Amerika kıtasının en büyük ülkesi ve BRICS üyesi Brezilya çalkantılı günler geçiriyor.
Cumhurbaşkanı Dilma Rousseff yeniden seçilebilmek için hükümetin bütçe hesaplarını manipüle etmek ve büyüyen bütçe açığını gizlemekle suçlanıyor, azledilme yolunda ilerliyor.
Peki ama Brezilya’da ki kriz ne anlama geliyor?
*
2008 küresel malî krizi ve ekonomideki hızlı gerilemenin ardından,
Ekonomik geri kalmışlık sorunlarıyla kuşatılmış ve mali sermaye merkezlerinin hakim olduğu daha düşük ve orta gelirli ülkeler dizisi olarak Brezilya, Rusya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika ya da BRICS grubunun küresel büyümeye yeni dinamikler sağlayabileceği öngörülüyordu.
Çin’in başlattığı yarım trilyon dolarlık hükümet harcamaları ve tarihin en hızlı kredi genişlemesini kapsayan devasa teşvik paketi bu umutları yeşertiyordu.
Çin’in inşaat sektörü patlaması ve sanayi kapasitesinin genişlemesi, emtia fiyatlarını yukarı çekiyor ve emtia ihracatçısı ülkelere destek sağlıyordu.
Ama 2014’ten itibaren petrol fiyatındaki sert düşüşte yansıtılan, sanayi hammaddeleri silsilesi boyunca uzanan gelişmekte olan piyasalardan sermaye çıkışıyla emtiaların süperçevriminin çöküşü bir ekonomik yıkım dalgası başlattı…
İyimserlik, 2016’da Çin’in devasa fazla kapasiteye sahip olan ana sanayilerdeki çok sayıda iş alanını ortadan kaldırmayı planladığı ve Brezilya’nın tarihindeki en derin daralma ile bir durgunluğa girmiş olduğu haberleriyle çöktü.
*
Rusya, petrol fiyatlarındaki düşüşün sonucunda durgunluktaydı.
Güney Afrika metal fiyatlarındaki düşüş ve madencilik sektöründeki binlerce iş alanının ortadan kaldırılmasıyla sarsılmış ve durgunluğa girmesi bekleniyordu.
Hindistan yüzde 7’den fazla büyüme oranıyla parlak bir noktadaydı ama ekonomi; batık kredilerin, azalan ihracat pazarlarının ve ücretler ile özel yatırımdaki durgunluğun altında eziliyordu…
Brezilya ekonomisi, 2015’te iç talebin tüm bileşenlerinin düşüş göstermesi nedeniyle bir önceki yıla kıyasla yüzde 5.9 daralmıştı.
2016’da ise en az yüzde 3.2′ lik bir başka daralmanın bekleniyor olmasıyla, şimdi tarihinin en kötü durgunluğuna girmenin eşiğinde bulunuyor…
*
Bütün bunlar BRICS büyüme modelinin yürümediğini ve sonuçta ikinci bir mali kriz koşullarının ortaya çıktığını,
Ya da 2008’de başlayan çöküşün yeni bir aşamaya geldiğini ve küresel kapitalist ekonomide krizin derinleştiğini gösteriyor.
Mali sistem normal koşullara dönüş yerine, parasal genişleme yani piyasalara nakit akıtma programının artık negatif faiz oranlarının ve negatif tahvil getirilerinin başlatılmasına uzanmasıyla birlikte her zamankinden daha işlevsiz hale geliyor…
*
Mart’ta, ekonomik daralma yaşayan Brezilya’da, eski devlet başkanı ve İşçi Partisi’nin (Partido dos Trabalhadores—PT) kurucusu Luiz Lula da Silva’nın;
Petrobras Enerji Holdingi ile yapılan sözleşmeler karşılığında Brezilyalı inşaat firmalarından hediyeler ve komisyonlar aldığı iddiasıyla gözaltına alınması,
Yalnızca ülkenin iktidardaki partisinin değil bir bütün olarak Brezilya’daki kapitalist egemenliğin krizi olarak algılanıyor…
*
35 yıl önce Brezilya’nın 20 yıllık askeri diktatörlüğünü militan kitle grevleri dalgasıyla yıkan İşçi Partisi ve ona bağlı sendika federasyonu,
Giderek işçilerin devrimci mücadelesini kapitalist devlet egemenliğinin arkasına yönlendirmenin araçları olarak işlev görmüş,
Sosyalist bir maske ile bütünüyle gerici ve yozlaşmış bir kapitalist parti olmuştur.
İşçi Partisi hem ülke içinde hem de yurtdışında egemen mali şirket oligarşisinin çıkarlarını savunmuş,
İktidarda olduğu on yılı aşkın sürede ülkenin Wall Street’e borcunu ödemek için sosyal kaynaklardan yüz milyarlarca doları sadakatle yönlendirmiştir.
*
Brezilya, önce Lula da Silva’nın, daha sonra ise onun seçtiği şimdiki Cumhurbaşkanı Dilma Rousseff’in görevleri sırasında;
Büyük ölçüde BRICS ülkelerinin sanayileşmesi eliyle körüklenen görülmemiş emtia yükselişi ve Brezilya’nın başını çektiği gelişmekte olan piyasalardaki yabancı sermaye yatırımı çılgınlığı ile ekonomik büyüme sağlarken,
Brezilya’dan Venezuela’ya, Bolivya’ya, Arjantin’e ve Ekvador’a hasılı Latin Amerika’ya, sol ulusalcı bir poz takınarak sınıfsal gerilimleri azaltmayı amaçlayan sınırlı sosyal refah programları sürdüren hükümetlere sözde sola dönüş temel işlevi görmüştü.
Ne ki, emtia yükselişi ve Çin büyümesinin yavaşlamasıyla Brezilya’nın Wall Street derecelendirme kuruluşları tarafından ıskartaya çıkarılması gecikmedi…
*
Bugün Brezilya’da devrimci hareketin tarihsel ihaneti nihai ifadesini, hızla derinleşen krizde, Petrobras’ı kuşatan rüşvet ve siyasi kazanç skandalında 2 milyar doları bataklığa sürükleyen İşçi Parti’sinde buluyor.
Devlet Başkanı Rousseff, milyonlarca dolarlık kazançların yetkililere, politikacılara ve İşçi Partisinin kasalarına geri akıtmakla ve Petrobras’ın oldukça şişirilmiş bir fiyatla Texas Pasadena’daki eskimiş bir rafineriyi satın almasındaki anlaşma hakkında tam bilgiye sahip olmakla suçlanıyor.
*
Brezilyalılar, bugünün krizini 1930’ların Büyük Bunalım’ından daha yıkıcı olacağını düşünüyor.
2015’te çoğu otomotiv ve ona bağlı sanayilerde 1 milyonu aşkın iş alanı yok edilmiştir.
Milyonlarca genç, üniversitelerden hiçbir iş ümidi olmaksızın mezun oluyor.
Durgunluğa doğru, hane halkı harcamaları 2015’te yüzde 4 azalmıştır, yüzde 10’luk enflasyon oranı reel ücretleri düşürmüş bulunuyor.
*
Üstelik Rousseff hükümetinin krize yanıtı, halkın ekonomik koşullarını daha da kötüleştirecek şekilde emeklilik maaşlarına ve sosyal harcamalara saldıran bir dizi kemer sıkma programıdır.
İşçi Partisi’nin muhalifleri görevi kötüye kullanma suçlamasını ilerletmeyi amaçlayan bir siyasi taktik olarak bu önlemleri engellerken,aslında onların reçetesi de aynısı ya da daha kötüsüdür…
*
Brezilyalılar ayaktadır, İşçi Partisi ve onu destekleyen çeşitli sahte sol örgütler halkın karşı karşıya olduğu tehlikeli açmazın sorumlularıdır.
Şimdi İşçi Partisi’ne karşı çıkan siyasi partiler, ekonomistler ve kapitalist düşünce kuruluşları Brezilya ekonomisinin karşı karşıya olduğu asıl görevin,
Brezilya halkının askeri diktatörlük sonrasında yürürlüğe giren 1988 anayasasında sınırlı sosyal haklarının da kazınması ve ülkenin uluslararası sermayenin dizginsiz egemenliğine açılması olduğu tezini ileri sürüyor.
Krizden demokratik bir çıkış yolu bulmakta birleşilmemesi halinde askeri diktatörlüğe dönüş çağrısı yapılıyor…
*
Ama bugün revizyonist bazı ülke oligarşileri, ABD oligarşisinin küresel lider olarak çevresinde bölge lideri oligarşilerle çeşitlenen yeni bir dünyanın kurulması, birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştirmesi, fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmeye yönelmesinin talebindedir.
Ekonomiyi örgütlemek, denetlemek, işleyişini organize etmek için IMF ve Dünya Bankası’nın yeniden yapılandırılmasını,
Beher ülkenin korumacılık önlemlerinde yükleri eşdeğer dağıtmasına yönelik ortaklığını,
Mali politikaların eşdeğer ağırlıkta uygulanması ve yönetimini,
Harcamaların katma değer sağlayacak, üretim ve istihdamı geliştirici harcama tekniklerinde yapılmasını,
Talep daralmasının önüne geçilmesinin çözümlerinde hemfikir olunmasını,
Tüm banka ve mali kuruluşların layığı ile denetimini,
Kara para, atıl para ve yolsuzluğu oluşturan yoz siyasetle ortak mücadeleyi,
Küresel ekonominin ortaklaşa denetimi ile ekonomik güvenliğin, istikrarın sağlanmasını istiyorlar ki; bu gerçek bir kurtuluştur.
*
Türkiye halkı da kapitalizmin sömürüsü bir yana, çok büyük yolsuzluklar ve rüşvet,zimmet vb. iddialar ile karşı karşıyadır.
Ne ki, Türkiye halkı cebini boşaltan, çoluk çocuğunun geleceğini çalan, Brezilya’nın eski ve yeni Cumhurbaşkanları Luiz Lula da Silva ve Dilma Rousseff’in mevkidaşı bir pişkinin,bir hırsızın “Hırsız Var”diye bağırıp çağırmasını seyretmekten başka bir şey yapamıyor…
25.4.2016
Bir yanıt yazın