Ülkemiz, AKP’nin 14 yıldan bu yana yürüttüğü yanlış iç ve dış politikaların cezasını çekmektedir bugün…
Bir taraftan IŞİD füzeleri, bir taraftan PKK mermileri başımıza yağmur gibi yağıyor… Canlı bombalar da işin cabası…
Bir zamanlar PKK ile “Açılım – saçılım” görüşmeleri yaptılar… Teröristlerle diz dize, göz göze, kucak kucağa balayı yaşadılar…
Sınır kapılarında onları davullarla, zurnalarla karşıladılar, ayaklarına seyyar mahkemeler götürdüler… Ellerindeki, omuzlarındaki silahlarla bebek katillerinin şehir turu atmalarını keyifle izlediler…
Diyarbakır meydanında etnik, Kürt türkücülerle halay çekip, türküler söylediler… Bebek katili APO’nun bildirilerinin okunmasını sırıtarak dinlediler…
PKK’lı belediye başkanlarının desteğinde teröristlerin hendekler, tüneller açmasına, silah depolamalarına ses çıkarmadılar… Ses çıkaran komutanlara ve güvenlik güçlerine ise olaylara müdahale etmemeleri için emirler yağdırdılar…
Peki, sonra ne oldu? Sonuç? Barış sağlandı mı? Açılım gerçekleşti mi?
Sonuç ortada… Ülke kan gölüne döndü… Her gün şehit cenazeleri geliyor…
Ama atalarımız, “Kötünün daha kötüsü var…” demişler… Şimdiden söyleyelim, açık açık vurgulayalım:
Türkiye’yi gelecekte, PKK’dan daha büyük tehlikeler, belalar beklemektedir…
Şeriatçı terör örgütleri, şeriat tohumlarını ülkemiz topraklarına ekmeye, yerleştirmeye başladılar bile…
AKP, geçmişte PKK’ya bir kez destek verdiyse, İslamcı terör örgütlerine 10 kez destek verdi. TIR’lar dolusu silah ve lojistik malzeme gönderdi.
Daha da önemlisi onların yurdumuzda bürolar açmasını, özgürce dolaşmasını görmezden geldi. Ellerini kollarını sallayarak militanların sınırlarımızdan Kuzey Irak’a giriş – çıkış yapmalarını serbest bıraktı…
Ne de olsa onlarla ideolojik gönül bağları vardı… Her ikisi de Sünni’ydi ve RTE, Suriye’ye karşı, bir koyup üç alma sevdasına düşmüş, gözünü halifeliğe dikmişti… Emevi Camiinde namaz kılacağını tüm dünyaya ilan etmişti…
Bu nedenle ABD’nin de yardımıyla Esat’ı devirmek amacındaydı…
Bu hedefe varabilmek için o, “Kim Esat’ın düşmanı ise o benim dostumdur” mantığı ile hareket etti… IŞİD, EL NUSRA, Özgür Suriye Ordusu gibi yapılanmaların barbar, ilkel yönünü gözlerden gizledi…
Oysa IŞİD denilen terör örgütünün ne dinle, ne imanla bir alakası vardı. O acımasız, zalim, zulmeden bir örgüttü ve girdiği her yerde kadın – çocuk ayırmadan katliamlar yapıyordu… Çoluk – çocuk, genç kız satış pazarları kuruyordu…
Bu terör çetesinin bugün ülkemizde cami çevrelerinde 700 bürosu olduğu söylenmektedir…
Ayrıca şeriatçı terör militanları ülkemizde lüks villalarda, kadınları ile birlikte yaşamaktadırlar. IŞİD komutanları lüks otellerde toplantılar, görüşmeler yapmakta…
Alman 1’inci devlet kanalı ARD’nin belirttiğine göre IŞİD’e katılmak isteyenler önce Fatih’teki büroya uğramakta, 400 dolar harcırah alıp, ondan sonra Suriye’ye geçmektedirler…
Türkiye için bir diğer risk kaynağı ise sayıları 2,7 milyonu bulan Suriyeli mültecilerdir. AKP iktidarı tarafından, çeşitli politik hesaplarla ülkemize kabul edildiler. Oysa petrol zengini Suudi Arabistan ülkesine tek mülteci bile almadı…
Yukarıda verdiğimiz mülteci rakamı, bilinen, resmi rakamdır… Bu sayının 3 – 3,5 milyon civarında olduğu ileri sürülmektedir ve hızla çoğalıyorlar…
Bir zaman gelecek Yurdumuzda mültecilerden ve terör örgütü elemanlarından oluşan yeni bir İslamcı kitle ortaya çıkacaktır…
Çünkü halkımızda İslamcı terör örgütlerine karşı bir ilgi görülmektedir. Yapılan anketlerde IŞİD ve benzeri İslamcı örgütlere yüzde 12 civarında bir halk topluluğu sempati duymaktadır ve onu bir terör örgütü olarak görmemektedir… Bu, 8-9 milyon dolayında bir rakam demektir… Azımsanamayacak bir rakamdır…
İntihar eylemcileri işte bu topluluğun arasından çıkmaktadır… Onlar bu yolla, şehit düşerek, cennete gitmeyi, orada, isteklerine, arzularına kavuşmayı hayal etmektedirler…
Irak’a günde 40 intihar bombacısının girdiği söylenmektedir… Ve bütün bu militanlar bir parça ekmeğe muhtaç insanların arasından çıkmaktadırlar…
Bugün Türkiye’ye atılan tohumlar, yarın yeşerip boy verince, onları IŞİD’in kullanmayacağını kim garanti verebilir?
Bunu önlemenin tek yolu, dış ve iç politikayı mezhep, din eksenli olmaktan çıkarıp, uluslararası, karşılıklı çıkar ve saygı ilişkilerine dayandırmak ve Suriye, Ortadoğu politikasında değişikliğe giderek, antiemperyalist bir dış politika izlemek, terör örgütlerinin Türkiye’deki varlığına son vermektir…
Bu yapılmazsa vatanımızı PKK belasından daha büyük belalar beklemektedir…
Bu, böyle biline…
(alieralp37@gmail.com)