kredi veren bir şirketin kuruluşu için sundukları öneri reddedilmişti. İpotek karşılığı kredi almakla ilgili kanun tasarısının hazırlanmasının ardından 10 Haziran 1909’da ise Banque de Paris et des Pays-Bas, Bank-ı Osmani-i Şahane, Societe General ve Osmanlı yatırımcılarından oluşan bir grubun kurduğu Sanayi ve Ziraat ve Ticaret Şirket-i Osmaniyesi Paris’te faaliyetlerine başladı. Genel merkezi İstanbul’da olan şirketin başında Abraham Camondo’nun torunu Kont Isaac de Camondo’nun bulunması manidardı.
1869’da İstanbul’dan ayrılmalarına rağmen şehirde birçok mülkü bulunan Camondo ailesinin bu kentte mülke yatırım yapmayı halen kârlı bir iş olarak gördüğü aşikârdı. Öte yandan şirket, İstanbul’la bağlantısını sürdüren Camondo’ların deneyiminden faydalanacaktı.”
Baruh’un yazısından öğrendiğimize göre şirket 400 bin lira değer biçilen Taksim Kışlası ve talim yeriyle ilgileniyordu. Revue technique d’orient’ın 15 Mart 1911 tarihli sayısında yer alan bir makalede, İstanbul’un en lüks yerlerinden birinde bulunan ve Boğaz manzarasına hâkim apartmanların yükseleceği bu alana biçilen değerin asıl değerinin çok altında kaldığı belirtiliyordu.
Meclisi Mebusan’da uzun uzadıya yapılan tartışmalardan sonra 20 Şubat 1913’te Hazine’yle imzalanan bir sözleşmeyle 150 bin metrekarelik bu alanda bulunan Taksim Kışlası ve talim yeri 400 bin lira, Sanat ve Zanaat Okulu’na ait olan Karaköy’deki Borsa Han da 100 bin lira karşılığında şirkete devredildi. Kontratın imzalanmasıyla birlikte 300 bin liralık bir avans Bank-ı Osmani-i Şahane’den alınan iki krediyle hemen ödendi; paranın geri kalanı ise gayrimenkullerin devri esnasında ödenecekti.
Devlet, aldığı parayı yapılan masraflar ve kayıplar için yüzde 10 fazlasıyla iade ederek sözleşmeyi feshetme hakkını kendinde saklı tuttu. La Gazetta Financiere’in muhabirine göre, bu maddenin uygulanabilirliği yoktu, zira şehrin imarına ve ev bulma sorununa bu kadar kısa zamanda çözüm üretecek ve daha iyi garanti verebilecek bir şirket bulmak mümkün değildi.
Şehirde alım yapılan alanlarda inşaat faaliyetlerini gerçekleştirecek olan İstanbul Emlak Şirket-i Osmaniyesi ipotek kanununun kabul edilmesinin ardından, ancak 25 Mayıs 1914 tarihinde kurulabildi. La Gazetta Financiere Ottomane’da yer alan bir haberde, Galata’da Azaryan Han’da mukim ve Lois Rambert tarafından yönetilen şirketin amacı şöyle ifade ediliyordu: “Taksim Kışlası’nın yerine yeni apartmanlar yapmak, bunları kiralamak veya satmak, İstanbul’da başka gayrimenkuller satın almak ve şehir dahilinde her türlü inşaat projesi gerçekleştirmek.” Bu şirkete daha sonra Osmanlı Devleti 100 bin lira sermaye ile ortak oldu.
Atilla Oral, “Charles Harington” adlı kitabında şehrin artan ihtiyaçları için ek ödenek istemeye giden Şehremini Cemil Topuzlu’ya Maliye Nazırı Rıfat Bey’in ekonomik sıkıntıyı dile getirmek için Topçu Kışlası’nı satmak zorunda kaldığını şöyle aktarıyor:
“Sizden gizlemeden söyleyeceğim ki, Osmanlı maliye tarihinde ilk defa olarak askeri beslemek için, askeri bir kışlayı satmak mecburiyetinde kalınıyor. Dün Taksim Kışlası ile Talimhane’yi ecnebi bir şirkete verdik! Böylece birkaç yüz bin lira elde ettik. Yarın Dolmabahçe Gazhanesi’ni, Kadıköy Rıhtımı’nı ve Borsa Hanı’nı satmak için bazı şirketler ile görüşmeye girişeceğim. Şayet başarılı olursam, size de biraz yardım ederim. Aksi takdirde kendi yağınızla kavrulmaktan başka çareniz yok.”
400 BİN LİRA BEDEL
Aslında Topçu Kışlası 3 yıl önce Maliye Nazırı Mehmet Cavit Bey tarafından da satılmak istenmişti. Bu düşüncesini 1910 yılında Meclisi Mebusan’da teklif etti. Ancak önerisi Meclisi Mebusan tarafından uygun bulunmadı. Mehmet Cavit Bey, Meclisi Mebusan’da 1914 yılında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Mahmut Şevket Paşa, 400 bin lirası Taksim Kışlası’na, 100 bin lirası Borsa Hanı’na karşılık olmak üzere 500 bin lira tedarik edebilmiştir. Bu 500 bin lira, bir sene müddetle muhayyer olarak alınmış ve bir senenin nihayetinde hükümet, arzu ederse yüzde 10 tazminat ve yüzde 6 faiz vermek suretiyle sözleşmeyi feshetmek yetkisini korumuştur.
Fakat bir yıl sonra mali durumumuzun şekli ve o sırada Fransa sermayedarı ile yapılan görüşmeler, bunu kesinlikle imzaya hükümeti mecbur etmiştir. Araya I. Dünya Savaşı girince kışlanın yeni sahibi Fransızlar İstanbul’u terk ettiklerinden proje yaşama geçirilemez. 1919 yılına girildiğinde henüz inşaata dahi başlanmamıştı.
Cumhuriyet 17.06.2013
Vahdettin kışladan sonra camiyi de sattı
Camiyi Vahdettin yıktırdı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Topçu Kışlası’nın yapılmasına karşı çıkan aktivistlere, şehir plancıları ve Mimarlar Odası ile projenin iptali için yargıya başvuran CHP’ye ateş püskürüyordu. CHP’ye yüklenmek için “Topçu Kışlası’ndaki camiyi İnönü yıktırdı” iddiasında bulundu. Ancak gerek Lorant Tanatar Baruh gerekse Atilla Oral, Topçu Kışlası’ndaki caminin çok daha evvel, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yıkıldığını belgelerle açıklıyor.
Baruh, Toplumsal Tarih Dergisi’ndeki yazısında 5 Temmuz 1922’de şirketle Maliye Nezareti arasında imzalanan bir anlaşmayla su deposu ve kışlanın içindeki cami ile ilgili konuların çözüme kavuştuğunu, sözleşmenin 2. maddesine göre, caminin başka bir yere nakledilmesi konusunda anlaşmaya varıldığını belirtiyor. Taksim Kışlası’nın ilk inşa edildiği zamandan beri, kışla içinde Mehmetçiğin ibadeti için yapılmış olan bir cami mevcuttu. Kışlanın satış sözleşmesine bina içinde bulunan bu caminin korunması hükmü şart koşuldu. Taksim Camisi ibadete açık olacak ve kışla binası Müslümanlara açık bulundurulacaktı.
Hükümet gayrımüslimlere mülkiyeti geçen Taksim Kışlası’nı bu özel şartlar altında sattı. Şirket savaştan önce Osmanlı Devleti’ne 500 bin lira ödedi. Fakat savaş nedeniyle satın aldığı mülkleri beş yıl kullanamadı. Şirketin parası beş yıl süreyle Osmanlı Devleti’nde kaldı. Şirket bu nedenle hükümetten 200 bin lira faiz istiyordu. 500 bin lira ana parası ve 200 bin lira faiz olmak üzere; toplam 700 bin lira alacaklı olduğunu iddia ediyordu.
Atilla Oral, Fransız şirketinin Taksim kışla ve arazisini satın alırken, burada bulunan okul, karakol ve caminin varlığını kabul ettiğini, sözleşme tarihinde de cami hissesini satın almayı denediği bilgisini veriyor.
“Kışlayı satan hükümet üyeleri, Padişah Sultan Reşat, Cemal Paşa, Enver Paşa, Talat Paşa gibi liderlerin hiçbiri cami satışına imza atacak adamlar değildi. Şirketin Taksim Camisi hissesini satın alma teklifi bu nedenle kabul edilmedi. Hükümet cami hissesini satmak bir yana, sonraki iktidarlar döneminde böyle bir günahın işlenmesini önlemek için satış sözleşmesine şart koydu. Vahdettin saltanatı her çeşit kirli işlerin görüldüğü bir dönemdi. Gayrımüslimlere cami satmak bu dönemde meydana gelen ufak işlerden sayılırdı. Fransızlar Taksim Camisi’ni satın alma konusunda o yüzden hiç zorlanmadı.
Vahdettin, Malta’ya kaçmadan birkaç ay önce cami satışını kabul etti. Taksim camisi satıldığında İstanbul hükümetinin Maliye Nezareti Vekili Tevfik Bey’di. Cami satışının sözleşmesini yapmak görevi Tevfik Bey’e verildi. Fransız şirketle Taksim Camisi’nin satışını da kapsayan sözleşmenin yenilenmesini sağladı. Tevfik Bey Fransız şirketle yapılan sözleşmenin yenilenmesinden anılarında şöyle söz ediyor:
“23 Ağustos 1922 tarihini taşıyan sözleşmenin yenilenmesindeki amaç, daha önce şirkete satılan bu yerlerin müştemilatından olup, Evkaf’a ait bulunan kısımların, Evkaf’a iade olunması ve sair pürüzlerin izalesiydi. Diğer taraftan Taksim Kışlası’nın içinde olup, askerin namaz kılması için mescit olarak kullanılan bu yerin, Bakırköy civarında teşkil olunan Sefaköy’de bir cami yapılmak üzere şer’an icap eden istibdal muamelesi de o sırada Evkaf Mahkemesi’nden i’lam istihsali suretiyle icra edilmişti”
CAMİYİ 7 BİN LİRAYA SATTILAR
Maliye Nazır Vekili Tevfik Bey’in kaydettiği bilgiye göre, cami satış sözleşmesinin tarihi 23 Ağustos 1922’dir. Cami bu tarihten sonra Fransız sermayesi ile kurulan İstanbul Emlak Şirket-i Osmaniyesi’nin malı oldu. Tarihte ilk defa bir padişah emri ve iradesiyle, payitahtın göbeğinde gayrımüslimlere cami satılmış oldu. Elbetteki bu onur kırıcı satışın sözleşmesi Takvim-i Vekayi’den gizlendi. Vahdettin emriyle yapılan cami satışının belgeleri Türk milletinden saklandı.
Oysaki çok basit sözleşmeler bile Osmanlı Devleti’nin resmi gazetesi Takvim-i Vekayi’de, noktasına virgülüne kadar yayımlanırdı. Bu yüz kızartıcı cami satışını devlet sırrı gibi gizleyen Vahdettin, Ağa Cami’yi de satışa çıkardı. Ancak gerek cami cemaatinin gerekse mütevelli heyetinin itirazı sonucu bu satış gerçekleşmedi.
Maliye Nazırı Tevfik Bey, caminin satış sözleşmesi metnine anılarında yer vermiş. İstanbul hükümeti yetkilileri cami satışından birkaç ay önce “Sanayi ve Ziraat ve Ticaret Şirket-i Osmaniyesi” adlı şirketle, Taksim Camisi’nin satışı konusunda görüşmelerde bulundu. Sonuç alınamayan bu görüşmenin belgelerinde yine aynı satış taktiği vardı. “Kışla içindeki camii şerifin mahalli ahire nakli” cümlesi geçiyordu. Gayrımüslimlerle yapılan cami satışının pazarlığında; dini yönden işin kitabına uydurulmuş olduğu burada da görülüyordu.
Caminin satış gerekçeleri komik
Atilla Oral, “Charles Harington” adlı kitabında caminin satış gerekçelerini şöyle anlatıyor: “Cami ile ilgili olarak yetkili kişilerce yerinde inceleme yapılmış. Adı geçen caminin kışlanın ikinci katında bulunduğu belirlenmiş. Camiye dışarıdan cemaat girmesi olanaksızmış. Caminin dört bir yanı ecnebi ticarethaneleriyle doluşmuş. Hıristiyanlara ait mekânlarla çevrili ve Müslüman olmayan halk burada ikamet ediyormuş. Müslüman askerlerin buraya yerleştirilmesi de artık mümkün olmayışı satışın gerekçeleriymiş. İlave yapılarla birlikte caminin oturumu 400 zira imiş. Bu ölçü ile hesaplamaya göre toplam bedel 7 bin lira tutuyormuş.
Sonuçta Taksim Camisi padişahın emriyle hükümet tarafından İstanbul Emlak Şirket-i Osmaniyesi’ne devredilmiş. Yani 7 bin lira bedelle, padişah fermanıyla Taksim Camisi’ni Fransız şirketine satmışlar. Camiyi yok ediyorlar denmesin diye, dini yönden işi kitabına da uydurmuşlar. Bu satışa karşılık şehir dışında, ahalisinin tamamı İslam olan Safraköy’de bir cami inşasına karar verilmiş. Böylece ‘mahalli ahire nakil edilmiş’ kılıfını kullanmak suretiyle Taksim Camisi satılmış. ”
İsmet Paşa kışlanın yerine park yaptırdı
Talimhane’de inşaatların yapılması 1930’lu yılları bulacaktı. Topçu Kışlası’nın yıkım kararı, Başbakan Erdoğan’nın iddia ettiği gibi İnönü zamanında değil, Atatürk’ün sağlığında 1932 yılında alındı. Başbakan her zaman olduğu gibi Atatürk’e direkt saldıramadığı için yine İnönü’yü dublör kullanma yolunu seçti. TBMM’de kışlanın yıktırılması konusunda herhangi bir muhalefet de yapılmadı.
İnönü döneminde de kışlanın yıkılmasına muhalefet etmek şöyle dursun, tam tersine harap haldeki kışlanın yıkımının gecikmesi nedeniyle hükümete sert eleştiriler yönelttiler. Nasıl ki Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında kışlanın yerine apartman yapılma şartıyla Fransız şirketine satışına bir iki kişi dışında karşı çıkan olmadıysa TBMM’de de yıkımına karşı çıkan olmadı. Zaten inşa edildiği günden beri çalıntı ve kişiliksiz mimarisi nedeniyle Topçu Kışlası benimsenmemişti.
Topçu Kışlası’nın bahçesinin Taksim Stadı olarak kullanılmasının ardından İstanbul Otomobil Türk Anonim Şirketi Merkez Garajı olarak kullanıldığı süreçteki dış görünümü (Gazeteci Ercan Kazmaz’ın arşivinden)
Henri Prost hazırladığı İstanbul’un nazım plan raporunda, imar servisinin 1936’da iç avluların ebadını değiştirerek inşaat nizamnamesini tadil etmiş ise de bunun kâfi olmadığını ve “bir ürbanizm plan hatası” olduğu notunu düşmüştü. Talimhane’de 1930-1940’lı yıllar arasında Vedat Tek, Seyfi Arkan ve Sedat Hakkı Eldem gibi dönemin ünlü mimarlarının yaptığı apartmanlar yükselirken, ahırlar ve kışla belediyeye devredildi. 1940’ta ahırların ve kışlanın yıktırılmasıyla ortaya çıkan büyük alan 1938-49 döneminin valisi ve belediye başkanı Lütfü Kırdar tarafından Henri Prost’un kasım-aralık 1939’da çizimlerini yaptığı Taksim Meydanı’na açılan ve törenlerin izlenebileceği bir terasla bir gezi parkına dönüştürüldü.
KIŞLA ERMENİ MEZARLIĞININ OLDUĞU YERE Mİ YAPILMIŞTI?
İddiaların aksine Ermeni mezarlığı Topçu Kışlası’nın yapıldığı arazide değil kışlanın arkasında kalan bugünkü Divan Oteli ve Harbiye’deki Radyoevi’nin yerindeydi. İşgal kuvvetlerinin İngiliz Komutanı Harington mezarlığı yıktırarak top sahası yaptı.
nacikaptan