ABD Başkanı B.Obama, Japonya/Kaşikojima Adası’nda sanayileşmiş ülke liderlerini bir araya getiren G7 Zirvesi’nde,
İngiltere’nin Avrupa Birliği’ndeki üyeliği üzerine 23 Haziran Referandumu’nda (Brexit), Birlik’te kalma yönünde karar verileceğine inandığını açıkladı.
ABD ile İngiltere arasındaki özel ilişkiyi “II. Dünya Savaşı’nın savaş alanlarında birlikte kan dökerken biçimlendi” ifadesiyle tanımladı.
İngiltere’nin bir AB üyesi olarak görevinin IŞİD’i etkisiz hale getirmek,
Yemen’den Suriye’ye ve Libya’ya kadar Ortadoğu’ya müdahale etmek,
Rusya’ya karşı koymak,
Afganistan’dan Ege’ye kadar askeri yükümlülükleri yerine getirmek üzere NATO’ya yatırım yapmaya devam etmek olduğunu söyledi…
*
Halbuki, 3 Mart’ta Fransa/Amiens’te, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ile İngiltere Başbakanı David Cameron,
4 Mart’ta Paris’te, Hollande ve Almanya Başbakanı A.Merkel arasındaki toplantılar;
Avrupa’nın egemenleri arasında yükselen derin gerilimleri ortaya çıkarmıştı.
*
Amiens toplantısı, I. Dünya Savaşı sırasında Almanya’ya karşı yapılan en ölümcül saldırılardan biri Somme Muharebesi’ni anma töreniyle ilgiliydi.
Ortak açıklamada, savaşın Fransız-İngiliz kurbanlarına vurgu yapılması ama Fransa-İngiltere güçleriyle aynı düzeyde yarım milyonluk Alman kaybına hiçbir gönderme yapılmayışı dikkat çekti.
Nitekim toplantı, Fransa ile İngiltere’nin askeri bağlarının pekiştirilmesine odaklandı.
Yetkililer askeri işbirliği alanında bir dizi kararlar aldılar.
Ortak açıklamada “Fransa ve İngiltere, Avrupa’daki güvenliğin ana garantörleri ve ana yatırımcılarıdır. Stratejik savunma ortaklığımız, bize dünya çapındaki ortak hedeflerimize erişme imkanı vermesi için gereklidir” denildi.
İki ülkenin temel rekabet varlığı ve AB dahilinde ortaklıkları sürerken, ortak bir ittifak ihtiyacı hissetmeleri ilginçti…
Ortak silah sistemlerinin geliştirilmesi: İki ülkenin nükleer güçlerinin bağımsız ve ortak rolünün teyidi: Askeri insansız hava aracı geliştirme programı: 7 bin kişilik ortak yurtdışı sefer gücünün oluşturulması: İngiltere’nin batı kıyısında iki nükleer reaktörün inşa edilmesi konusunda anlaştılar.
*
Doğrusu Fransa-İngiltere uzlaşmasının, Paris ile Berlin arasındaki gerilimlerin yükseldiği sırada meydana gelmesi dikkat çekiciydi.
Gerilim Münih Güvenlik Konferansı’nda Fransa Başbakanı Manuel Valls’in, Almanya Başbakanı Merkel’in sığınmacı politikasını eleştirmesinde ortaya çıkmıştı.
Ama esasen Almanya, 2011’de Libya’daki NATO savaşına katılmayı reddetmiş, dış ve askeri politikasında köklü değişikliklerle meşguldü.
Askeri giderleri son altı yılda 10 kat artarak 1.8 milyar euro’ya çıkmış ve 2020’ye kadar silahlanma için 7.5 milyar euro harcama öngörülüyordu.
2014’ten beri Avrupalı rakiplerinin korkularını tetikleyecek şekilde büyük bir güç jeopolitiği ve yeniden silahlanma politikası yürütüyordu…
*
İngiliz parlamentosunun Suriye’yi bombalama kararıyla,Almanya’nın dünya askeri gücü olarak rolünü yeniden düzenleme yönelimi aynı sıralarda oluşmuştu.
ABD ve AB, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’daki emperyalist çıkarlarını dayatmak için güçlerini birleştirirken,
Bizzat Almanya giderek Afrika ile Suriye’yi de kapsayan çok sayıda çatışmada aktif rol üstleniyor ve NATO içinde artan oranda önemli rol oynarken,askeri liderliğini pekiştiriyordu.
ABD ve AB emperyalizmi paralelinde Londra, Berlin ve Paris arasında gerilim artıyor, gelişmelerden bilhassa Fransız ve İngiltere liderleri dehşete kapılıyordu…
*
Nitekim Başbakan Cameron, İngiltere’nin AB’den ayrılması için referandum teklifi verdi.
Genel Başkanı olduğu Muhafazakâr Parti’nin, kamuoyu araştırmalarına göre oy oranını en çok artıran partilerden biri olan sağcı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’ni kendi lehinde geriletmek,
Çalışanların çalışma saat ve ücretlerinde, işten atılma konusunda, işsizlik sigortasında, emeklilik konusunda, eğitim ve sağlıkta, kazanç ve gelir vergisinde;
Çalışanlar aleyhinde ve işveren lehinde kısıtlamalarda ve göçmen karşıtı yabancı düşmanlığında resmi politikayı daha fazla sağa çekmek için 23 Haziran referandumunu öngördü.
Referandum esasen İngiltere’nin Avrupa Birliği’nde kalması için askerileşme fakat Avrupalılık kriterlerinden imtiyazlar talep etmesi anlamındaydı.
*
4 Mart’ta Paris’te, Merkel ile Hollande arasındaki toplantı: iki hükümet arasındaki ilişkilerin sıkıntılı durumunu açığa vurdu.
Bugün Avrupalı güçlü devletler arasında muazzam gerilimler yaratan, kapitalizmin devasa siyasi ve ekonomik krizinin, bir kez daha Avrupalı ülkeler arasında askeri çatışmaları gündeme getirdiğine yönelik endişeler oluştu.
20 yüzyılda Almanya’nın iki kez bir dünya gücü haline gelmek için Avrupa’yı fethetmeye çalışmasına yol açan karakterine tepkiler halâ sürerken,
Fransa ile İngiltere ekonomik olarak baskın ve askeri olarak giderek artan oranda güçlü rakipleri Almanya’ya karşı ittifak kurma eğilimine girdi.
*
Ne ki, ekonomik durgunluk ve halkların militarizme karşı savaşının tırmanmadığı koşullarda;
İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda daha fazla kemer sıkılması, göçmen karşıtı acımasız önlemler ve çalışanların haklarının yok edilmesini savunan sağ politikaların yükselmesinin giderek Avrupa’ya yayılacağı öngörüsüne rağmen,
Halklar İngiltere ve Avrupa burjuvasının derinleşen varoluşsal krizini teşhir edecek kıta çapında siyasi mücadele verecek örgütlülükten mahrumdur.
Yine de Avrupalılar, hem askeri barbarlığa ve sömürgeci fetih savaşlarına, hem de kemer sıkmanın yıkıcı etkisine ve demokratik haklara yönelik saldırılara karşı kitlesel bir muhalefeti hızla oluşturmanın çabasını sürdürüyorlar.
*
“Brexit” sonucu ister “Ayrıl”,i ster “Kal”olsun, Avrupa Birliği’nin tepesinde parçalanmanın çanı işlevi görüyor…
12.6.2016
Bir yanıt yazın