İngiltere Başbakanı David Cameron geçen hafta baklayı ağzından çıkararak bir gerçeği açıklamıştır: “Mevcut reform hızıyla Türkiye ancak 3000 yılında üye olur.” Cameron daha önce Türkiye’nin AB üyeliğine büyük destek vermiştir. Cameron’ın 2010 yılında Ankara’da “Türkiye için ‘Kampı koruyabilir ama çadıra giremez’ denilemez. AB’ye üyeliğiniz için mümkün olan en güçlü destekçiniz olarak kalacağım” demişti.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz da Kölner Stadt-Anzeiger gazetesine verdiği demeçte Türkiye’nin Avrupa değerlerinden nefes kesen bir hızla uzaklaştığını söylemiştir: “Başbakan Angela Merkel ve AB yönetimleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a politikalarının Avrupa değerleri ile bağdaşmadığını ve bunun AB üyelik sürecini sadece zora sokmadığını, imkansız hale getirdiğini çok net bir şekilde ifade etmeliler.”
Yeni AB Bakanı Ömer Çelik geçen haftaki devir teslim töreninde ilk açıklamasını yaparak David Cameron’un görüşüne adeta destek vermiştir: “AB ile ilişkimiz çok önemli ancak yegane seçenek de değil.” Eğer AB tek seçenek değilse, Türkçe literatürde en çok baskı yapan Avrupa Birliği kitaplarımın bundan sonraki baskılarını yenilememe gerek kalmamış demektir.
Ayrıca şu soruyu da sormamız gerekir: AB yegane seçenek değilse AB Bakanlığına ne gerek var?
Dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin Pamukkale’de 15 Aralık 2014 tarihinde yaptığı konuşmada açıkladığı “…Avrasya, Gümrük Birliği’ni göz ardı ederse çok büyük hata yapar …Avrasya Gümrük Birliği, Türkiye için vazgeçilmezdir. Biz orada olmak zorundayız. Körfez İşbirliği Teşkilatı içinde olmak zorundayız. Orta Afrika Birliği denen… birliğin içinde yer almak zorundayız” görüşünden hareketle, AB yegane seçenek değilse, o zaman Avrasya Gümrük Birliği, Körfez İşbirliği Teşkilatı ve de Orta Afrika Birliği’ne mi katılmamız gerekecektir?
Atatürk’ün 29 Ekim 1923 tarihinde Fransız yazar Maurice Pernot’ya verdiği demeçteki “Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de asri binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edipte Batıya yönelmemiş millet hangisidir?” görüşünü rafa kaldırmamız mı gerekecektir?
Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız merhum Süleyman Demirel’in Aydın Doğan’a 7 Şubat 2015 tarihinde yazmış olduğu mektupta önemle üzerinde durduğu “Türkiye, ne olursa olsun, Avrupa Birliği çıpasına sarılmalıdır. Bundan vazgeçmek olmaz” görüşünü rafa kaldırmamız mı gerekecektir?
Sekizinci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal’ın 14 Nisan 1987 tarihinde Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusu yapıldıktan sonra söylediği “Bu uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bizi caydırmak için çok şey yapacaklar. Ama asla yılmamalıyız” görüşünü rafa kaldırmamız mı gerekecektir?