KIBRIS’IN EŞŞEKLERİ
Hüseyin MÜMTAZ
(Eskilerin “şeddeli” tâbir ettikleri “çift ş” ile okuyacaksınız buradaki “eşşeği”…)
Kıbrıs son derece ilginç bir yer, dolayısı ile de sadece 24 saat içinde vukubulan ilginç şeylere yetişmeniz mümkün olmuyor.
16 Mayıs Pazartesi günü “Kıbrıs Postası”nda nefis iki yazı yayınlandı.
Nazım Beratlı’dan “Kıbrıs’ın Politik Eşşekleri” ve Levent Özadam’dan “Rakı Tamam da Festivali Şart mıydı?”.
Özadam’la başlayalım.
“Günlerdir reklamı yapılıyor…
İrem Derici Girne’deki rakı festivaline katılıp şarkı söyleyecekmiş! Söyledi de…
Elindeki rakı kadehini kaldırıp yüzlerce gençle birlikte ‘şerefe’ dedi!
Su gibi rakı aktı o gece…
İrem ablaları içiyor ya! Gençler niçin içmesin ki…
Bir kadeh normal, iki kadeh olur, üç ve sonrası çakır!
Trafik polisi üfle dediği zaman ehliyet en az üç ay elden gider…
Gerekçe; belli bir promilin üstünde araç sürmek tehlikelidir!
Yobaz değilim, ayrıca rakı içenleri de kınamam, zaman zaman dost sohbetlerinde ben de keyifle içerim! Ama şişede durmadığını da iyi bilirim… Rakıya karşı değilim ama bu tür organizasyona hem de şiddetle karşıyım!”
İlginç yer dedik ya, Girne’de Rakı Festivali varken, Lefkoşa Otobüs Terminalinde 5000 kişinin katıldığı “Akdeniz’in Nuru Hala Sultan Anneler Günü Etkinliği” (8 Mayıs yerine 15 Mayıs’ta?) düzenlendiğini yine aynı tarihli Yeni Düzen’den öğreniyoruz.
“Eski” Başkan Özkaya yaptığı konuşmada; “Kıbrıs bize Peygamber Efendimizin mirasıdır, amacımız Kıbrıs’ta Ümmet bilincini canlandırmaktır” diyor.
Girne’de “Rakı Festivali”, Lefkoşa’da “Ümmet Bilinci”…
Kıbrıs işte öyle bir yer kıymetli okuyucu ve kimse diğerine saldırmıyor.
Lefkoşa’daki toplantıda; İHH Başkanı Bülent Yıldırım, Nihat Hatipoğlu ve KKTC Bakanı Sunat Atun da birer konuşma yapıyor.
Atun konuşmasını; “Dünyanın en değerli makamı kul olabilmekte” diye bitiriyor.
(Dikkat edin, Atun geleceğin; -hâttâ Akıncı’dan sonraki- Cumhurbaşkanı adayıdır).
Geliyoruz Beratlı’ya.
“Kıbrıs Eşşekleri, hiç değilse 1930’dan beri siyasi eşşeklerdir. İngiliz vali Sir Ronald Storrs ‘Bundan sonra yerli halk (native people) değil, Kıbrıslılar ( Cypriots) yazacaksınız resmi belgelerde’ diye bir emirname yayınladığında, zamanın başpiskoposu, ‘Biz Heleniz, Kıbrıslı olan, yalnız eşeklerdir’ dediydi. Maraza çıktı… İngiliz de baktı bizim eşşeklerin bile Kıbrıslı olmaya niyeti yok, ‘böl ve yönete’ girişti… Ondan sonra da artık ‘native people’ değil; ‘Greek Cypriots’, ‘Turkish Cypriots’ denilmeye başlandı…”
İngiliz “Böl ve Yönet”de, Beratlı’nın söylediği noktada kalmadı.
Baktı ki durum daha da kötüye gidecek, “Greek/Turkish Cypriots” etnik bölünmesindense “dinî-cemaat” farklılığını öne çıkardı.
Ada’da artık Ortodoks Hristiyanlar ve Müslümanlar vardı. Bu ayırımı cazip hâle getirmek için de iki ayrı dinin özel günlerine özel önemler yükledi.
Ortodoksların ve Müslümanların bütün dinî gün ve bayramları abartılı kutlanmaya başlandı.
(Meselâ Mevlid Kandili, bugün bile KKTC’de “resmî tatil”dir).
Yeter ki “milli günler” kutlanmasın.
Ortodoksların lideri nasıl kilise ve Papaz ise, Müslümanların başına da Evkaf Reisi “Sir” Münir’i getirdi.
Münir’in ne ölçüde “Sir” olduğunu, meraklısı “eski defterleri” karıştırırsa pekâlâ bulur.
Lefkoşa Selimiye Camii’nin iki minaresi arasına “God save the Queen” mahyası asılması bu devirdedir.
Ama her türlü yasaklamaya rağmen Kıbrıs Türkleri, Anavatan’ın bütün milli günlerini kutladılar.
Magosa’ya Hamidiye Zırhlısı gittiği zaman adanın her tarafından geminin arka tarafındaki Türk bayrağının gölgesine gittiler.
Larnaka’ya ilk konsolosluk açılınca da yine köylerden Türk bayrağını görmeye gittiler.
Evet; Vali Storrs 1930’larda (pratikte) etnik bölünmedense dini bölünmeyi tercih etmiş, 2016’da Lefkoşa’da “Ümmet Bilincini yerleştirmek” konuşulmuş…
Lâf aramızda; “Kıbrıs’ta ümmet bilinci” kavramı Kıbrıs’ın bütününü, güneyi de kapsıyorsa Vallahi itirazım yok…
Sonuçta Hala Sultan orada değil mi? 17 Mayıs 2016
57’İNCİ ALAY HER YERDE/HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN EFRÂDIYIZ