Rusya ile Türkiye arasında uçak düşürme krizinin etkileri sürerken, 12 Haziran Rusya Günü’nde sürpriz adımlar atıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya Devlet Başkanı Putin’e, Başbakan B. Yıldırım’da Başbakan D.Medvedev’e kutlama mesajı gönderdi.
Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı V.Putin’e mektup yazmasını Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi değerlendirdi.
Bunun iyiye işaret olduğunu, ancak Türkiye’nin özür dileyecek bir pozisyonu olmadığını, Rusya’nın talep ettiği tazminat konusunun da gündemlerinde olmadığını ifade etti.
“Ancak Türkiye problemi Rusya’da maliyetleri inanılmaz artırmıştır.
Rusya, enerji ve hammadde fiyatlarının dip yaptığı bir noktada, maliyetlerini yükselten eksi bir oyun oynuyor” dedi.
*
Rusya, mektubun cevap verilecek özelliklere sahip olmadığını açıkladı.
“İlişkilerimizin normalleşmesini isteriz. Ama Ankara belirli eylemleri gerçekleştirmeden ilişkilerin normalleşmesi mümkün değildir. Ankara’dan beklenen eylemler resmi olarak özür dilenmesi ve tazminat ödenmesidir” denildi…
*
Reuters ise Türkiye’nin Suriye Devlet Başkanı B.Esad karşıtı söylemlerini yumuşatmakta olduğuna dikkat çekti.
*
Bunlar Suriye jeopolitiğinden hareketle radikal dönüşümlerin yaşandığı bir sırada çok önemli bir dizi gerçeğe işaret ediyor:
22 Şubat 2016’da, ABD ve Rusya Dışişleri Bakanları J.Kerry ve S.Lavrov;
Pentagon tarafından El Kaide ve IŞİD’e sağlanan silahların, bugün artık terk edilen eski bir program uyarınca verildiğine yönelik güvence karşılığında, karşılıklı olarak saldırılara son verilmesi konusunda anlaştılar.
Rusya bombardıman uçaklarını geri çekti.
Suriye İç Savaşına Siyasi Çözüm için Suudi yanlısı grupların katılmayacağı, Kürtlerin dahil olacağı III. Cenevre görüşmelerinin yeniden başlaması sürecine girildi…
*
Ne ki,Türkiye İslamcılık &Osmanlıcık hayali doğrultusunda IŞİD’i desteklemeye devam ediyor,
Suriye’de kendinden başkasına,hele ki; Kürtlere hayat hakkı tanımıyordu.
Rusya; geçmişte Türkiye İslamcılarının Kafkasya’daki cihatçılara verdiği,
Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat IŞİD’e verdiği destekten,
Suriye’de bir Rus savaş uçağının düşürülmesinden rahatsızdı.
Türkiye’nin Suriye sınırını kapatmadan Suriye krizinin çözülmeyeceği düşüncesiyle de çok öfkeli…
*
Bu yüzden 9 Mayıs’ta, J.Kerry ve S Lavrov, ortak bir açıklama yaptılar.
Bütün devletleri; IŞİD’e, El Nusra Cephesi’ne ya da BM Güvenlik Konseyince terörist olarak nitelenen diğer gruplara her türlü lojistik ve parasal desteği engelleyerek Güvenlik Konseyinin 2253 sayılı kararını uygulamaya ve bu grupların Suriye sınırını aşma girişimlerini engellemeye çağırdılar.
*
Sonra Obama ve Putin, uzun vadede hem Ankara’nın oyununu bozabilecek bir askeri gücü oluşturabilecekleri,hem de IŞİD’e karşı Suriyeli Kürtleri desteklemek düşüncesinde anlaştılar.
Aslında Rusya, Kürtleri Suriye İç Savaşına Siyasi çözüm bulunması görüşmelerine katılmasını,
ABD, Kürtlerin giderek Suriye-Türkiye- Irak’ta güçlerini birleştirmesi, yaklaşık 30 milyon nüfusu olan birleşmiş Kürdistan’ı oluşturmasını ve Akdeniz’e bir koridor açmalarını öngörüyordu…
*
Erdoğan ise ABD ve Rusların kendisine kurduğu tuzağı kendi yararına dönüştürmenin gayretine girişti.
Aslında YPG’nin gelişimini tehlikeli görmüyordu ve onu kendi stratejisinin bir parçası haline getirmekte gecikmedi.
Suriye’de bir Kürdistan kurup buraya Türkiye’deki Kürtleri sürmek stratejisini kurdu.
Bunun için ABD ve Rusya’nın silahlandırdığı PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’i kullanacaktı.
Çünkü Salih Müslim, 31 Ekim 2014’te Elize Sarayında, Cumhurbaşkanları Hollande ve Erdoğan ile gizli toplantıda pazarlıklar yapmıştı.
*
Fransa, Türkiye’de terörü sınırlandırmak üzere hazırladığı bir program doğrultusunda,
Önce Elize Sarayında F.Hollande- Erdoğan- İşbirlikçi Müslim görüşmesini organize etmiş,
Ardından dönemin Dışişleri Bakanları Alain Juppe ve Ahmut Davutoğlu arasında imzalanan gizli mutabakat gereğince,
Paris ve Ankara, Türkiye’deki PKK’nın Kürtlerini Suriye’ye sürmek üzere yeni bir Devlet kurmak konusunda anlaşmışlardı.
*
Doğrusu Fransa, geçmişte çok iyi tanıdığı bu bölgeyi,şimdi kendi geleceği için öngörüyordu…
Nitekim IŞİD ile mücadele bahanesiyle Fransa Kara Kuvvetleri Suriye’ye 150 özel asker gönderdi.
IŞİD’e karşı operasyonlarda Kürtlerin oluşturduğu Demokratik Suriye Güçleri ve YPG’ye destek için gelen Fransız askerleri için Kobani’nin üs kurulacağı açıklandı.
*
Bu sırada Erdoğan’a bağlı Türk Ordusu ve Polis güçleri PKK’lı Kürtlere karşı yoğun operasyonlar yürütmektedir.
Birçok köy yok edilmiş, birçok köyde yaşayan insanlar bulundukları yerleri terk etmeye zorlanmıştır.
Erdoğan’ın stratejisi doğrultusunda Türkiye’deki Kürtler kıskaca alınıyor.
Kürtler ve Suriye tarafında yaşayan Özgür Suriye Ordusu’nu oluşturan Sünni Araplar takas ediliyor.
Kürtlerin boşaltığı alanlar zaten çoğu “Sığınmacı Kamplarında” yaşayan yandaş Sünni Araplara veriliyor.
Suriye’de birçok Türk köyüne de Kürtler yerleştiriliyor.
Türkiye’nin çok talep ettiği “Güvenlikli Bölge” ters yüz edilmiş gibidir,Türkiye toprakları üzerinde etnik temizlikle Güvenlikli Bölge oluşturuyor…
*
Bu noktada Enerji ekonomisi için “Doğu’ya Genişleme” politikasının temel unsuru sayan Almanya,
Ortadoğu’da ve II.Dünya Savaşı sonrasında Hazar’da bulunan hidrokarbon kaynakları için yeni bir atak geliştirmektedir.
Almanya Federal Meclisi’nin Ermeni Soykırım Yasasını kabul edişi ya da Mülteci Anlaşması’nda Türkiye’den “terörün yeniden tanımlanması” talebi:
Almanya’nın enerji ekonomisinin omurgasını oluşturuyor…
İşte Almanya; enerji ekonomileri bağlamında Ortadoğu ve Hazar Havzası politikalarını Türkiye üzerinden şekillendiriyor…
*
Bu suretle PKK Kürtleri artık Almanya’nın eline bakıyor.
Kürdistan’da Peşmerge güçlerinden 5 bin 500’ü Alman Ordusu tarafından eğitiliyor.
Ayrıca Almanya Kürt güçlerine yoğun askeri teçhizat veriyor.
Uzun süre ABD’den gelen “savaşa NATO’nun da katılması” talebine karşı direnen Almanya,
Şimdi Türkiye’den IŞİD ile mücadele edecek Alman askerlerinin İncirlik’e yerleşmeleri talebinde bulunuyor.
ABD’nin IŞİD karşıtı uluslararası koalisyonuna NATO ve Almanya da dahil oluyor…
*
Rusya, Suriye’den hareketle giderek ABD ve müttefikleri tarafından kıskaca alınıyor.
Bu hususta önemli bir gelişmede; NATO, 06-17 Haziran 2016 tarihleri arasında, nükleer silahlı Rusya ile bir askeri çatışma tehlikesini arttıracak şekilde,
Doğu Avrupa’da Polonya Silahlı Kuvvetleri’nin ev sahipliğinde stratejik, operatif ve taktik seviyede geniş çaplı bir askeri yığılma organize ediyor.
*
Türkiye ile birlikte 24 ülkenin katıldığı operasyonun senaryosu;
Rusların saldırgan bir eylem olarak yorumladığı bir yanlış anlamanın ardından, Rus askerlerinin Baltık Devletleri’ne ve Polonya’ya girmesi;
NATO’nun bu duruma Doğu Avrupa’ya asker yığarak karşılık vermesine dayanıyor.
Operasyonda NATO; “savunmacı”dır, Rusya “saldırgan ülke” olarak resmediliyor.
NATO, Rusya’nın karşısına onlarca ülkeyi dikiyor ve kıskacın büyüklüğü ile savaş pratiği yapıyor.
*
Ne ki bu gerçeğin ters yüz edilmesidir.
Elbette Putin’in bu konudaki militarist tutumunun hiçbir ilericiliği yoktur,
Ancak Doğu Avrupa’daki ve Suriye’deki saldırgan Rusya değil, Batılı güçlerdir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından beri NATO ve özellikle ABD halâ Rusya’yı kuşatma ve onu yarı-sömürge bir bağımlı devlet konumuna indirme hedefinin peşinde koşuyor…
*
Artık herşey, sadece küçük bir dikkatsizliğin doğrudan bir askeri çatışmayı kışkırtabileceği noktadadır.
NATO’nun “Anakonda Operasyonu” bir güven ya da güvenlik ortamı yaratmaya katkı sağlamıyor.
Ekonomisi yaptırımların kaldırılmasına ve savunma harcamalarının azaltılmasına bağlı olan Rusya zor günler yaşıyor.
Ve bu durum; herhangi bir demokratik kriteri kendine dert edemeyen cehalette, İslamcı&Osmanlıcı bir Sultan&Halife bozuntusunun: hayalleri doğrultusunda Rusya Devlet Başkanı Putin’le kafa bulmasına neden oluyor…
*
Peki ama Suriye topraklarından,Baltık Denizi ve Karadeniz arasındaki bölgede yeni gerçeklik nasıl bir hukuksal statüye dönüşecektir?
Bu sorunun yanıtı için İran, Suriye ve Rusya savunma bakanlarının Tahran’da yaptığı toplantıda alınan kararların sahaya yansımasını,
Türkiye’nin değişebileceği öne sürülen Suriye politikasının istikametini beklemek gerekiyor…
16.6.2016
Bir yanıt yazın