Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na şöyle haykırdı:
“İstifa etmeniz değil, hapse girmeniz gerekiyor…”
Peki, o, neye dayanarak bu tehdidi savurmuştu?
Tehdidin kaynağı, AKP iktidarının IŞİD’e maddi, manevi, her çeşit yardım sağladığı iddiasına dayanıyordu…
Rusya Dışişleri Sözcüsü, “Türkiye’nin IŞİD’e destek gönderilmesi için, Suriye sınırında bir ağ oluşturulduğuna ilişkin kanıtları olduğunu” ileri sürerek yukarıdaki sözü söylemişti…
Yani IŞİD’e “Destek gönderilmesi” onu çileden çıkarmıştı…
Oysa onun tanık olduğu bu olay, buz dağının sadece görünen küçük bir parçasıydı…
Daha onun, ABD ile yapılan gizli görüşmelerden, gizli anlaşmalardan, hırsızlıklardan, talandan, siyasal davalardan, hukukun guguk edilmesinden haberi yoktu…
Bir zamanlar, Alman mahkemesinin “ASRIN YOLSUZLUĞU” olarak nitelendirdiği “DENİZ FENERİ” davasının Türkiyeli sanıkları serbest bırakılmış, davanın savcıları içeri atılmıştı…
Daha Rusya Dışişleri sözcüsünün, Deniz Feneri davalarından, bu davayı soruşturan, kovuşturan savcıların nasıl görevlerinden uzaklaştırıldıklarından, hele hele, 17 – 25 Aralık yolsuzluklarından hiç haberi yoktu…
Reza Zarrab’ın ABD’de verdiği ifadelerden soygunun, pisliğin boyutları ortaya çıkmaya başladı… Cumhuriyet savcılarımız uyumuş, uyutulmuş kısaca…
Neyse, biz devam edelim… Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın, 20 – 25 yaşlarındaki çocukların onlarca gemiciği olduğundan da haberi yoktu…
AKP iktidarının, Kemalist Cumhuriyeti yıkma mücadelesinde, önce Fethullah Gülen örgütü ile işbirliği yapıp, sonra da onu “Paralel Devlet” ilan ettiğinden Haberi yoktu…
Yüzde 50 oy alarak Başbakanlığa seçilen Davutoğlu’nun RTE tarafından bir gecede azlettirildiğinden…
- Yüzyılda herkes uygarlığa koşarken, Meclis Başkanının Ortaçağ karanlığına sapıp, laikliği yürürlükten kaldırmak istemesinden…
Orduya, aydınlara kumpas kurulup, yıllarca zindanlarda bekletildikten sonra “Pardon, aldatılmışız, meğer suçsuzmuşsunuz” diye salıverilmelerinden haberi yoktu…
Bir de bunları duysaydı ne söylerdi acaba?
“Sizin ne bu dünyada, ne öteki dünyada yatacak yeriniz yok…” derdi mutlaka…
Sizi hiçbir mekân kabul etmez…
Ne cennet, ne cehennem… Siz gidip oraları da karıştırırsınız…
Çünkü sizin din anlayışınızın kökeninde riyakârlık vardır, aldatmaca vardır, “Allah’ı Allah’la aldatmak vardır…”
Her türlü yolsuzluğu, hırsızlığı, hukuksuzluğu din perdesinin arkasına sığınarak gerçekleştirmek vardır…
İşte bu nedenlerle laik düzeni istemiyorsunuz… İşte bu nedenlerle laikliğin “L”sini bile anayasaya sokmak istemiyorsunuz…
Çünkü laik düzen, bir elde kuran, dilde yalan, halkı kandırmaya izin vermez…
Çünkü laik düzen 78 yaşındaki Hüseyin Üzmez’lerin 13 yaşındaki kız çocuklarına, vakıf hocalarının oğlan çocuklarına cinsel istismar yapmasına izin vermez…
Çünkü laik düzen, din sömürüsünden milyonlar vurup, sultan koltuğuna oturmaya, hem hükümet, hem devlet, hem cumhurbaşkanı, hem başbakan olmaya izin vermez…
Kurtuluş zaferinden sonra, laik düzenin lideri Atatürk’e tüm Müslümanların halifesi olması teklifi getirilmişti. Ne var ki o çağdaş, uygar bir insandı ve bunu hemen reddetmişti…
Ama her yolun bir sonu vardır…
Her gecenin bir sabahı…
Her karanlığın bir şafağı…
Bu millet, yüce divan önünde sizin, el pençe divan durup, yargılanacağınız günleri de görecektir…
Bu ülkede namuslu, vatansever, dürüst insanların olduğunu asla aklınızdan çıkarmayın…
(alieralp37@gmail.com)