Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın “Yeni anayasada lâiklik olmasın” sözlerine ilişkin “Lâikliği ladinilik, din karşıtlığı gibi sunar ve uygularsanız elbette itirazlarla karşılaşırsınız.
Ben bu konudaki görüşümü, Mısır/ Kahire’de ki konuşmamda söyledim. Lâikliğin farklı inanç grupları için devletin bir güvencesi olduğunu, devletin farklı inanç gruplarına eşit mesafede durması olduğunu anlattım ” dedi.
*
Öncelikle Erdoğan’ın, Türkiye’yi; Selçuklu’nun, Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodları yönünde değişiminden yana olan politikaların lideri olduğundan:
Osmanlı zımnî sözleşmesini bir demokrasi kuramı haline getirmenin:
Osmanlı liberalizminin felsefi dayanaklarını sürdürmenin:
İslami lehçenin siyasallaşması ve örgütlenmesi potansiyelini arttırmanın:
Sosyal seferbercilikle İslamcı kodları bütünleştirmenin:
Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığını düşündüğü İslam ülkelerini, ümmetçi anlayışla güçlü kentler üzerinden devletler konfederasyonu haline getirmeyi hedeflediği:
Bu yolda kendini realize edene kadar her türlü takiyyeye başvurabileceğinden başlamak gerekiyor.
*
Halbuki, Ortadoğu’da sınırları belirleyen bir asırlık Skyes Picot Anlaşması sona ermektedir.
Dünya güvenliği için önemli etkilerin yaşandığı bu tarihi dönemde;
Bireysel özgürlüklere ve girişimciliğe izin vermediği için bilgi devrimi ve ekonomik gelişmelerin çok gerisinde kalan İslam ülkeleri en büyük zarara uğramıştır.
*
Halbuki, bu tarihi dönemde “Birey”; kaynakların izin verdiği ölçüde eşit fırsatlar ve özgürlüklerle gelişen rekabet ortamında üretim ve tüketimde bulunur biçiminde tanımlanmış,
Mesela, İngiliz fizikçi Stephen Hawking “Çağdaş İnsan’ı” doğa kanunlarını açıklamak için Tanrı’ya ihtiyacı olmayan, “Tanrı olabilir ama bilim bir yaratıcı olmadan da evrene açıklık getirebilir” ifadesinin gerekleri doğrultusunda evren bilgisiyle yetkinleşmiş ve özgürleşmiş birey olarak betimlemiştir.
*
Halbuki, bu dönemde Neoliberalizm’in hızlı ve hep daha fazla kâr için disipliner teknikleri, işlevsel ve esnek mekanizması ve değişim- geçicilik- değişim ardışık karakteri ile gelişmişlikle doğru orantıda bireylerden toplumlara karşılıklı bağımlılıklar gelişmiş, devletlerin sosyal yanı tahrip olurken insan karakterleri aşınmıştır.
*
O yüzden bireye karşı yükümlülükleri yerine getirmeyen devletler, vatandaşlarının ekonomik ve bireysel özgürlüklerini çiğnemekle itham ediliyor.
O yüzden çağdaş ülkeler, kendilerini girdisi çıktısı bilgi olan ve her an değişen dünyada daha çok bilgi üretmek ve kullandırmak üzere şeffaflık, verimlilik ve kaliteyi hedeflemek zorunda hissediyor.
O yüzden Büyük Atatürk’ün şeriatın karanlığından ve din adamının tasalludundan kurtarıp aklın rehberliğinde aydınlıklara çıkardığı Türkiye’nin de hedefi buydu.
Üstelik Türkiye, bireyin özgürlüğü konusunda mazlum İslam ülkelerine de örnek oluşturacaktı…
*
Ne ki Erdoğan, Büyük Atatürk’ün “Laiklik prensibinde israr ediyoruz. Çünkü, millî iradenin, insanlığa mal olmuş değerlerin belki de en kutsalı olan “özgürlük” ancak lâiklik prensibine bağlanmakla korunabilir” ifadesini,
Lâik Kemalist rejimin iktidara gelmesiyle İslam ve mukaddesatlarına savaş açıldığı, İslamın devlet ve toplum hayatından silinmeye çalışıldığı temel öğretisine dayanan eğitimi nedeniyle anlayamıyordu.
*
Erdoğan, 1600’li yıllardan itibaren doğa bilimlerinin mistik bulanıklıktan sıyrıldığı, bilimin sadece düşünceyle değil, aynı zamanda gözlem ve deneye bağlı yansız, nesnel, evrensel gerçekleri açıklayan kuramsal yapının matematik diliyle ifade edildiği bir zamanda;
Bir dini liderin ya da ulemanın ya da bir tarikatın tebliğ göreviyle Allah, Kuran ve Sünnet’le ya da iman ve ahlakla zenginleşeceğini,
İnananların bu yolla evrensel insani değerlere ulaştırılacağını öngörüyordu.
Nitekim bu yüzyıllık köhne yargılar ve iktidar olmak hırsıyla kendi sivil toplum örgütlerini, sendikaları, medyası ve anında harekete geçebilecek kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla islamcı burjuvazi ve sermaye birikimi oluşturdu ve lâik esastaki devleti ve rejimin siyasi partilerini yeniden yapılandırıyor.
*
Ancak “Arap Baharı” sürecinde toplumların en alt tabanında kalmış kitlelere dayanan,
“İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir ” felsefesi ve öğretisinin;
Küresel Güvenliğin dört başlığı “Güvenlik: Refah: Değerler: Uluslararası Düzen” i bir çerçeveye alan yeni dünya konseptiyle uyumsuz olduğu anlaşılmıştır.
*
Güvenlik açığının oluşmasıyla Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler örgütü henüz oldukları iktidardan indirilmiştir.
Erdoğan ise iktidardaki şeriatçıların hızlı yürüyüşünün Mısır’dan Türkiye’ye ve benzeri ülkelerde ete kemiğe bürünmekte olan İslam ideolojisine zarar görmesinden endişeliydi.
Bu yüzden Kahire’de,”Türkiye’de anayasa, laikliği devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar. Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum” önerisinde bulunmuştu.
*
Ona göre, İslam Ümmeti’ne ya da Şeriata uzanan yolda ilkin kitlelerin tepkisini almamak için anayasalarda lâiklik;
Bir yanda toplumsal hayatın, siyaset ve kültürün bir bölümünde dini ritüelleriyle birlikte tarikatlar, cemaatler ve dini kurumlarla,
Öte yanda, devletin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutması bileşkesinde oluşturulmalıydı…
*
Nitekim Meclis Başkanı’nın “Yeni anayasada lâiklik olmasın” sözlerine Yeni Türkiye’nin şu geçiş sürecinde bir rötüş yapıyor.
Halbuki “Biz, öyle bir davanın mensuplarıyız ki, bu dava adeta iğne ile kuyu kazılarak bugünlere ulaşmıştır. Başımızı asla öne eğmeyecek, dava taşını gediğine koyana kadar mücadeleye devam edeceğiz ” ifadesi onun gerçek vizyonunu gösteriyor.
*
O yüzden herdem, baş parmağını avucu üzerine yıkıp diğer dört parmağını açarak “Rabia” işareti yapıyor.
“İslam dünyasının umudu Türkiye’dir” derken, bu işaretle günü geldiğinde Yeni Türkiye Anayasa’sında da üst kimliğin “İslam Milleti” olacağı,
Cumhuriyetin niteliğinde Atatürk milliyetçiliğine bağlılık ve Atatürk’ün inkilâp ve ilkeleri doğrultusu ile ilgili herhangi bir hüküm bulunmayacağını kastediyor.
Yandaşlarına karanlıktan göz kırpıyor.
*
Eh! Nasılsa yeni Türkiye’de yeni CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun bir zaman önce Denizli Ticaret Odası’nda söylediği,”Gerçekten de belli inanç grubuna dahil insanlar bir araya gelip ortak manevi duygu yaratabiliyorlar. Buna saygı duymalıyız” ifadesi,
Şu dakika itibariyle Recep Tayyip Erdoğan’ın muhabbetkârlarıyla birlikte karşı devriminde başarılı olduğunu gösteriyor…
29.4.2016