Donald Trump radikal söylemleri ile siyaset sahnesine girdi ve Cumhuriyetçi Parti’den başkan adaylığı kesinleşti.
Giderek dünya liderleri tarafından kabul ediliyor.
Ama adaylığı, ABD demokrasisinin ileri düzeydeki çürümesini de gösteriyor…
*
İşte,Trump’ın “Meksikalı göçünü durdurmak için sınıra duvar öreceğim.Bunun parasını da Meksika’ya ödeteceğim” sözlerine,
Hakaretle cevap veren Meksika eski Cumhurbaşkanı Vincent Fox, son açıklamasında Trump’ı gücendirdiği için özür diliyor…
“Müslümanların ABD’ye girişi yasaklansın” sözü üzerine Trump’a, “Bölücü bir aptal” diyen İngiltere Başbakanı David Cameron;
Şimdi Japonya Başbakanı Shinzo Abe’ye, “Trump’a başarısından dolayı hepimiz saygı göstermeliyiz” ifadesiyle ayar veriyor.
Ya da Cumhuriyetçi Parti’den John Cornyn, Trump’ı parti için bir utanç kaynağı olarak nitelerken,
Şimdi “Onun klasik liberal-konservatif varlığı Cumhuriyetçi-Demokrat çatışmasına yepyeni bir boyut getirecek” diyor…
*
Ne ki, Trump’ın aday gösterilmesi rastlantılarla oluşmuş bir sonuç değildir.
O milyarlarını emlak sektöründen kazanmış, New York’un ünlü mali seçkinlerinden biridir.
Yapmış olduğu inanılmaz servetin de gösterdiği üzere ticari zekâsı yüksek bir isimdir.
Türkiye’de de İstanbul/ Şişli’de medya patronu Aydın Doğan’la birlikte Trump Towers adlı ultra-lüks bir rezidansı, Mecidiyeköy’de bir alışveriş merkezi bulunuyor.
Adaylığının egemen sınıfın bir kesiminin küresel çapta çıkarlarını savunmaya yönelik olduğu açıktır…
*
Kampanyasında mahalle arası meydanlardan, alt sınıf ucuz pansiyonlardan ve ağır kokulu bira salonlarından çıkmadı.
Mütemadiyen umudun ve değişimin sözde lideri B.Obama yönetiminde toplumsal ve ekonomik gericilik eliyle radikalleşen,
Ülke ekonomisinin şirket ve finans aristokrasisi tarafından yağmalamasının ötesinde,
Sürekli savaş gerçekliği, öldürme ve denizaşırı ülkelerin yağmalanması amacıyla,
Geniş kaynakların heba edilmesi ile bunalmış Amerikalılar, göçmen ve azınlıklarla beraber oldu.
Ama inanç özgürlüğü, azınlıklar, göç ve işkence konularındaki siyasi duruşuyla anayasayla güvence altına alınmış Amerikan değerleriyle çelişti.
Bu suretle ekonomide ve dış politikada aşırı milliyetçiliği ya da faşizmi yükseltti.
Toplumsal hoşnutsuzluğun gelişmesini önceden engellemek üzere on yılların ekonomik gerilmesini tek başına tersine çevirmeyi vaat etti.
Öyle ki Trump’ın kampanyası, bir kısım Cumhuriyetçi Partililerce dahi hoş karşılamadı.
*
Trump’ın yükselişi, Demokrat Parti’nin onlarca yıllık sağa kayışını;
Irk- cinsiyet- cinsel yönelim sorunlarına odakladığı ve kimlik politikası söylemiyle örtbas etmeye çalıştığı,
Beyaz- Siyah, Latin- Göçmen geniş kesimler arasındaki ekonomik ve toplumsal sıkıntıyı görmezden geldiği,
Bu kesimle aşılmaz bir toplumsal uçurumda ayrışmış bir milyarder olmasına rağmen halkın savunucusu rolünü oynamasından gelişiyor…
*
Demokrat başkan B. Obama’nın,en gerici önlemleri ilerici reformlar olarak ambalajlayıp,
Mesela, otomotiv sektöründe ücretlerde yapılan büyük kesintiyi otomotiv sanayisini “kurtarma” olarak adlandırılması,
Ya da sigorta şirketleri ve ilaç tekellerini zenginleştirirken, bunu “Obamacare” olarak markalaştırıp, sağlık hizmetleri reformu olarak sunmasından sonra,
Trump iç politikada, Obamacare sağlık reformunu çöpe atıp, vergileri indirerek daha fazla iş yaratmak istediğini söylüyor.
Amerikan siyasi kültürünün hastalıklı karakteri ve toplumsal çelişkilerini, şirket çıkarları eliyle kontrol eden iki partili sistem mekanizması aracılığıyla bastırılmasının bir yıldızı haline geliyor…
*
Trump, SSCB’den sonra kapitalizm savunucularının komünist tehlikenin sona ermesinin Avrupa’da birlik yaratacağını iddia etmelerine rağmen,
Bütün Avrupa projesinin çökme belirtileri verdiği,
AB’nin barış, refah ve birlik yuvası olması şöyle dursun yeni bir şovenizmin, kemer sıkmanın ve savaşın kaynağı olduğunun her gün daha çok anlaşıldığı,
Avrupa burjuva demokrasisi yerini otoriter rejimlere bıraktığı bu sırada;
“Bombalarla IŞİD’in canına okumak”tan ve “ABD ordusunu kimsenin dalaşmayı göze alamayacağı kadar güçlendirerek” Amerika’yı yeniden büyük bir devlet yapmayı vaat ediyor.
Sert barış ideolojisinin Radikal İslam, IŞİD, atom ülkesi İran ve komünist Çin’e karşı caydırıcı silah olarak kullanılması nedeniyle Nobel Barış Ödülüne aday gösterildi
Vaadleri, Amerikalı bir kısım egemenin sınırların ötesindeki rakipler ve düşmanlara karşı savaş kararında pekiştiği anlamına geliyor…
Vaadleri, Amerikalı bir kısım egemenin sınırların ötesindeki rakipler ve düşmanlara karşı savaş kararında pekiştiği anlamına geliyor…
*
Trump’ın Müslümanlara yönelik kullandığı ayrımcı dil,
Türkiye’de,Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın farklı gruplara karşı sıklıkla kullandığı popülist iç politik argümanların bir benzeri olarak algılanıyor.
Trump’ın ABD müttefiki Müslüman nüfusu yoğun Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerle bir sorunu bulunmuyor.
Nitekim Suriye konusunda Körfez ülkelerinden toplayacağı fonlarla ülke içerisinde göçmenler için güvenli bir bölge kurma önerisinin sahibidir.
Bu suretle 3 milyona yakın göçmene ev sahipliği yapan ve ekonomik açıdan zor günler geçiren Türkiye’ye önemli bir açılımda bulunuyor.
*
Amerika’yı yeniden büyük bir devlet yapmayı vaat eden Trump, bir ironiyle Rusya Devlet Başkanı V.Putin ve Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong-un gibi otoriter liderlere övgüler yağdırıyor.
Ama Rusya lideri Putin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı;
Suriye’de ve Irak’ta radikal örgütleri silahlandırıp yönlendirmek ve savaşa salmak:
Diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek:
Başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak:
İnsan hakları saygılı olmamak:
Barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak:
Hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak ve bütün bunlardan ahlaksız kârlar elde etme fiilleriyle itham etmesi,
Trump’ın seçilmesi durumunda ikili ilişkilerde bir güvensizlik ortamının doğmasına neden olabileceğini gösteriyor.
*
Kesin olan NATO üyesi olan Türkiye’nin, Trump başkanlığında bölgede askeri açıdan önemli roller üstleneceğidir.
Trump ile birlikte AKP iktidarı; O güne kadar sağlanamışsa eğer,
Ortadoğu’nun değişen sosyolojisi çerçevesinde mezhepsel ve etnik kimliklerin ulusal ya da bölgesel çatışmalara neden olmaması için milliyetçi değil çoğunlukçu, otoriter ve özgürlükçü laiklikle siyasal İslamcılığa açık,
Mevcut parlamenter sistemi başkanlık sistemine çevirerek,
Parlamentonun feshinden yüksek yargı dahil üst düzey bürokratların atanmasına kadar başkana geniş yetkiler getirme öngörüsüyle Anayasayı değiştirme hedefini yine sürdürür olacaktır.
*
Donald Trump, Kasım’da kazanmasa bile sahne her zamankinden daha tehdit edici bir karakter için ayarlanıyor…
Ocak’ta yetkiyi üstlenecek ABD hükümeti, Trump olsun ya da olmasın, Amerikan tarihinin en gerici, şiddetli ve otoriter hükümeti olmanın adayıdır…
11.5.2016
Bir yanıt yazın