DİPSİZ TARİHİN KÖR KUYULARI
Hüseyin MÜMTAZ
Dâvutoğlu siyaseten sustuğundan beri “gönül coğrafyamız” hayli dinlenmişti.
“Tarih ufkumuz”, “eş/dost/akraba sosyolojimiz” hakikaten hayli rahatlamıştı.
Sahneye Yiğit Bulut çıkana kadar…
Televizyonda, hem de canlı yayında gözlerimizin içine baka baka “Balkanlar’da, Afrika’da, Orta Asya’da, Ortadoğu’da halkın ‘İstanbul’dan nasıl yönetiliriz’i konuştuğunu” söyleyiverdi.
O dakka kalem tükendi, söz bitti, horoz öttü, gün doğdu, sabah oldu.
Dâvutoğlu muhterem çok konuşuyordu, lüzumsuz konuşuyordu, her fırsattan istifade konuşuyordu. Ondan yaşlı olduğum halde bolca kullandığı eskimiş yabancı kelimeleri anlamıyordum.
Her seferinde, yerli yersiz bize başka kıtalardan, kutuplardan selam getiriyordu.
Nasıl bir algı düzenlemesi ile karşı karşıya olduğumuzu anlayabilmeniz için bir, iki örnek vermem gerekiyor.
Artuklu Üniversitesi’nin düzenlediği “Kardeşlik Buluşmaları Mardin Konferansı”nda yaptığı konuşmanın tamamını almayacak, sadece bir örnek vereceğim.
(Çünkü okurken, sadece bir sayfaya sıkıştırılmış tarih, coğrafya, dil, din, kültür, sosyoloji gel/gitleri arasında benim bile başım döndü. Meraklı ve inat derecesinde sabırlı olanlar için kaynak; ).
“Tarihimizde Çanakkale Savaşı’nı, Sarıkamış’ı biliriz, Kudd-ül Amara’yı bilmeyiz. Bu savaşta Ortadoğu’nun tüm halkları Bağdat’a doğru ilerleyen sömürgeci güçlere karşı son büyük zaferi kazandılar. Araplar, Kürtler, Sünniler, Şiiler hep beraber savaştılar. Ortadoğu’nun sömürgeci ve dış güçlere karşı verdiği son savaştı”.
“Kudd-ül Amara”’ya kafayı takıp harita açmaya filan kalkmayın.
Kendisi gibi “ayınları çatlatmadan” okursanız, “Kutül Amare”den bahsedildiğini anlayacaksınız.
Savaşın komutanı Halil Paşa bile “KUT” soyadını almıştı, “KUDD” değil.
Başka bir örnek;
“Davutoğlu, Sultanahmet Camisi’nde kıldığı bayram namazının ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Ramazan Bayramı’nı idrak etmenin mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Davutoğlu, bayramın bütün Türkiye’ye, İslam dünyasına ve insanlığa hayırlı olmasını diledi.
Bugün İstanbul’da müstesna bir atmosferde bayram namazını eda ettiklerini belirten Davutoğlu, ‘Sultanahmet Camisi’nin de bir özelliği olarak çok sayıda ülkeden, hemen hemen bütün İslam dünyasından, Avrupa’dan, Avustralya’dan Makedonya’ya, Yemen’den Libya’ya, Özbekistan’a, Tacikistan’a kadar çok değişik ülkelerden kardeşlerimizle bayramlaşma imkanı da oldu. Bu bayramlarda her zaman sadece ülkemizdeki barış ve huzur ortamında güzel bir bayram idrak etmiş olmakla kalmıyoruz, aynı zamanda dünyanın değişik köşelerinde bayramları hakkıyla kutlayamayan kardeşlerimizi de anıyoruz’ ifadelerini kullandı.
Başta Filistin olmak üzere Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, Libya’da, Somali’de, Orta Asya’nın değişik bölgelerinde, zor şartlarda bayramı kutlamak zorunda kalanlara Allah’tan yardım dileyen Davutoğlu,’Türkiye, her zaman kendi içindeki barış ve huzuru sağlamanın yanında, dünyadaki bütün mazlumlarla da omuz omuza bayramların en iyi şekilde idrak edilmesi için çaba sarf etmeye devam etmiştir. Bu bayramda da bir taraftan da hükümet kurma çalışmalarını yürüttüğümüz ramazan ayı sonrasında hayırlı bir netice almak için dualar ettik. Allah ülkemiz için en hayırlı olanı nasip eylesin diye dua ediyoruz’ dedi”.
Lefkoşa Yunus Emre Enstitüsü’nün açılışında konuşurken de KKTC’nin üniversite diyarı olduğuna da işaret eden Davutoğlu, burada farklı milletlerden öğrenciler için faaliyetler düzenleneceğini belirtti.
Selimiye Meydanı’na girişte Filistinli bir öğrencinin geleneksel kıyafetiyle kendisine bir Filistin haritası ve sembol hediye ettiğini söyleyen Davutoğlu, “El Halil Şehri, Hz İbrahim’in şehrinden buraya gelen öğrenciler de artık Kıbrıslıdır, bizim öz evlatlarımızdır” dedi.
“Tevafuk”a bakar mısınız? Filistinli öğrenci Dâvutoğlu’nun o saat, orada olacağını nereden biliyormuş acaba?
MUŞ’un 99’uncu Kurtuluş Yıldönümü törenlerinde yaptığı konuşmadan bir paragraf;
“İslam ülkelerinde istiklale sahip olmanın en önemli işareti orada al bayrağın dalgalanmasıyla birlikte Cuma namazının kılınabilmesidir. Cuma namazı kılınan ülkeler, şehirler hürdür. Cuma namazı kılınamıyorsa, orada esaret var demektir. Gözlerim yaşararak, yüreğim sancılanarak söylüyorum, dün mübarek Cuma günü Halep’te Cuma namazı kılınamadı. Halep’te camilere gidilemedi, hutbe okunamadı, Halep’i esir edenler, Halep’e bomba yağdıranlar bilsin ki Muş gibi bir gün Halep de özgür olacak. O güzel Halep’te, gözümüzün nuru Halep’te camiler bu Cuma öksüz kaldı. Neden mi biliyor musunuz? Rus uçakları, hain uçaklar, işgalci uçakları, Suriye uçakları, sivil, çocuk, kadın demeden masumların üstüne, hastanelere bombalar yağdırdı”.
“İslam ülkelerinin hepsinde al-bayrak olup olmadığını” geçiyoruz fakat şuna dikkat lütfen;
“Halep’te Cuma namazı kılınamıyormuş”…
Öyleyse unutanlar için ufak hatırlatmalarda bulunalım.
Aşağıda sıraladığım olaylar Dâvutoğlu’nun sedaret döneminde Şam’da, Halep’te, Bağdat’ta filan değil, Türkiye sınırları içinde vuku bulmuştur.
Belki Bağdat’ı iki gözü kapalı bulabilirsiniz ama Diyarbakır, Hakkari, Van, Mardin, Kilis hattâ İstanbul/Sultanbeyli ve Giresun/Gümüşhane kırsalını da görmeniz lâzım.
1.”ANTALYA’da Şehit Jandarma Er Serhat Genç İlkokulu’nun bahçe direklerinde bulunan 2 Türk bayrağı, kimliği belirsiz kişilerce yakıldı”.
2.”Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nde PKK’lılar ile güvenlik güçleri arasında yaşanan çatışmalarda zarar gören ve Dört Ayaklı Minare ile birlikte operasyonların sembolü haline gelen 500 yıllık Kurşunlu Camii’nin son hali, bugün gazetecilere gösterildi. Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürü Metin Evsen, camide restorasyon çalışmasının yakın zamanda başlayacağını belirterek, caminin karargah olarak kullanılmış olabileceğini söyledi”.
3.”Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’ndeki bir lisede İstiklal Marşı ardından terör örgütü PKK lehine slogan attığı iddia edilen 4 öğrenci okuldan uzaklaştırıldı, 3 öğrenci ise kınama cezası aldı”.
4.”Van’ın kırsal kesimlerinde bulunan mahallelerinde hizmet veren sağlık ocaklarının önündeki direklerde Türk bayrağına dahi rastlanmazken, Sağlık Bakanlığı’na ait bayraklar ise parçalanmış halde direklerde dalgalanıyor. Van’da bulunan bazı sağlık ocaklarında Türk bayrağı, bazen de her iki bayrağın da bulunmaması tepki çekiyor. Çevredeki vatandaşlar durumun yıllardır böyle olduğunu dile getirdi”.
5.”Mardin’in Nusaybin ilçesinde terör örgütü PKK yandaşları tarafından örgüt merkezi gibi kullanıldığı belirlenen camide çok sayı mühimmat ve örgütsel doküman ele geçirildi”.
6.”Suriye’den atılan roketler sebebiyle Ocak ayından bu yana 21 kişinin hayatını kaybettiği, onlarca kişinin yaralandığı ve çok sayıda kişinin de yaşadığı bölgeyi terk ettiği Kilis’te insanlar isyan etti. Baro, Ticaret ve Sanayi Odası, Esnaf ve Sanatkâlar Odası ve Organize Sanayi Bölgesi başkanları gazetelere ilan verdi”.
7.”Haber 7’de yer alan görüntülerde MLKP’li teröristler İstanbul’un Sultangazi ilçesi Gazi Mahallesi’nde ellerini kollarını sallayarak rahatça dolaştıklarını gözler önüne serdi. Ellerinde silahlarla Sultangazi ilçesinin Gazi Mahallesi’nde devriye gezen MLKP’li teröristler durumun ne kadar ciddi boyutta olduğunu gösterdi. Yoldan geçen araçlara kimlik kontrolü dahi yapan teröristler vatandaşları tedirgin ediyor. Söz konusu mahallede faaliyet halinde olan teröristler halkı canından bezdirdi. Mahalle sakinleri bir an önce güvenlik güçlerinin buna bir çözüm bulması gerektiğini ifade etti”.
- “Son zamanlarda taktik değiştiren PKK, Kandil’den gelen talimat üzerine Güneydoğu’daki camileri de silah ve mühimmat deposu haline getiriyor. PKK, Camileri Silah Deposuna Çevirdi. Kandil’in aldığı kararlar ve verdiği talimatlar sonrasında, Doğu ve Güneydoğu’da bir çok il ve ilçede güvenlik güçleriyle çatışan PKK’lı grupların farklı bir yöntem kullandıkları anlaşıldı.
PKK’lıların barınmak ve silah-mühimmat depolamak için çatışma mahallerinde bulunan ibadethaneleri kullandıkları belirlendi. Bu çerçevede; halen sokağa çıkma yasağı uygulanan Mardin’in Nusaybin ilçesinde 18 Ağustos günü yapılan operasyonda, Hacı Şemsettin Yuşma Camii’nde arama yapıldı.
Caminin müştemilat olarak tanımlanan bölümünde, 5 bidon içinde ve poşet içinde 250 kilogram, kablo düzenekli gübre ile desteklenmiş A-4 patlayıcı, 2 RPG-7 roketatar, 3 roketatar mühimmatı, 3 kaleşnikof silah, 1 tabanca, 31 molotof kokteyli ile bomba yapımında kullanılan malzemeler bulundu”.
Demek ki “namaz kılınamayan camiler” sadece Halep’te değilmiş.
Memleket dahilinde de neler oluyormuş, neler…
7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından yeniden başlayan PKK saldırıları sonucu çıkan çatışmalarda, 7 Haziran 2016 itibarıyla, yâni bir yılda 29’u subay olmak üzere toplamda 513 şehit verildi. Operasyonlarda 127’si subay olmak üzere 3 bin 15 güvenlik görevlisi yaralandı. Askeri kaynaklardan edinilen bilgiye göre, aynı dönemde 5 bin 288 PKK’li öldürüldü.
Fakat çilemiz bitmemişmiş.
Dâvutoğlu ile daldığımız dipsiz tarihin merdivensiz kaldığımız köy kuyularından, karanlık dehlizlerinden, balçık çukurlarından; onun gidişiyle çıkış için umutlanmışken meğer Bulut’u gözden kaçırmışız…
Gözümüzün içine baka baka “Balkanlar’da, Afrika’da, Orta Asya’da, Ortadoğu’da halkın ‘İstanbul’dan nasıl yönetiliriz’i konuştuğunu” söylüyor.
İlişik resimler, Şırnak, Cizre’dendir.
Şırnak’ı, Cizre’yi yönetemeyenler nasıl “Balkanlar, Afrika, Orta Asya, Ortadoğu”yu yönetebileceklermiş?
“Balkanlar, Afrika, Orta Asya, Ortadoğu” halkları, devletleri, ülkeleri Şırnak, Cizre’yi görmüyorlar mı da “gelin bizi de yönetin” diyorlar?
İsterseniz Birinci Savaşa, hele hele Filistin-Gazze cephesine hiç bulaşmayalım diye düşünüyordum ama tam da “KUDD-ÜL AMARA” sürecinde kitap gibi bir kitap yayınlandı…
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. “Irak Kralı I’inci Faysal”. Kitap tam 808 sayfa, büyük boy… Üşenmeyin, alın okuyun. Yayınevi web sitesinde kitabın tanıtımını şöyle yapıyor;
“Irak’ın ilk kralı I. Faysal (1883?-1933), İngilizlerle anlaşıp bundan tam yüz yıl önce, 1916 yılında Osmanlılara karşı ayaklanan Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu ve Arap aşiret kuvvetlerinin komutanıydı. İngilizlerin para ve silah desteğiyle I. Dünya Savaşı’nda Arabistan ve Suriye’de cephe gerisi faaliyetlerde bulunarak İtilaf kuvvetlerinin Osmanlı Ordusu’nu bozguna uğratmasına katkı sundu.
Savaştan sonra Osmanlı Devleti’nin Arap topraklarını Fransa ile paylaşan İngiltere, payına düşen Irak’ta kurduğu işgal idaresine isyan eden halkı yatıştırmak için bir manda sistemi kurup başına Arap asıllı bir kral getirmeyi düşündü. ‘Manda ve himaye kabul edilemez. Ya istiklal ya ölüm’ diyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla sonuçlanacak bağımsızlık mücadelesini başlatan iradenin tersine Faysal, İngiliz mandası altında kral olmaya istekliydi ve Arabistanlı Lawrence’ın desteğiyle rakip kral adaylarına tercih edilerek 1921 yılında tahta oturtuldu. Saltanatı boyunca, işgalciler tarafından başlarına getirilen bu yabancı Sünni kralı kabul etmeyen Şii çoğunlukla dayatmacı İngilizler arasında krallığını ayakta tutmaya çalıştı. Yine de, en azından kâğıt üzerinde bağımsız bir devlet olarak, ülkesinin 1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne kabul edilmesini sağlamıştır.
Yüz yıllık perspektifte bakıldığında Faysal’ın, bağımsızlık ve özgürlük talebinin dünyanın her yanını sardığı bir dönemde, bölgeye ilişkin emperyal vizyonun kurumsallaşmasına katkıda bulunarak Irak ve Suriye’nin bugünkü halini hazırlayan yerli isimler arasında yer aldığı söylenebilir. Ayrıca Filistin’i milli yurt yapma sürecinde Yahudiler, onun imzaladığı bir belgeyi kendilerine dayanak yapmışlardır”.
Bulut öğretisine, bulutların üzerindeki dünyalara bel bağlayanlara şiddetle tavsiye ediyoruz.
Çünkü “öteki”leştirilen tarihin şerefli sayfalarının tekrar okunacağı;
Çünkü “10’uncu YIL MARŞI”nın inadına söyleneceği, “10’uncu” yıldönümlerinin yeniden yaşanacağı tarih aralıklarından geçiyoruz.
“Göğsümüz Cumhuriyet’in tunç siperi” değil miydi? 18 Haziran 2016
57’İNCİ ALAY HER YERDE/HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN EFRÂDIYIZ