Sayın Dünya Türkleri Birliği mensupları,
Son Alman Federal Meclisi’nin “soykırım” kararından sonra hepimize geçmiş olsun…
Sizleri bilmem ama ben 2 Haziran 2016 Bundestag soykırım kararına şaşmadım. Ermeni tasarısı Alman Meclisi’ne 2015 Mart ayında getirilmişti, Nisan 2015’de Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) tasarıyı onayladı; ancak tasarı tüm Meclis oyuna sunulmamıştı. Tasarının tüm Meclis’ce onaylanması herhalde küçük bir olasılık olarak görülmüştü.
O zamandan bu zamana ne değişti ki, tasarı Meclis’te nerdeyse oy birliği ile kabul edildi? Oylamada bir red, bir çekimser oy yer aldı.
Dikkate değer ki, 2015 Nisan’ından bu yana 2 önemli gelişme bizlerin lehine oluştu: AİHM Büyük Daire kararı (15 Ekim 2015) ve Fransız Anayasa Konseyi kararı (8 Ocak 2016). Ayrıca Almanya’da ABD’deki gibi güçlü bir Ermeni lobisi yok, ve ağırlıklı (3 milyon kadar) Türk toplumu var. Bu gerçeklere rağmen Alman Meclis’i şimdi damdan düşercesine, Ermeni tarafından hatırı sayılır bir baskı gelmeden, hem de malüm Nisan ayı geçtikten sonra, açıkça “soykırım” dedi!
Bu makus olayın nedenini Almanlara yüklemeden önce bizlerde aranması gerektiğine inanıyorum. Şöyle ki:
1. Türkiye’de gündeme gelen son bir yıldaki olumsuz gelişmeler (RTE’nin açtığı ‘hakaret’ davaları ve akademisyenleri hedefleyen tehdidvari girişimler dahil), Türkiye’nin uluslararası itibarını düşürdü. Bu durum en açık bir şekilde Almanya’da kendini gösterdi. Alman Meclisi’ndeki ezici sayıdaki “evet” oyları, Türkiye karşıtı bir öfke ve “hınç” hissi olduğu kanaatını veriyor, tarihi olaylar bahane edilerek Türkiye politik anlamda “cezalandırılıyor.”
2. Türkiye bu oylamaya genellikle tepkisiz kaldı. Avuç kadar yurtsever, iki baro, ve bir grup eski CHP vekilleri dışında tasarının onaylanmasını engelleyici girişimler çok yetersiz kaldı. Cumhurbaşkanı ve Başbakan oylamadan ancak 2 gün önce Merkel’e itirazlarını ve “kuşkularını” telefonla bildirdiler (Oylama esnasında RTE Kenya’da idi). Doğu Perinçek dışında muhalefet parti başkanları, kimi STK’lar ve iş dünyası sessiz kaldı; Ulusal Kanal, Halk TV ve Kanal B dışında medya (Cumhuriyet gazetesi dahil!) konuyu haber konusu bile yapmadı. TBMM Başkanı da sessiz kaldığı gibi bir parlamanter grubu Almanya’ya gönderme ihtiyacını duymadı. Kısacası hükümet başka bir acendaya (“Başkanlık”) odaklandığı gibi, muhalefet umursamadı bile. Bilindiği gibi Kılıçdaroğlu, tasarının geçmesinde büyük katkısı olan Alman parlamenteri Türk-asıllı Cem Özdemir’in yakın dostu!
Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra şimdi Meclis’den ve partilerden (HDP hariç) protesta mesajları geliyor, daha önce ağızlarını açmayan yandaş TV kanalları ve gazeteler yaygara koparıyorlar. Yok Alman Meclisi’nin aldığı kararın tarihi ve hukuki geçerliliği yok imiş… Yok Türkiye-Almanya ilişkileri bozulacakmış … Yok Türkiye bunu unutmazmış … Berlin Büyükelçisi hemen geri çekilmiş, vb.
Sormak gerekir: Daha önce akıllarınız neredeydi? Ellerini vicdanlarına koyup kendilerini sorgulasınlar: Oylamadan önce niçin uyarılarda bulunmadınız, kararın geçmesini engellemeye çalışmadınız, halkı bu noktada bilgilendirmediniz?
Şimdi ne yapılabilir?
Almanya’ya karşı gerçek anlamda bir yaptırım olmadığı süre bu tür itirazlar ve laflar birşey ifade etmez. En etkin yaptırım, Alman mallarına boykot getirmek ve ticari ilişkileri kesmek ya da kısıtlamak ile olur. Geçmişe bakılırsa, Almanya’ya karşı anlamlı bir yaptırım olacağı çok şüpheli.
Ve Türk tarafı Ermeni iddiaları ve yalanları karşısında – hele son AİHM kararından sonra – salt “savunmakla” yetinmeyip artık yargı bağlamında girişimlerde ve atakta bulunmalıdır. Beraberinde atak olmadığı süre salt savunma başarı getirmez. Başarıya ulaşılacaksa soykırım mücadelesinde salt savunma yönteminin dönemi geçti. Türk tarafı bundan böyle yargıda daha proaktif, daha atılgan olmalı.
BM 1948 Soykırım Anlaşması çerçevesinde “soykırım” olgusu siyasi bir kavram olmayıp, herşeyden önce hukuksal bir olgudur. Parlamentolar dahil hiçbir birey veya kuruluş siyasi ya da politik anlamda “soykırım” kararı veremez. Böyle bir karar sadece ve sadece yetkili (dahili veya uluslararası) bir mahkeme tarafından verilebilir. “Ermeni soykırımı” şeklinde ortada bir yargı kararı yok. Bu gerçek Bundestag’ın yüzüne bir tokat gibi vurulmalıdır.
Bundestag kararı ile ilgili yapılacak en önemli yargı girişimi, bu kararı Alman Anayasa Mahkemesi veya AİHM’e götürerek kararın iptalini istemektir. Zira Bundestag kararı BM 1948 Soykırım Anlaşması’nı görmezden geldiği gibi hem Alman Anayasa’sına, hem AİHM İsviçre-Perinçek kararlarına aykırıdır. Başka bir seçenek, Lahey’deki Uluslararası Yargı Divanı. Hukukçular bu seçenekleri değerlendirsin.
Ve biraz da ufkumuzu genişletirsek, Türkiye niçin bu kararı Birleşmiş Milletler’e veya NATO’ya götürüp Almanya hakkında resmi bir şikayette bulunmasın? BM 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmiş değil. O takdirde Almanya nasıl Türkiye’yi soykırımla suçlayabilir? Ve Türkler 1.5 milyon Ermeniyi kesip kıyacak kadar gaddarsa, Türkiye’nin NATO’da ne işi var? Bakalım BM’in ve NATO’nun cavapları ne olur?
Ve bir noktaya daha dikkat çekelim. Diğer “Ermeni soykırımı” kararlarında olduğu gibi, Bundestag kararında “soykırım” tanınır ve Ermeni kayıpları esefle anılır iken, o dönemde Ermeni çetelerince mezalime uğrayan yarım milyondan fazla Müslüman halkına tek bir atıf yapılmamıştır. Böyle bir ayrımcılık duyarsızlığın ötesinde ırkçılıkdır, ve bu gerçek de Bundestag’ın yüzüne bir tokat gibi vurulmalıdır.
Bundestag utanmadan, ve hiçbir kanıt olmadan, Ermenilerin yanı sıra diğer Hıristiyan azınlıkları da kasıtlı kıyıma dahil etti. Geçen yıl Papa’nın yaptığı gibi. Sanki Türklere karşı “post-modern,” duygusal bir Harçlı Seferi var …
Parantez arası
Bir ekleme yaparsak, acı bir gerçektir ki, RTE’nin 23 Nisan 2014’de (2 Ermeni lehçesi dahil 7 lisanda) ilan ettiği tek taraflı taziye mesajı, “soykırımın” kabulü için Bundestag tasarısında bir “gerekçe” olarak kullanıldı. Tıpkı ABD’deki Ermeni diyasporasının bu taziyeyi bu yönde bir destek olarak kullandığı gibi. Aynı tek taraflı taziye mesajı geçen yıl zamanın Başbakanı Davutoğlu tarafından da yayınlandı. Davutoğlu’nun Ermeni diyasporasına yaklaşma girişimleri hatırlardadır.
Sonuç ne oldu? Diyaspora daha da azgınlaştı. Papa bile geçen sene “soykırım” dedi. ABD’deki Yahudi lobisini de kaybettik!
Bu siyasetin bir parçası – ve dış baskıların etkisiyle de – Yusuf Halaçoğlu 2008 yılında TTK Başkanlığı görevinden alındı. O mevkiye getirildiği 1993 yılından itibaren TTK Başkanı olarak Ermeni tarafını oldukça “tedirgin etmişti.” Ardından hiçbir önkoşul getirilmeden Ermenistan ile 2009 protokollerı imzalandı. 1990 Bağımsızlık Bildirgesi’nde 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen ve Türkiye’nin doğu illerini ‘Batı Ermenistan” olarak tanımlayan bir komşuyla “diplomatik açılım” yapıldı.
Büyük bir sürpriz ve oldu-bitti ile karşılaşan Azeri dostlarımız sitem etmeselerdi protokoller herhalde hala yürürlükte olurdu.
Ve yine acı bir gerçektir ki, Genel Kurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde Ermenilerin 1900 başlarında yaptığı mezalimi sergileyen arşiv malzemesi 2 yıl kadar önce – hükümetin girişimiyle olacak – o siteden kaldırıldı! Sitede 1915 olaylarının Ermenileri yok etmeye yönelik bir kasıt taşımadığı belgeleniyor, silahlı Ermeni çetelerin Müslümanlara yaptığı vahşet fotoğraflarla dile getiriliyor, 520 bin Müslüman halkının hangi köy ve mekanda öldürüldüklerinin dökümü yapılıyordu. Bu bilgiler hangi nedenle siteden kaldırıldı?
4 Haziran 2016
Dr. Ferruh Demirmen
Bir yanıt yazın