Başkan Barack Obama, Ocak 2017’de görevinin sona ermesi öncesi, çalışmaları karşılığında Amerikalılar tarafından yeterince takdir edilmemiş olmaktan üzüntü duyduğunu,
Amerikan halkının kendi yönetiminin ekonomik bir toparlanma yönündeki açıklamalarına ikna olmamasından hüsrana uğradığını söylüyor.
Ortadoğu’daki krizlere aktif müdahale bekleyen müttefikler de Başkan Obama’nın eylemsizlik stratejisi üzerine kurguladığı politikalarının,
Sonuçta Ortadoğu’yu içinden çıkılması çok güç bir kaosa sürüklemiş olmasından rahatsızlıklarını ifade ediyor…
*
Esasen Amerika güçlü bir merkezi hükümetin buyruğunda zengin azınlığı çoğunluktan korumak ilkesi üzerine kurulmuştur.
Birbirini dengeleyen üç ayrı yönetim alanı yasama, yürütme ve yargı oluşturulmuş,
Bu alanlarda özel mülkiyet, özel sözleşmeler, bilumum çıkarlar ve kendilerini koruyan nesilden nesile geçen hizmetkârlarla dolu net bir polis devleti kurulmuştur.
Ekonomik elitler ya da organize olmuş çıkar gruplarıyla aynı görüşte olmayan vatandaşlar kaybeden taraftır.
*
Başkan Obama’nın, kaybeden tarafın yoksulluk gerçeğini yansıtan raporlara dikkat etseydi böylesi bir hüsranı yaşamayacağı belirtiliyor.
Mesela Brookings Enstitüsünün bir raporuna göre artan sayıda Amerikalı son derecede yoksul mahallelerde yaşıyor.
2010-14’te, Amerika’da yüzde 40’tan fazla yoksulluk oranına sahip mahallelerde yaşayan insanların sayısı yüzde 110 artmış ve 6,5 milyondan 14 milyona çıkmıştır.
Yoksul 45 milyon Amerikalının dışında, yaklaşık yüzde 14’lük bir kesim ya da 6,3 milyon insan aşırı yoksuldur ve ülkenin genelindeki perişan mahallelerde yaşıyor.
Bunlar yoksul nüfusun yarıdan fazlasıdır Texas McAllen’da, California’da Fresno, Ohio’da Toledo, New York’ta Syracuse ve Michigan’da Detroit’te yaşıyorlar.
Ülkenin en büyük kentleri arasında yoğunlaşmış yoksulluktaki en büyük artış ise California, Arizona ve sanayisizleştirilen Indiana, Michigan, Ohio ve New York eyaletlerindedir…
*
Bu rakamlar kentlerin büyük kısmının işsizliğin, düşük ücretin, hacizlerin, cinayet, boşanma ve intiharların yoğunlaşma noktaları haline geldiğini gösteriyor.
Üstelik Obama yönetiminin uygulamalarıyla bu eğilim aşırı derecede hızlanmıştır.
Emeklilik maaşları, ücretler ve kamu eğitimi kesilirken, şehir merkezlerinin küçük bir kısmı ona fiilen bütünüyle sahip olan bir avuç milyarderin elindedir.
Siyah-beyaz, göçmen- yerli her ırktan ve etnik kimlikten milyonlarca insan bundan derinden etkileniyor…
2008 ekonomik krizininden sekiz yıl sonra, ABD’deki on milyonlarca insanın yaşadığı ekonomik ve sosyal sefalet;
Obama’nın “Ekonomik Toparlanma” resmi açıklaması ile keskin bir karşıtlık gösteriyor.
Kömür, petrol ve çelik sanayilerinin küresel çöküşü eliyle sarsılan ülkenin dört bir yanında bunalım benzeri koşullar hüküm sürüyor…
*
Çünkü Obama, yönetimi sırasında ABD tarihindeki en büyük servet aktarımını yönetmiştir.
ABD’deki en zengin 20 milyarder, en alttaki 150 milyon Amerikalının servetine sahiptir.
Zenginler yalnızca muazzam servetlerinin ve ayrıcalıklarının tadını çıkarmıyor; aynı zamanda daha uzun yaşıyor.
En zengin ile en yoksul Amerikalı arasındaki yaşam beklentisi uçurumu erkeklerde ortalama 15, kadınlarda ise 10 yılı buluyor…
*
Çok sayıda Amerikalının mevcut durumdan memnun olmamasına,elbette şaşılmıyor.
Son 15 yılda yoksullukta ve onunla ilişkili sosyal sorunlardaki çarpıcı büyüme, Obama’nın iddia ettiği ekonomik süreçlerin sonucu değildir.
Aksine Bill Clinton’ın refahı sona erdirmesinden, George W. Bush’un büyük çaplı vergi kesintilerine, Obamacare’den,
2009’da yeniden yapılanmaya ve çalışanların ücretlerinin yarıya indirilmesine,
Demokratların ve Cumhuriyetçilerin aynı şekilde gerçekleştirdiği iki partili politika kararlarının kasıtlı bir sonucudur.
*
Üstelik milyonlarca insan yoksulluğa sürüklenirken bile trilyonlarca dolar Ortadoğu’da, Afrika’da, Orta Asya ve Latin Amerika’daki saldırganlık ve yağma savaşlarında heba ediliyor…
Bu noktada yakın zamana kadar ABD; Orta Doğu’da güvenlik ve istikrarın tek garantörü ve istediği takdirde küresel ilişkilerin gidişatını kökten değiştirecek askeri kuvvete ve diplomatik nüfuza sahip tek küresel güç olarak tanınırken,
Bugün bu küresel gücü tartışılıyor.
Mesela Başkan Obama “eylemsizlik” stratejisi üzerine kurguladığı politikalarıyla Ortadoğu’yu kana bulamış, yüzbinlerce insanın hayatı kaybetmesine, yüzbinlerce ocağın sönmesine, binlerce yıllık tarihin yok olmasına, giderek yaşanmaz coğrafyalara neden olmuştur.
En fenası kararsızlığıyla dünyanın geleceğini tehdit eden onbinlerce Bin Ladin’i doğurmuş olmasıdır.
*
Ama mesela Rusya, artık “SSCB’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi ardından Batı’da oluşan hırsın ve tek kutuplu dünyanın sağırlık döneminin sözde değil uygulamada sona ermesi gereklidir” söylemindedir.
Büyük ulusların olası çatışmasının kıyamete benzer bir sona ulaşma potansiyelini insanlığın dikkatine sunuyor.
İnsanlığın “Bu dünya bizim” sloganı etrafında silkinmesine,” Yaşama Hakkı”ndan “Temel Hak ve Özgürlük” taleplerinin ertelenemezliğiniN önemsemesini istiyor.
Dünya halklarına önemli bir örnek teşkil ediyor.
*
Doğrusu dünyanın her yerinde İnsanlık;
Büyük güçlerin uluslararası hukuku hep kendi çıkarları doğrultusunda uyguladığını, o yüzden hiçbir çatışmanın çözülmediğini,
Böylece uluslararası hukukla ilgili her tartışmanın mutlaka bir çifte standarda ulaştığını,
Çifte standartın ise BM’nin uluslararası barış ve güvenliğin gelişimine katkıda bulunan uluslararası kanunların, teamüllerin anlaşma ve standartları geliştirmesine,
Bu suretle ekonomik ve sosyal kalkınmaya engel olduğuna, sonuçta “İnsani Gelişmeyi” önlediğini giderek daha çok anlıyor.
Şimdi bir çok ülke ve halkı, BM merkezinde adalet ve ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statü, bunu belirleyen yeni bir uluslararası hukuk talep ediyor…
*
Amerikalılar halâ tarihte görülmüş küresel ve toplumsal eşitsizliğin en üst seviyelerinde yaşıyor.
Geçen ay, Başkan Obama ekonomik durumun “lanet olası, oldukça iyi” olduğunu açıklamıştır ki; bu, onun başkanlığına uygun bir mezar yazıtı olarak algılanıyor.
Bu tür açıklamalar, ABD’de mali sermayenin çıkarlarını temsil eden ve bugün Obama’da somutlaşan bir siyaset kurumu ile dünya çapında halklar arasındaki devasa uçurumu gözler önüne seriyor…
*
Aslında 1500’lü yıllarda başlayan ve nesillerin genlerine işlemiş olan “Köle ve Efendi” arasındaki mücadele halâ devam ediyor.
ABD’nin “Demokrasi” iddiası yerlerde sürünürken her yerde insanlar hayatlarını kaybediyor ya da yoksullaşıyor.
Eskinin “Kölebaşı”sının bugüne ait illüstrasyonu olan Başkan Obama ise rolünü oynamaya çalışıyor.
*
ABD’nin mutlaka radikal bir değişikliğe uğraması gerekiyor.
Hay Allah, Başkan adayı Donald Trump kampanyasını salaş otellerde, pis kokulu barlarda, evsizlerin mekanlarında ve yoksul mahallelerde sürdürüyor.
ABD’ yi yoksulların eliyle değiştirmeye çalışırken, kendisi gibi milyarderlerden olan çevresi,”Bizim oğlan,bu işi biliyor”diyor.
Ama Başkanlık seçiminde kendisini milyarder sınıfın bir karşıtı olarak sunan Vermont Senatörü Bernie Sanders’a yönelik desteğin çapı,
Amerikan politikasının resmi anlatısını tahrip ediyor…
.
21.5.2016
Bir yanıt yazın