NECDET BULUZ
Başbakan Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı eli ile görevinden uzaklaştırılmış olması çeşitli çevrelerce bir “sivil ve siyasi darbe” olarak değerlendiriliyor. Kaldı ki, AK Parti içinde de bu konunun tartışıldığı, daha uzun zaman da tartışmalarının sürebileceğini görmekteyiz.
Her ne kadar konu ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kendi kararıdır” demiş, Davutoğlu da yaptığı açıklamada “Ayrılmam tercihten değil, zaruretten” vurgusunu yapmıştı. Ancak, Başbakan’ın bir oldu-bitti ile ve Saray’ın talimatı ile görevinden uzaklaştırılmış olduğu açık biçimde görülüyor.
Davutoğlu, seçime girmiş, % 50 oyla Başbakan seçilmişti. Seçilmiş bir Başbakan’ın direnme hakkı da vardı. Davutoğlu direnmedi ve görevi bıraktı. Bu bırakış, hiç kuşkusuz AK Parti tabanında bir “şok” etkisi de bıraktı. Şu anda bunun sıkıntıları tam olarak yansımıyor ama, ilerleyen zaman içinde yansıması görülecektir.
Başbakan Davutoğlu’nun strateji danışmanı Atılgan Bayar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın medyaya sert tepki gösteriyor. Bayar, “reisçi” yandaş medyaya, “darbecisiniz, hesabı er ya da geç sorulacak” diyor. Bunlar bir yerde Davutoğlu cephesinde konunun sıcak tutulmaya çalışıldığını da ortaya koyuyor.
Mümtaz Türköne, Yarına Bakış’taki köşesinde “Direnme hakkı” başlıklı yazısında konu ile ilgili şu görüşlere yer vermiş:
“Parlamenter sistem içinde, bu sistemin merkezinde bulunan, seçimden çıkmış iktidar partisi genel başkanı ve başbakanın, sembolik cumhurbaşkanı eliyle istifaya zorlanmasının bir ‘darbe’ olarak nitelenmesi doğru tanımlama. İktidar resmen el değiştiriyor ve Saray’da temerküz ediyor. Anayasanın hiçbir kuralı ile izah edemeyeceğiniz bu durum ‘fiilen’ yani bir darbe ile sağlanıyor. O zaman meşrû hükümet yıkılmış ve Cumhurbaşkanı’nın kullandığı yetkilerin şeklî olarak bile hiçbir dayanağı kalmamış demektir. Meşruiyetini kaybetmiş iktidara karşı ‘direnme hakkı’ ister istemez kaçamayacağınız ve kaçınamayacağınız bir siyasî kutuplaşma konusu haline gelecektir. Bir de yeni başbakan göreve başlasın, o zaman bu gerçek kutuplaşma konusunun nasıl tırmanışa geçtiğine tanık olacaksınız.”
Siyasi analistler de aynı görüşü paylaşıyor.
Biz, gezip gördüğümüz yerlerde bazı AK Partililerle de görüşüyoruz. Taban, hala Davutoğlu’nun neden görevden uzaklaştırıldığını bilmiyor. Demek ki, bir eksiklik var. Tabanın da bu konuda bilgilendirilmesi ve ikna edilmesi gerekiyor. “Ben istedim de böyle oldu” anlayışının tabanda pek tutmayacağını da söyleyebiliriz.
Zaten dikkat edilecek olursa AK Parti’de şimdiden “Reis’ciler” ile “Davutoğlu yanlıları” çatışması sürüyor. Bu çatışma medya kanlı ile olduğu kadar sosyal paylaşım sitelerinde de sürüyor.
Özellikle AK Parti’nin kalesi olarak gösterilen ve Davutoğlu’nun memleketi Konya’dan yükselen sesler, işin bu kadar hafidi biçimde atlatılamayacağının da mesajlarıdır. Konyalılar “AK Parti’ye artık bizden oy yok” diyor. Küskünlük ve öfkelerini de bu şekilde ortaya koyuyorlar.
Bilindiği gibi daha önce partide Eski Cumhurbaşkanı ve AK Parti’nin kurucularından Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin gibi isimler de tasfiye edilmişti. AK Parti tabanı hala bu isimlerin tasfiyesini içine sindirememişken, Davutoğlu gibi birinin kapının önüne konulmasını kolay sindirebilir mi?
Davutoğlu konusu halen tartışılıyor. Çünkü şu sorunun yanıtı aranıyor:
“Davutoğlu başarısız mıydı? AK Parti’ye ihanet mi etti? Cumhurbaşkanına karşı isyan mı etti? Yolsuzluk mu yaptı, rüşvete mi göz yumdu? Hangi konularda tökezledi?”
Gerek parti tabanı, gerekse kamuoyu bu sorulara yanıt bekliyor. Özellikle AK Parti tabanının bu konularda ikna edilmesi ve tatmin edici yanıtların verilmesi gerekiyor.
Şimdi yapılan açıklamalarda “profili düşük Başbakan”dan söz ediliyor. Bu da partiyi sarsan başka bir neden olarak kenara konulmalıdır.
Çünkü kongrede Genel Başkan olarak seçilip, Başbakanlık koltuğuna oturacak olan şimdiden bu damgayı yemiş görünüyor. Bu koşullarda o koltukta oturacak olan partiye ne kadar sahip çıkabilir, kontrolü ne denli sağlar, otoriter olabilir mi bunlar da tartışılan konular arasında yer alıyor.
Türkiye gerek dışta, gerekse içte çok büyük sorunlar yaşıyor. Bu sorunların bu anlayış ile çözülmesi ve üstesinden gelinmesi sağlanabilir mi?
Güneydoğu alev alev, dış politika çöktü, AB ve komşularla olan ilişkilerimizde sıkıntılar devam ediyor. Ekonomide hala düzlüğe çıkılmadı. Sorunların giderek arttığı bir dönemde “düşük profilli bir Başbakan” deyimi bile şu an için büyük bir hatadır.
Eğer Başbakan zayıf olursa partisi de grubu da zayıf olur ve yönetim şeklinde de sıkıntılar ortaya çıkar. Bu da hiç kuşkusuz AK Parti içinde ve özellikle de tabanında travmalara neden olur. Zaten şimdiden parti tabanında da böyle bir durum tartışılmaya başlandı bile.
Siyasi kulislerde bir de şu konu seslendiriliyor:
“AKP’ye kara sevdalı seçmen oranı sanıldığı kadar yüksek değil. ‘Reis bilir. Ahmet gelir Ahmet’i, Mehmet gelir Mehmet’i severiz’ diyenler var elbette. Ama sınırlı. “
Bu konunun göz ardı edilmemesi gerektiği görüşünde olduğumuzun altını kalınca çizmek istiyoruz.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın