Kimse kusura bakmasın; dün akşam Habertürk TV’de yayınlanan “Karşıt Görüş” programına katılan ve birbirine girmiş görüntüsü veren Ülkücüleri gördükten sonra, şahsen Ülkücülerin iktidar olamayacaklarını bir kez daha anlamış bulunmaktayım.
Hele de mevcut yönetimin yılmaz savunucularını gördükten sonra!
Dün gece öne çıkan konu; kimin daha sağlam Ülkücü olduğuydu.
Ülkücü aşağı, Ülkücü yukarı.
Sanki bu ülkede sadece Ülkücüler yaşıyor!
Kardeşim, hazırı meydanda ve hesap ortada; Ülkücülerin bu ülkedeki kemikleşmiş oyu en fazla %8-10 bandında geziyor.
Yani baraj sınırın altında.
E bu oy oranıyla iktidar olamayacağınıza göre; hanginizin daha iyi Ülkücü olduğunun ne önemi var?
Şu halde en başta yapılacak şey, kimin daha iyi Ülkücü olduğunu ispatlamaya çalışmayı, birbirinizle didişmeyi bırakıp, öncelikle birbirinizle kenetlenmenizdir.
Siz daha birbirinizi kucaklayamazken, 78-80 milyonu nasıl kucaklayacaksınız?
Bu soru sadece benim sorum değil, milletin ortak sorusudur.
Çünkü siz hâlâ bu topluma yeteri kadar güven veremiyorsunuz.
Toplum, sizin Ülkücülüğünüze değil, bu millete neler verebileceğinize ve ortaya koyacağınız projelere göre oy verecektir.
Hele hele son üç-beş aydır sergilediğiniz görüntünün; insanlara “aman Allah’ım bunlar da neymiş böyle…” dedirttiğini neden hâlâ göremiyorsunuz?
Bir de çıkmışsınız ekranlara, en iyi Ülkücünün kendiniz olduğunu söylüyorsunuz.
Dün akşam bir kere daha öğrendik ki; değişime değil ama dönüşüme kapalıymışsınız!
Peki değişim ile dönüşüm arasındaki çizgiyi kim belirleyecek?
Bana göre değişim olan şey, size göre dönüşüm olabilir…
MHP’nin Kapısı Herkese Açıkmış!
MHP’nin kapısı herkese açıkmış ama partinin omurgası, Ülkücülerden oluşacakmış!
Nedir omurga; partiyi sevk ve idare eden, ona istikamet veren bütün organlar!
Şu halde Ülkücü olmayanlar neden gelip sizin emrinizin altına girsinler?
Siz kendinizi allame-i cihan, gayrısını da sersem ve ahmak mı bellediniz yoksa?
Şu halde eğer “MHP’nin kapısı herkese, bütün toplum kesimlerine açıktır” sözünüzde ciddi ve tutarlı iseniz, MHP’yi bu görüş istikametinde yeniden yapılandırmak ve 1970’lerin Ülkücülük anlayışını da terk etmek zorundasınız.
Bunun adı dönüşüm değil, aklın ve çağın gereğine göre yeniden şekillenmek, yeniden tavır ve strateji belirlemektir.
Tedbir almaktır.
Bir taraftan, MHP dinamik bir partidir, Ülkücü gençlik dinamiktir, diyeceksiniz, bir taraftan da 47 yıl önce belirlenen statükoyu muhafaza etmek için elinizden geleni arkanıza koymayacaksınız.
Olmaz!
Yürümez böyle.
Dün akşamki programda mevcut yönetimin yılmaz savunucuları olan MHP MKYK üyesi ve başdanışmanı olduğu söylenen kişiler Sinan Oğan’ın avukatına soruyorlar;
– Sinan Oğan “Ferman devletin ise dağlar bizimdir dedi mi demedi mi?”
O kem küm ederken Sinan Oğan telefonla bağlanıyor; “Ben ‘ferman sizin ise Ülkücü gönüller bizimdir’ dedim.”
Soruyu soranların bastırmaları üzerine, Sinan Oğan bu sefer de “Ferman Devletin ise Ülkücü gönüller bizimdir dedim!” diyor.
Buradaki devletten maksat Halk Ozanı Dadaloğlu’nun kastettiği devlet değil elbette, direk Devlet Bahçeli’dir.
E, demişse demiştir ne var bunda?
“Ferman Devlet’in ise Ülkücü gönüller bizimdir” yerine “Ferman Devletin ise dağlar bizimdir” demiş olsa kaç yazar.
Sonuçta bunu söyleyen adam, uyduruk ve kıytırık sebeplerle partiden ihraç edilmiş yaralı birisi.
Bırakın da bu kadarcık bir tepkiyi de göstersin yahu.
Bu kadarcık tenkit de mi yapılamayacak liderin her önüne geleni partiden ihraç etmesi karşısında?
Üstelik o ihraçlardan pek çoğu da haksız ve keyfe keder, uyduruk gerekçelere dayandırılmış iken!
Söz söyleyeni kov, öneride bulunanı at, teklif getireni ihraç et, e geriye ne kaldı?
Liderin her dediğini şeksiz şüphesiz kabul eden (hâşâ) bir peygamber ve onun sâdık sahabeleri!
Öyle bir sahabeler topluluğu ki; Hz. Peygamber’in sahabeleri bile Hz. Peygamber’i “Bu söylediklerin sana mı ait, yoksa Allah tarafından mı buyruldu?” diyerek O’nu sorguya çektiği halde, arkadaşları adaletiyle ve gazabıyla meşhur Halife Ömer’e “Eğer yoldan çıkarsan seni kılıçlarımızla doğru yola sokarız yâ Ömer” deme cüretini gösterdikleri halde, bu yeni nesil peygamberlerin sahabeleri o cesareti bile gösteremiyorlar.
Bunu en son, AKP kongresinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajı okunurken bir kez daha gördük.
Elbette Bahçeli de Erdoğan’dan farklı değildir.
Neymiş efendim; bu bir isyanmış, bir başkaldırı imiş!
Siz galiba hiç isyan görmemişsiniz efendiler!
Muhalifler Partiyi Mahkemeye mi Verdiler?
MHP’nin başdanışmanı, kendisiyle Ülkücülük yarışına ve hayattaki her şeyi; en başta da edebi ve terbiyeyi Ülkü ocaklarında öğrendiğini söyleyen ve Sinan Oğan’ın avukatı olduğu söylenen avukat beye soruyor;
-Partinizi mahkemeye vermeyi de Ülkü Ocakları’nda mı öğrendiniz?!
Cevap hık mık!
Efendim, Devlet Bey’e saygıları sonsuzmuş ve hakkında hiçbir eleştiri yapmadıkları gibi, yapılmasına da izin vermezlermiş!
Madem, Sayın Bahçeli’ye son derece saygılısınız ve tenkit etmiyorsunuz, başarılı buluyorsunuz ve MHP’de her şey eskisi gibi olacak, şu halde neden karşısına çıktınız efendi?
Bunca yaygarayı neden yapıyorsunuz aylardır?
sizin tek amacınız, Bahçeli’yi oturduğu koltuktan kaldırıp yerine oturmak mı?
Oysa gerçek şu ki; Bahçeli ve ekibi son derece başarısızdır!
1999 yılında gösterilen seçim başarısı, Sayın Bahçeli’nin değil, o güne kadar gerekli alt yapıyı oluşturan, MHP lehine hava oluşturup rüzgarı arkasına alan Merhum Başbuğ Türkeş’in başarısıdır; bunu asla göz ardı etmeyin lütfen.
Zira Merhum Türkeş’in, gerek yurtiçinde sergilediği devlet adamlığı tavrı, gerekse Türk Dünyası ile kurulan ilişkilerde oynadığı büyük rol, MHP’yi 1999 seçimlerinde başarıya götüren âmillerdendir.
Bir tv programında DEP’li Orhan Doğan’a “Ne mozayiği ulan!” şeklindeki sözlerinde sembolleşen terör karşıtı duruşu, 1999 seçim başarısının en büyük sebeplerindendir.
Sadece Türkiye değil, bütün Türk Dünyası, Merhum Türkeş’i adeta bir kurtarıcı gibi görmeye başlamıştı 1990’lı yıllarda.
O tarihlerde Türkeş için söylenen “Kendisi muhalefette görüşleri iktidarda” sözü işte bunun içindir.
Özetle; 1999 yılındaki seçim başarısı Merhum Türkeş’in hazırlamış olduğu yaş pastanın yenilmesinden başka bir şey değildir.
Bunun böyle olduğu; 3 Kasım 2002 seçimlerinde kendisini zaten göstermiştir.
Ondan sonraki seçim sonuçları da ortadadır; MHP, girmiş olduğu hemen bütün yerel ve genel seçimlerde başarısız olmuştur!
Bahçeli’nin başdanışmanı akşamki programda dedi ki; “Ben yargıya güvenmiyorum!”
İyi de hocam, madem yargıya güvenmiyorsunuz, neden insanları yargıya gitmek zorunda bıraktınız ve MHP’yi yargıçların elinde oyuncak yaptırdınız?
Madem yargıya güvenmiyorsunuz, neden Gemerek ve Tosya’daki mahkemelerden uyduruk kararlar alarak temyiz sürecini geciktirdiniz?
Bırakınız mahkemeleri, neden Ankara 25. İcra Müdürlüğüne müracaat ederek, Adalet ve İçişleri Bakanlığını devreye sokma gayretinin içine girdiniz?
Şükrü hocam, az çok tanışıyoruz sizinle, insan olarak da sizi severim, bilirsiniz;
Madem tarihçi olduğunuzu söylüyorsunuz, şu halde Türk kültüründe törenin, devletten önce geldiğini, “TÖRE KONUŞUR HAN SUSAR” ilkesinin Türk devlet geleneğinin temel felsefesi olduğunu da biliyor olmalısınız.
Bu geleneksel Türk töresi gereğince başarısız liderlerin gitmesi istenir, kendi isteği ile gitmez ise kurultaylarda alınan kararlar gereğince gönderilir, buna da uymaz ise direk öldürülürdü!
Zaman zaman yolum uğramış ise de ben Ülkü ocaklarında yetişen bir adam değilim, ancak hayatım boyunca hep Ülkücülerle birlikte oldum, bu sebeple “Töre konuşur han susar” şeklindeki devlet geleneğinin, Ülkü ocaklarında da öğretildiği konusunda asla şüphem yoktur.
Şu halde neden başarısızlıkta ısrar ediliyor?
Lidere bu derece sadakat niye?
Gezi Eylemleri ve Meral Akşener
Dün akşamki programda bir kere daha şahit olduk ki; MHP’liler ve Ülkücüler, birbirilerini sudan sebeplerle itham ediyorlar ve aralarındaki kavga bütünüyle bir kayıkçı kavgasından ve post kapma (parti içinde etkili olma gayretinden) yarışından ibarettir.
Bunun için ileri sürülen iddialar ise tamamen komik ve tutarsızdır.
Neymiş efendim, Sinan Oğan HDP’ye destek verir tarzda bir açıklama yapmış imiş!
Belgesi?
Belgesi havuz medyasının bir yazarının yazmış olduğu bir yazı.
Zaten o da daha sonra yazmış olduğu bir yazıda Sinan Oğan’ın böyle bir şey demediğini dile getirmiş.
Bu tür iddialarda bulunan arkadaşlara tavsiyemizdir; geçmişte HDP ve PKK ile aynı çizgide açıklama yapanlardan birisi şu anda MHP saflarında milletvekilidir; muhtemelen bağlamından koparılmış bir söze istinaden Sinan Oğan’a yükleneceklerine, yanı başlarındaki o vekil bayana baksınlar biraz da.
Dün akşamki programda söylendi mi bilmem ama (programı geç açtım); Meral Akşener’e yöneltilen eleştirilerden birisi de oğlunun Gezi Eylemlerine katılmış olduğudur.
Lütfen herkes dürüst olsun beyler; hangimizin çocuğu katılmadı o eylemlere ya da hangimiz hak vermedi o gençlere?
Birilerinin çocuğu olmadığı için bu eylemlere katılamadıysa suç Meral Hanım’ın mıdır?
Mesela ben; bu eylemleri, tamamıyla baskı, zulüm, kayırma, iltimas, rüşvet, yağma, talan, gulül vs. haksızlıklara karşı bir sosyal tepki olarak okudum.
Üstelik MHP yönetimi de benim gibi okumuş olmalıydı ki; Genel Başkan Yardımcıları Celal Adan, Atilla Kaya, Milletvekili Ali Torlak ve Lütfi Türkkan’dan kurulu bir heyetin peşine takılan yüzlerce Ülkücü ile oradaydılar ve bu anlamda sözler söylediler Taksim’de(*).
Efendim, eylemcilerin arasına bazı terörist unsurlar sızdığı için Ülkücüler oradan çekilmişlermiş!
Tabi sızarlar; siz kurt olarak meydanları, sokakları boş bırakırsanız, meydanlar işte böyle çakala, ite ve kopuğa kalır.
Tıpkı Gezi eylemleri sırasında olduğu gibi.
______________
(*) https://www.youtube.com/watch?v=-p48vLh58co.