ERDOGANIN ESBASKAN OLDUGU TURKIYEYI BOLME (BUYUK ORTADOGU) PROJESI’NIN AMACI
Yazar:
ABD, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı verilen, aslında neredeyse tamamı bölücü terör örgütünün Suriye kolu olan PYD tarafından meydana gelen güçlerle bir operasyon başlattı (24 Mayıs 2016). Türkiye’nin ısrarla terör örgütü olarak tanınmasını istemesine rağmen ABD “hayır değildir, PYD bizim kara gücümüzdür” diyerek işbirliği yaptı ve bunu yaparken de Türk kamuoyunun tepkilerini azaltmak için adını SDG olarak değiştirdiler.
24 Mayıs’ta başlayan operasyon Rakka’ya yapılıyor görünmektedir fakat asıl hedef neresi ona bakmak ve neler olabileceği üzerinde düşünmek gerekmektedir. Çünkü 2011’den bu yana iç savaşın yaşandığı Suriye’de yeni bir sürece girilmektedir. Cumhurbaşkanının “Suriye’de butik devlet kurulmak isteniyor[1]” sözünün üzerinden sekiz ay gibi kısa bir zaman geçmiş ve gidişat bir Kürt devleti / özerk bölgesine doğrudur. Bu hedef için Fırat Nehrinin batısına geçmek mecburidir. Ve Fırat’ın batısında, denize ulaşmak için aşılması gerekecek tek engel Türkiye vardır yani asıl hedef Türkiye’dir, İskenderun Körfezidir.
Nasıl mı? Gelin önce haritaya bir bakalım…
Fırat, üzerinde yapılmış olan barajlar dolayısıyla Suriye coğrafyasını geçilmesi çok zor bir şekilde ikiye bölmektedir. Harita incelendiğinde, üzerinde Rakka köprüsü, Tabka barajı (Caber Kalesi, Süleyman Şah’ın ilk türbesinin bulunduğu yer), Teşrin barajı, Karakozak köprüsü (eski Süleyman Şah Saygı Karakolu yeri yanı, yıkıldı) geçişleri ile hemen Türkiye Sınırının alt tarafındaki iki köprü bulunmaktadır.
Türkiye baraj kapaklarını açtığında su basan köprüler güvenli değildir. Süleyman Şah Türbesi bir gece operasyonu ile geri çekilip önce IŞİD’e terk edilen ve sonra PYD tarafından ele geçirilirken Karakozak köprüsü de çekilirken IŞİD tarafından havaya uçurulmuştur. (Bu arada çok başarılı bir operasyon olarak sunularak, eskiden Bayrağımızın dalgalandığı Saygı Karakolundan nasıl ricat edildiği ile bu çekilmenin sonuçları ayrı bir bahis konusudur ve tarih bunun hükmünü mutlaka verecektir.)
Geriye üç geçiş noktası kalmaktadır. Birisi Teşrin Barajı ki Aralık 2015’de PYD tarafından IŞİD’den alınmıştı. İkincisi Tabka Barajı ve üçüncüsü de Rakka’daki köprüdür. Operasyonun başlangıcında ABD Teşrin Barajına askeri güç göndermiş ve güvenliğini takviye etmiştir. Rakka Köprüsü ile Rakka’nın hemen yukarısındaki Tabka barajı için de operasyon başlamıştır.
***
Şimdi filmi çok kısa bir geçmişe sardıralım ve Cumhurbaşkanının ABD ziyareti öncesine dönelim.
Cumhurbaşkanı Nükleer Güvenlik Zirvesi için 29 Mart – 1 Nisan tarihleri arasında ABD’de olacaktır ve basında, Obama’nın programının yoğunluğu sebebiyle ile sadece Zirve sırasında ayaküstü görüşme olacağına dair haberler yer almıştır.
28 Mart sabah saatlerinde basına The Times Gazetesi kaynaklı bir haber düşer. Haberde: “ABD’nin ‘IŞİD militanlarının geçişine engel olmak için’ Türkiye’nin Suriye’de sınıra yakın IŞİD kontrolündeki Menbic’le arasındaki yolları kapatmasını istediğini ve Washington’ın o bölgeye Suriyeli Kürtlerin yerleşmesinden yana olduğunu yazdı.” Denilmektedir. (Odatv, 28 Mart 2016[2])
Yazı, “The Times gazetesine konuşan ABD’nin IŞİD’le mücadele koalisyonu özel temsilcisi Brett McGurk de Dabık için ‘Burası onların kalbi, orayı kuvvetlendiriyorlar’“ diye devam etmekte ve “Türk hükümeti hala ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde uçuşa yasak bölge oluşturulması için ısrar ediyor. ABD Başkanı Obama da bununla ilgili tüm önerileri reddetti. Menbic Boşluğu’yla ilgili anlaşmaya varılana kadar Amerika’nın yabancı savaşçıların geçişini havadan gözetlemek dışında başka alternatifi yok.” Cümleleri ile bitmektedir. Tam bir beyzbol sopası daha değil mi?
Membiç Boşluğu diye isimlendirdikleri 98 km’lik yolu isteyen ABD, bu yolun 40 km’lik bölümünde Dabık kenti de var diyor yani istediği yol doğu – batı istikametindedir. Başka bir ifadeyle Suriye’nin Türkiye sınırına paralel olan bölgesinin, PYD’nin elinde olan Afrin ile Fırat’ın doğusundaki Ayn el Arap’ın (Kobani) birleştirilme operasyonunun bir parçasıdır. Arada bir Azez kalıyor o da kimseye bırakılamaz tabii. Çünkü Azez, Kilis’in hemen karşısında ve sınıra 8-10 km yakınlıktadır. Şimdi yerçekimi etkisi ile(!) Kilis’e düşen bombaların sebebi daha bir netlik kazanmaktadır
Membiç’in boşluk değil bilakis dopdolu bir hat olduğu ne kadar açık değil mi?
Bu haberin çıktığının ertesi günü, Erdoğan ABD seyahatine çıkmıştır ve ziyaret başladıktan sonra da Erdoğan – Obama görüşmesi hakkındaki bilgi Nükleer Güvenlik Zirvesinde olacağına dairdir, ta ki Erdoğan Joe Biden görüşmesine kadar. Otelde yapılan görüşme sonrasında Erdoğan – Obama buluşmasının Beyaz Saray’a alındığı haberi çıkar. (1 Nisan 2016 Hürriyet Gazetesi[3])
Gelişmelere bakıldığında önce Büyükelçilik’te ABD Dış İşleri Bakanını kabul edilmiş, 45 dakikalık kabulden sonra arkasından Başkan Yardımcısı Biden ile görüşme yapılmıştır. Bu görüşmede iki tarafın istihbarat başkanları, dış işleri yetkilileri ve özellikle özel temsilci Brett McGurk’da bulunmuştur. 2,5 saat süren bu toplantının sonuçlarından birisi de Beyaz Saray görüşmesi olmuştur.
Diplomatik teamüller içerisinde pek görülmeyen şekilde ziyaretin ortasındaki programı değiştirmek için nasıl bir sebep vardı denildiğinde cevap olarak: “Suriye – Türkiye sınırında IŞİD’in elinde kalan 98 km’lik hattın alınması ve Türkiye’nin de buna destek olması[4]” cümleleri göze çarpmaktadır.
ABD yetkililerinin Cumhurbaşkanının ziyaretinin hemen sonrasında Ankara’ya gelmiş olmaları[5] teknik konular olması hasebiyle değerlendirme dışıdır; çünkü siyaset kararını vermiştir ve operasyona razı olmayanları da yerçekiminden bir türlü kurtulamayan bombalar etkileyecektir. Tıpkı Cumhurbaşkanının Şili Seyahatinde açıkladığı[6] (2 Şubat 2016) Hazar Denizinden fırlatılan Rus füzelerinden birisinin yolunu şaşırıp topraklarımıza düşmesi (7 Ekim 2015) ama tesadüfen(!) patlamaması gibi… Tıpkı Ekim 2014’de olduğu gibi “Kobani düştü düşecek”ten, teröristlerin Türk polisi eskortluğunda, sevinç çığlıkları atılarak ve bölücü örgüt paçavraları sallanarak Ayn el Arap’a yardıma gitmeleri gibi…
***
“Ne olacak efendim, sınırlarımızın öbür tarafı bize ne” denilebilir. Ama bu doğru değildir. Gelin şimdi de 19 Mayıs 2016 tarihli Yeni Şafak gazetesinin manşetine bir göz atalım. Gazete “Yeni Terör Hattı: Afrin – Amanos” manşetiyle[7] çıkmıştır. Türkiyemiz gibi terörden bunalmış ve etrafı yanmakta olan bir ülke için sıradan bir haber gibi gösterilmektedir.
Gazete, “Hatay – Hassa üzerinden Amanoslara çıkan teröristlerin oradan Afrin’e geçtiklerini” yazmaktadır. O bölgeyi bilenler “yahu arkadaş, adamlar Afrin’e geçecekse niçin dağa çıksınlar ki? Amanoslar gibi sarp ve çetin bir arazide ne işleri var?” diyeceklerdir. Bölgeyi bilmeyenler de hemen haritaya bakmalıdırlar. Amanoslar Hassa’nın batısında, Afrin (Suriye) doğusunda kalmaktadır. Bu dağ silsilesi Akdeniz ile Amik (Hatay) Ovasını birbirinden ayırır. En yüksek yeri de Hassa yakınlarındaki 2262 m yüksekliğindeki Mığır (Bozdağ) Tepesi’dir (Wikipedia).
Eğer teröristler gerçekten gazetede yazıldığı gibi, “Suriye sınırındaki artan güvenlik sebebiyle Afrin’e geçmek için” Hassa’ya geliyorlarsa dağa çıkmadan, doğrudan Suriye’ye geçebilecek çok ama çok fazla yerleri vardır.
Amanoslar Dağları, uzun zamandan beri terörist faaliyetlerin yapıldığı ve birçok şehit verdiğimiz çok önemli bir coğrafyadır. Akdeniz’in en önemli körfezlerinden birisi olan İskenderun bu dağların eteğindedir. Buradaki faaliyetler, Suriye’nin kuzeyinde kurulmak istenen(!) Kürt devleti / özerk bölgesi için denize çıkış sahasıdır. Yani Ortadoğu için canlandığı(!) yazılmaya başlanan Sykes – Picot ruhu İskenderun üzerinde dolaşmaya başlamıştır.
Şimdiye kadar çok yanlış yönetilen uzak ve yakın komşularımızla olan ilişkilerimizde, her yönüyle Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren bu yeni dönemde de, eskisine benzer şekilde ideolojik yaklaşımlar tercihleri belirlememelidir. Tarih ve akıl ile millî menfaatler kılavuzumuz olmalıdır. Aksi takdirde bu gidiş, Kıbrıs’taki müzakerelerle beraber değerlendirildiğinde Akdeniz’e çıkamaz olma ve bin yılda kazanılmış olanları 15 yılda verme istikametindedir.
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
- ATATÜRK’Ü YENİDEN ANLAMAK BİR ZARURETTİR
- TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN BUGÜNKÜ MESELELERİ 2
- TARİHİN AKIŞ YÖNÜNÜ BELİRLEME ZAMANIDIR
- ÇÖZÜM(!) SÜRECİNDEKİ ŞARTLAR YA DA “YENİ MONDROS MÜTAREKESİ”
- Tarihin Dersi Lozan, Zafer mi Hezimet mi?
- GÜVENLİK GÜÇLERİ (DEVLET) BÖLGEYİ TERK Mİ EDECEK?
- Tarihin Arka Sokaklarında Bugünün İzlerini Aramak
- Türk Milliyetçiliğinin Bugünkü Meseleleri
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SORUNU SİYASETİN GAYRI MİLLİ BİR OLUŞUMUN ELİNDE SAVRULMASIDIR. TÜRKİYE 4 YÖNDEN KUŞATILMIŞ, ÖZELLİKLE KUZEY-GÜNEY YÖNÜNDE BİR DİLİM PASTIRMAYA DÖNMÜŞTÜR. DOĞUDAKİ KÖK GÖVDEYE ULAŞIM YOLU KAPALIDIR. BATI/AKDENİZ ÇIKIŞIMIZ DENİZ VE HAVADAN DÜŞMAN GÜÇLERİN KONTROLÜNDEDİR. BU AHVALDE VATANI VE MİLLETİ ANCAK (BU OLMAYAN) TÜRK MİLLETİNİN AZİM VE KARARI KURTARABİLİR Kİ, O DA SANİYEN VESAYET ALTINDADIR.