Sanayileşmiş ülke liderlerini bir araya getiren G7 Zirvesi, Japonya/Kaşikojima Adası’nda yapıldı.
Zirve’de en dikkat çeken konuları, küresel ekonomideki belirsizlikler ve risklerin yanı sıra gelişmekte olan ekonomilerde yaşanan durgunluk, petrol fiyatlarındaki düşüş ve gerileyen ticaret hacimleri,
ABD’nin bu durumdan hareketle Çin ile bazı Güneydoğu Asya Uluslar Birliği ülkeleri arasındaki anlaşmazlıkları en iyi şekilde kullanmak üzere bölgedeki varlığını daha da artırmasıydı.
*
Nitekim, zirvenin sonuç bildirgesinde, Çin ile Japonya arasında Çin Denizi’nin güneyi ve doğusundaki adalar nedeniyle yaşanan ve Çin’in Doğu ve Güney Çin Denizi’nde egemenlik iddia etmesi anlaşmazlığında, Japonya’ya verilen destekle barışçıl çözüm çağrısı yapıldı.
Ama ABD bir süredir Çin’i, bölgede ve dünyada baskı altında tutmaya çalışıyor…
*
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, küresel mali sistemin istikrarsız olduğunu ve bir iflaslar çığıyla karşı karşıya olunduğu uyarısında bulunmaktadır.
Durumun, 2007’de olduğundan daha kötü olduğu iddia edilirken;
Ekonominin kötüye gittiği dönemlerle mücadele için makroekonomik tedbirlerin tamamının da tüketildiği konuşuluyor…
*
2015’te gelişmekte olan piyasalarda, çoğu Çin’den olmak üzere 735 milyar dolarlık sermaye çıkışına tanık olunmuştur.
2015’in ortalarından bu yana Çin’den sermaye kaçışının 1 trilyon dolara ulaşmış olduğu bildiriliyor.
Avrupa bankalarının zaten 1 trilyon dolar batık krediye sahip olduğu ve gelişmekte olan piyasaların etkisine ciddi ölçüde açık bırakıldıkları,
Borçların büyümeye devam ettiği, yaşanan durgunlukta borçların büyük kısmının geri ödenemeyeceği de biliniyor…
*
Yatırımcıların ve servet fonlarının bir araya toplanmış ve varlık piyasalarının tehlikeli bir şekilde birbiriyle ilişkili olduğuna işaret ediliyor.
Bu bir alandaki herhangi bir sorunun hızla bir bütün olarak mali sisteme yayılacağı anlamına geliyor.
Bu suretle,bir piyasanın çöküşüne yol açacak şekilde bütün yatırımcıların aynı anda satmaya çalışacağı ve hiçbir alıcının olmayacağı bir duruma dikkat çekiliyor.
*
Doğrusu, Çin’in ebedi bir büyüme makinesi olduğu efsanesi dağılmıştır, şimdi şirketler yatırımdan çekiniyor.
Avrupa ile Japonya’da faiz oranlarının sıfıra ya da sıfırın altına yaklaşmasıyla parasal genişleme büyük ölçüde tüketilmiştir.
Artık merkez bankaları kurtarmaya gelmiyor…
*
Aslında büyüyen mali krizin altında yatan sadece petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüş ve küresel büyümenin yavaşlaması değildir.
Sorun daha ziyade, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra küresel kapitalizmin çeyrek yüzyıl boyunca geliştirdiği ekonomik ve siyasi yapıların parçalanmasıdır.
Şimdi piyasalardaki çalkantının büyük ölçüde öngörülemez sonuçlarıyla karşılaşılıyor.
Yoksa kapitalizmin sonuna mı geliniyor, paniği kopuyor…
Huzursuzluk giderek daha belirginleşiyor.
*
Avrupa Birliği üyeleri arasında derinleşen çatışmaların ortaya çıkması da, parçalanmanın ileri bir evrede olduğunu gösteriyor.
Bu sorun sığınmacı krizi, Almanya’nın kemer sıkmayı dayatması ve tek para biriminin derinleşen çelişkilerini tetiklemekle birlikte,
Avrupa ülkelerinin kapitalist bir temelde uyumlu bir şekilde birleştirilmesinin imkânsızlığını gösteriyor.
*
Sovyetler Birliği’nin tasfiye edilmesiyle yeni alanların açılması,
Ardından Çin’in dünya kapitalizminin ucuz emek platformuna dönüştürülmesiyle küresel kârların yükselmesiyle kapitalist yağmanın sonuna gelinmiştir.
Ama her zaman askeri bir çözüm de yedekte bekliyor…
*
Nitekim ABD’nin SSCB’nin dağılmasıyla tam dünya hakimiyeti yönündeki emellerini gerçekleştirebileceği tek kutupluluğun göklere çıkarılması goygoyculuğu sona ermiştir.
Dünya 25 yıl önce I. Körfez savaşıyla başlayan son çeyrek yüzyılda,her zamandan daha belirgin III. Dünya Savaşı tehlikesiyle birlikte, birbiri ardından savaşlara tanık oluyor.
ABD’nin tüm dünyaya hükmedebileceğine dair çılgın hayalleri,her cephede rakiplerinin üstüne gitmesiyle küresel bir kabusa dönüşmüş bulunuyor.
*
İşte, ABD’nin Asya’ya dönüşü ve Çin’e yönelik diplomatik ve askeri meydan okumaları,
Jeopolitik gerilimleri II. Dünya Savaşı’ndan beri görülmedik düzeylere tırmandırıyor.
Öyle ki, bölgedeki her ülke savaş hazırlığı yapıyor.
*
ABD Donanması Güney Çin Denizi’nde Çin’in hak iddia ettiği adaların ve kayalıkların etrafındaki 12 millik yasak kuşağı, Pekin’i kışkırtacak şekilde ihlâl ediyor.
Operasyonlar denizlerde dolaşım özgürlüğü ve kurallara dayalı küresel düzeni savunma yalanlarıyla gerekçelendiriliyor.
Aslında ABD, dünya egemenliği için Pekin yönetimini ekonomik ve stratejik taleplerine boyun eğmeye zorluyor.
ABD, Çin’i kendi küresel egemenliği için en önemli tehdit olarak görüyor ve Pekin’i gerektiğinde savaş yoluyla dize getirmeye hazırlanıyor…
*
Filipinler,Singapur, Vietnam, Endonezya, Malezya ve Tayvan egemenleri,
Hepsi ABD’nin arkasına dizilmiş ve her türlü çatışmaya sürüklenecek durumdadır.
ABD, Çin ile çatışma peşinde koşarken, Asya’daki başlıca müttefikleri olan Japonya ve Avustralya’ya güveniyor…
*
Japonya’da milliyetçi hükümet, tartışmalı topraklar konusunda Çin’le çatışmayı körüklüyor.
Savaş açmayı engelleyen anayasa maddesinii devre dışı bırakmasını mümkün kılan “kolektif öz savunma” yasası çıkarılmıştır.
Avustralya ise ABD savaş uçakları ve savaş gemilerinin operasyon üssü haline gelmiş, kendi silahlı güçlerini bütünüyle ABD ordusuna bütünlemiştir.
Yeni Zelanda, Washington ve Canberra ile aynı çizgiye gelmiştir.
*
Ne ki, Çin Komünist Partisinin ABD önderliğindeki militarizme tepkisi yalnızca çatışma tehlikesini arttırmak çizgisinde kalıyor.
Çünkü, Mao Zedung ardından Çin’in siyasi mirasçıları kapitalizmi yeniden kurmuştur.
Bugün Komünist Parti, gelişmiş ve yozlaşmış şirket oligarşisinin çıkarlarını temsil ediyor ve sarsıcı bir toplumsal eşitsizliği ve sömürüyü yönetiyor.
Çin Komünist Partisi rejimi, Çinli kapitalistlerin çıkarlarını kendi askeri eylemleriyle, Japon ve Amerikan karşıtı şoven milliyetçilikle korumaya çalışıyor…
*
Dünya çok şiddetli güven krizine yol açan karmaşık,içinden çıkılması çok zor süreçlerden geçiyor.
Şimdi mali piyasalarda, daha genel olarak dünya ekonomisinde kötüleşen durum geri besleniyor ve onunla etkileşimde bulunuluyor…
Yeni jeoekonomik ve siyasi ortam, mevcut düzene karşı milyarlarca insanın bilincine derinlemesine yerleşiyor ve küresel muhalefet dalgası tırmanıyor…
29.5.2016
Bir yanıt yazın